Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) içinde Osmanlı Ordusunun Çanakkale deniz ve kara muharebelerindeki başarısından sonra en önemli zaferi, Irak Cephesi’ndeki İngiliz birliklerine karşı kazanılan Kut’ül Âmâre Zaferi’dir. 29 Nisan 1916’da kazanılan bu zaferin 29 Nisan 2016’da 100. yıl dönümü kutlanacaktır. Başbakanlıkça Başbakan Yrd. Tuğrul Türkeş’in imzasıyla 24 Şubat 2016 tarihinde bu konudaki genelge Bakanlıklara, Genelkurmay Başkanlığına, ilgili kurumlara gönderilmiştir. Sayın Türkeş, Türk Tarih Kurumundan sorumlu Bakan olduğu için bu genelgeyi yayımlamıştır.
Şehitler, gaziler diyarı Kastamonu’muzun bu zaferin başarılmasında önemli bir rolü olmuştur. Çünkü zaferi kazanan 6. Ordunun Komutanı Halil Paşa, Bozkurtlu (Killi köyünden) Gagavuz kökenli Osmanlı Ordusunun Başkomutan Vekili Enver Paşa’nın amcasıdır. Kendisini kısaca tanıyalım:
1882 yılında İstanbul’da doğdu. Harbiyeyi (1902) ve Harp Akademisini (1905) bitirdi. Makedonya’da 3. Orduda subaylık yaptı (1905-1908) 1909’da İstanbul’da görev aldı. Trablusgarp ve Balkan Savaşlarına katıldı (1911-1913). I. Dünya Savaşı’nda Irak ve Kafkas Cephelerinde savaştı. Irak Cephesi’nde Albay rütbesiyle komuta ettiği 6. Ordu ile 29 Nisan 1916’da İngiliz Ordusuna karşı Kut’ül Âmâre’de büyük bir zafer kazandı. Zafer sonrası 6. Ordu’ya şu genelgeyi yayımladı: “Arslanlar! Bütün Osmanlılara şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pâk alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum, 350 subay ve 10.000 erini şehit vermiştir. Fakat buna mukabil bugün Kut’ta 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir.”
Miralay/Albay Halil Bey, Kut’ül Âmâre Zaferi dolayısıyla mirlivalığa yani generalliğe terfi etti. Kafkas Cephesi’nde görev aldı. 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nden sonra ordu terhis edilince mecburen İstanbul’a geldi. İttihat Terakki Partisi mensuplarıyla birlikte savaş suçlusu olarak yargılanmak üzere Bekirağa Bölüğüne hapsedildi. Hapishaneden kaçıp Sivas’ta M. Kemal Paşa ile görüşüp Millî Mücadele’ye katılmak istedi. Enver Paşa’ya güvensizlik sebebiyle bu isteği yerine gelmedi, ancak Azerbaycan’a gidip Ermenilerle savaştı. Rusya’daki Müslümanlardan Millî Mücadele’ye yardım topladı. Almanya’ya gitti (1922). Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra yurda dönmesine izin verildi. Soyadı kanunu çıkınca, kazandığı zaferden dolayı Kut soyadını aldı. 1957 yılında İstanbul’da öldü. Hatıraları, 1972 yılında Kutü’l Âmâre Kahramanı Halil Paşa’nın Anıları adıyla İstanbul’da okuyucuyla buluştu.
29 Nisan 2016 yaklaşırken, Kastamonu’daki ilgili ve yetkili yöneticilere birkaç öneride bulunmak istiyoruz:
- Kısaca “Kut Zaferi” diye bilinen zafer, Kastamonu’da diğer illere göre daha görkemli kutlanmalı, zaferi kazananın bir Kastamonulu komutan olduğu gerçeği vurgulanmalıdır. Bozkurt’ta mutlaka tören düzenlenmelidir.
- Enver Paşa, kardeşi Nuri (Killigil) Paşa, amcası Halil (Kut) Paşa Osmanlı Ordusunun kahraman subaylarıdır. Bir Sarıkamış Olayı’na bakarak Enver Paşa’yı yok saymak büyük haksızlıktır. Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşı’nda önemli hizmetleri olmuştur. Nuri Paşa bugünkü Azerbaycan’ın kurucularından sayılır. 15 Eylül 1918 tarihinde Kafkas İslam Ordusuyla amcası Halil Paşa’yla birlikte Bakü’yü fethetmeseydi; İngiliz, Rus ve Ermenilerden kurtarmasaydı bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti olmazdı. Bunu ben değil, Azerbaycanlılar söylüyor daima. Kut Zaferi dolayısıyla Kastamonu ve Bozkurt’ta yapılacak kutlama törenlerinde Enver Paşa ailesi topluca değerlendirilmelidir. Devletimiz Enver Paşa’ya itibarını iade etmiş, kemiklerini İstanbul’a getirtmiştir.
- Kut Zaferi anısına, Vedat Tek Müzesi alanında ve Bozkurt’ta birer anıt yapılması ne kadar anlamlı olur?
Enver Paşa, Nuri Paşa, Halil Paşa, Medine Müdafii Fahreddin (Türkkan) Paşa ve İstiklal Savaşı’nda görev almış çok sayıdaki Kastamonulu Paşa ile ne kadar övünsek yeridir. Her zaman söylüyoruz, yazıyoruz: “Kastamonulu olmak bir imtiyazdır/ayrıcalıktır.”
NAİL TAN