“Kelem” deriz adına yerelde, “lahana” ismiyle çağırırlarsa çağırsınlar genelde, bize ne, isme takılan bizden değil, yeter ki karanlık gecedeki dolunay gibi parlasın, ne seyrine ne de lezzetine doyum olsun…
Kastamonu Kelemi’ne kurban olsun alem.
“Yoksul gastronomisi” safına denk düşer mülkiyeti…
Kapuskaya razı olsun fakir.
Berekettir…
Pazardan alınır bir tane, yaprak yaprak açılır, mutfakta olur bin tane.
Kavalyedir…
Koluna ne takılsa uyar, pirinçten ete, turşudan çorbaya her baloya yakışır.
Dalkavuktur suyu içilirse…
“Yağ yakar”.
Ögretmendir…
“Nerden geldik, nereye gidiyoruz” dersini hatmedene.
Uzun lafın kısası “kelem” lazım oldu mideme…
“Bulanlar arayanlardır” misali, “kelam” çıktı bahtıma.
Çiftçi Serdar İzbeli’ye danıştım, memleketin kadim keleminin adresini sordum, uzun uzadıya izah etmenin alemi yok, tohumu “yerli” olacak, üretimi “zehirsiz” yapılacak…
“Kelemi bilmem ama ben sana kelem tırtılını seyretmeni tavsiye ederim, dünyanın en güzel canlısı” dedi.
Allah akıl dağıtırken nerdeydi acep Serdar İzbeli?…
Kelemler yaprak açtığında tırtıl seyredermiş.
Hey gidi “divane”…
Meşgalen yazılsın “divana”.
Videolarını çekmiş bol bolamat tırtılın…
Meyledicek nesi varsa tırtılın?
Sırrı var…
Aynanın arkasına bakıp da kendini görenlere.
Döngüdür tırtıl…
Çiftçi lahana eker tarlaya, eller hünerli, toprak bereketli, yaprağa durur tohum, yeşil bir şemsiye gibi açılır, gökte düşman savaş uçakları belirir, doğada kaçan kurtulur, yakalanan yem olur, lahana yaprakları üzerine sorti yapan kelebek filosu yumurtalarını bırakır, lahana yapraklarına inen yumurtalar paraşütlerini toplar, siper alır…
Yumurtanın içinden tırtıl çıkar.
Yaprak renginde kamuflaja bürünen tırtılı göz görmez…
Gönül gözü görür.
Dünyanın en güzel yeşil tonları tırtıla bahşolmuş…
“Ressam” nasıl da özenmiş.
Estetik kraliçesi tırtıl…
Gönlünü kaptıranı yoldan çıkarır filozof yapar.
Ne var ki oburdur tırtıl, gözünü dünya hırsı bürümüştür, lahana yaprağını dur duraksız yer, çatlayasıya tıksırasıya, kıvrıla kıvrıla ilerler, önüne geçilmezse, bir müfreze tırtıl koca tarlanın cümle lahanasını eleğe çevirir…
Cüssesi büyür, irileşir, genişler, ne güzelliği ne de kıvraklığı kalır, kımıldayamaz hale gelir, canından bezer, baş aşağı bırakır gövdesini, ölmeye niyetlenir.
Etrafına ördüğü koza…
Tabutudur.
“Pupa” ismi verilen kozanın içinde isyan çıkar, az sayıda hücre ölüme direnir, doğadan yitmek istemez, laf anlatmak zordur çoğunluğa, direnir hayatta kalmak isteyen az sayıdaki hücre, taraftarları artar, kazandıklarında kozanın kapısı açılır, tırtılın bedeni ölmüştür ama ruhu dönüşmüştür, yavru kelebek “pupa yelken” uçar.
Kelebek büyür, yumurtalarını lahana yapraklarının üstüne bırakır, yumurtadan tırtıl çıkar, oburluk doğasından, kozaya hapseder kendini, kozadan kelebek doğar…
Dönüşüm sürer gider.
Lahana mideye gıda…
Tırtıl “ruha”.
Lahana mı, tırtıl mı?..
Bence “tırtıl”.