Tekrar merhaba dostlar. Umarım güzel bir geçirmişsinizdir. Zaman zaman karşılaştığım insanlar ya da dostlarım kendilerinin de yazmak istediklerini ama bir türlü istedikleri gibi güzel yazamayacaklarından korktuklarını söylüyorlar. Onların hepsine söylediğim şeyi sizinle de paylaşayım istedim.
“Mükemmel sadece zihnin bir oyunudur bu yüzden oyalanmayı bırakıp bir an önce eyleme geçin ve saçmalamaktan korkmayın”
Elimizde iki tane kavram var artık “EYLEM” ve “SAÇMALAMAK” Hadi gelin ikisine de kısaca bakalım…
Bana ben yazamıyorum diyen dostlarıma “Hiç denedin mi?” diyorum? Doğal olarak aldığım cevap da “Hayır”. Peki düz mantık yürütelim, eğer bir şeyi denemezsen onu yapamayacağını nereden bilebilirsin?
Örneğin kıyafet almaya gittiğinizde ya da ayakkabı beğendiğiniz ürünü denemek yerine ya bu bana yakışmazsa ya da üstüme gelmezse deyip uzaktan bakıp gidiyor musunuz? Yoksa deneyip “bunun bir beden küçüğü veya büyüğü var mı?” diyorsunuz? Üstünüze tam oturanı, ayağınızı sıkmayanı buluncaya kadar deniyorsunuz. Yani bir ”Eylem” halindesiniz. O halde yazma işi de ortaya bir şey çıkartmak olduğuna göre öncelikle yazmalısınız. Yani eyleme geçmelisiniz. Elbette ilk yazdıklarınız tam anlamı ile içinize sinmeyecek. Yeterince beğenmeyeceksiniz ama unutmayın makul bir sabır ve düzenli yazma eylemi ile içinize sinen şeyleri yazmaya başlayacaksınız.
Eylemin önündeki en büyük engel; “mükemmeli” aramaktır. “Boş Sayfa” ile karşı karşıya kalmak zaten yeterince korkutucudur. Buna bir de mükemmelin peşine düşmeyi eklemeyin. Çünkü mükemmeliyeti sadece zihinde var olur. Gerçekte değil…
Ve daha önemlisi en beğendiğiniz yazar her kimse onun yaşam hikayesine bakın. Size garanti veriyorum hayatlarının bir döneminde yazmaktan çizmekten onlar da korkmuşlardır. Ancak onların en büyük farkı yazmaktan vazgeçmemeleri (bitmeyen bir eylem hali) ve saçmalamaktan korkmamalarıdır.
“Saçmalama!” Hayatta bu kelimden daha sinirlendiğim çok az şey var. Çünkü bu kalıp özgür düşüncenin önündeki en büyük engelin olduğunu düşünüyorum.
Bana sorarsanız saçmalamak özgürlüktür. Elbette bu saçmalamak meselesini etimolojik olarak değilse de kendime göre kavram olarak bir çerçeveye oturtayım ki neden bu kadar sinirlendiğimi siz de anlayın. Belki bana hak verirsiniz.
Klasik Türk Dil Kurumu tanımını söyleyerek başlayalım. “Anlamsız, gereksiz, tutarsız, saçma sapan sözler söylemek veya bu tür davranışlarda bulunmak, abuklamak” İşte benim de tarif etmek istediğim tam anlam budur. Temel nezaket ve ahlak kuralları içinde eğer özgürce kendimizi ifade edemezsek gelişim yaratıcılık ve türevindeki insanlığa yararlı olan ne kadar şey varsa sahip olamazdık.
15 Mayıs 1919’da şöyle bir konuşma geçseydi ne olurdu düşünsenize;
Mustafa Kemal – Yarın Samsun’a yola çıkıyorum. Bu memleketi emperyaslistlerden kurtarmak için mücadeleye başlayacağım.
Adam – Paşam istirham ediyorum saçmalamayın. İngiliz’i yenmeyi düşünmek çok saçma.
Mustafa Kemal – Evet doğru sahiden saçmaladım. Bunlar geldikleri gibi gitmezler… En iyisi ben yarın Bandırma vapuruna binmeyim…
Ya da dünyanın gidişatını değiştiren sanatçılara, bilim adamları kendilerine saçmalıyorsun diyenleri ciddiye alsalardı ne olurdu bir düşünün.
Eğer gerçekten “saçmalamak” diye bir şey varsa o saçmalayan adamları engellemeye çalışan gerçekçi insanlardı. Örneğin 1901 yılında Amerikan Patent Dairesi Başkanı Charles H. Duell 1899 yılında tarihin en büyük bilimsel (!) saçmalamayan cümlesini kurdu; “İcat edilebilecek her şey icat edildi”. Hatta ciddiyeti konusunda ve mucitlerin saçmaladığı konusunda kendinden o kadar emindi ki görevinden bu gerekçe ile istifa etti. Allah’tan dünyadaki mucitler bu beyefendiyi ciddiye almamışlar.
Saçmalamaktan kastımın bir kez daha densizlik ya da sosyal yaşamın içindeki abukluklar olarak tarif etmeye çalışmadığımın altını çizeyim ki saçmalama alerjisi olanlar bu sohbetimize de bilgiçlik yapmasınlar.
Benim muradım dünyayı daha güzel bir yer yapmak için hayal kuranların özgürce kendilerini ifade edebilmeleri. “Ne saçma fikir”, “Bunu yapamazsın”, “Bunu yapmak imkânsız en iyisi sen saçmalamadan bırak” ve benzeri sözleri edenlerin önünü kesmek.
Dünyayı hayal edip saçmala cesareti olanlar yaşanan bir yer kıldılar. Hem de her anlamda. Yaşar Kemal’e sen okumamışsın “gazetecilik senin neyine yazmak kim sen kim saçmalama” deselerdi bugün İnce Memed’le tanışamamış olurduk.
Bence yapmak istediğiniz her ne ise bugünden tezi yok başlayın. Eğer resim mi çizmek istiyorsunuz çizin. Yazmak mı istiyorsunuz yazın. Ve şunu unutmayın üretmek istediğiniz şey her ne ise onu önce kendiniz için yapıyorsunuz. Yani en harika resmi, en çok okunan romanı yazmak önceliğiniz olmasın. Önce eyleyin. Bir sürü saçmalayın. Çünkü bunu yapabildiğiniz için mutlu olacaksınız. Ve daha da önemlisi belki de ürettiklerinizden biri sahiden de bir şaheser çıkacak. Kimbilir?..
Daha da saçmalarım ama şimdilik bu kadar olsun…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU