Geçen haftaki yazımızda, eski belediye binasının yer seçimine dair 1910 yılında yazılmış uzun bir yazıyı yayımlamıştık. Köşemizin hacmini aştığımız için, düşüncelerimizi de bu haftaya bırakmıştık.
Şehrimizin çağdaş bir imar plânı maalesef yok. Topoğrafik yapıya göre bulvar, cadde ve sokaklar düzgün belirlenmemiş; resmî ve özel binalar rastgele konuşlanmış. Bu durum ‘ağır vak’a’ olarak halen devam ediyor. Uzun zamandan beri, imar yetkisi yerel yönetimlere bırakıldığı için plânlar sürekli değişiyor.
Osmanlı döneminde câmiler, hanlar ve iş yerleri şehrin batı yakasında, buna karşılık resmî binalar doğu tarafında konuşlanmış; Lise, Hapishane, Askerlik Dairesi, Vilayet Konağı gibi. Yıkılan Matbaa binası ile şimdiki Yazma Eser Kütüphanesi’ni buraya dâhil etmedim. Zira biri 1940’lı yıllarda yıkıldı gitti, diğerinin de mimarî karakteri1960’lı yılların başındabozuldu.
Biliyorsunuz, 1869’da imparatorluk genelinde belediye teşkilatı kuruldu. Bizim belediye deCumhuriyet Meydanı’nda bulunan köhne binalardan birinde hizmet vermeye başlamış. Bu durum otuz yıl kadar sürmüş. 1910 yılında yeni bir bina yapılması gündeme gelmiş.NasrullahKöprüsü’nün çarşı ayağı tarafında bir yer tasarlanmış. Köprünün, beş gözlüeski şeklinidüşünerek yer tespitini yapabilirsiniz.
Şehrin önderleri buna itiraz etmiş, belediye binasının daha uzak bir yerde konuşlanmasını istemişler. Semtin değerlenmesini de hesaba katarakArabapazarı’nı önermişler.Burada terk edilmişmeyhaneler ve binalar varmış.Fransızlar Bastil zindanını kapatıp yerine meşhur Hürriyet Heykeli’ni dikmişler.Arabapazarı’nabelediye binası inşa edilirse, aynı değerde iş yapılmış olur diyorlar.Bu işinöneminianlatmak için, yapılan benzetme ve mukayese de çok ilginç geldi bana.
Araya önemli savaşlar girince gecikmiş. 1920’den itibaren bütçeye ödenek konmuş; halkın da yardımıyla bina1925 yılının ilk günlerinde hizmete girmiş. Semte bir canlılık gelmiş, metrukbinalar yıkılmış; eskilerin ‘dilnişîn’ dedikleri güzel bir bahçe yapılmış.Uzun süre önce havuza toprak dolduruldu, bahçe de eski güzelliğinden uzaklaştı..
Her şehirde vilayet ve belediye çok önemlidir. Vatandaşların bu iki kurumla ilişkileri çok olur. Akşama kadar yüzlerce insan gelir gider. Belediyemiz, birkaç yıl öncesinedeğinburadaişlevini sürdürdü,daha sonra şimdiki yerine taşındı. Sonuçta Arabapazarı semti, Belediye Caddesi, Mahkemealtı ve Nasrullah Meydanı çevresindekiekonomik hayat çok yavaşladı. Hastahane, Tapu ve Sağlık müdürlükleri ile birkaç kurumun da kuzeye kayması sonucunda, ticarî faaliyetler çok geriledi,kadîm çarşı öldü. KATSO, esnaf dernekleri ve buralarda iş yeri olan vatandaşlardan ne yazık ki hiç ses çıkmadı.
Kurumlar için yeni binalar yapılırken,sosyo ekonomik dengeye, klimatolojik özelliklere veulaşıma dikkat edilmiyor. Defterdarlık, Belediye, AVM, Emniyet Müdürlüğü 150 metre uzunluğundaki bir cadde üzerine dizilmiş vaziyette. Milli Eğitim Müdürlüğü’nün de buraya taşınacağı söyleniyor. Her gün taşıt sayısı artarken, ulaşım konusu hiç kimsenin aklına gelmiyor. Burada trafik nasılişleyecek?Cadde bu kadar yoğunluğu kaldırabilir mi?
Hastahanenin yer seçiminden kimler memnun acaba? Ulaşım durumuhesaplanmamış, girişi çıkışı zor,ana yollarla uyum yok. Şimdiden çevresi binalarla doldu, adeta kuşatıldı. Yer seçimine karar verenler uzun yıllar eleştiriye katlanacaklardır.
Hastahanenin güneyden kuzeye taşınması, şehrin sosyo ekonomik kıblesini de değiştirdi. Sağlık Müdürlüğü de bir tepenin dibine taşındı.Bu değişimlerdenşehir merkezindekiiş yerleri çok etkilendi.NasrullahMeydanı’nda helva ve sarımsaktan başka ne satılıyor ki?.
Kale duvarları gibi yüksek çok katlı binalar hangi mimarî anlayışın eseri?Bakıyorum,15 kattan aşağı inşaat yok, gökdelenler yükseliyor. Her gelen belediye imarlauğraştı, acaba neden?Büyük tantanalarla karşılanan kentsel dönüşüm dehiçbir şeye yaramadı. Cadde üzerindeki binalar yıkıldı;girişe asmakatlı dükkânlar, üstlerine de ikişer kat ilave edildi.Yaygın adıyla “rantsal dönüşüm”oldu.
Yer seçimindeki hatalardan biri de üniversitedir. Kuzeykent şimdiden bozulmaya başladı, yüksek katlı binalar aldı başını gidiyor. Caddelerin kenarına iş merkezleri kondu. Özel binalar üniversite kapısına kadar dayandı. Kadıdağı’ndaki hazır arazi niye kullanılmadı?Türkiye’nin en güzel kampüsü olacaktı. Üstelik genişleme imkânı da vardı. Yer seçiminin ne kadar hatalı olduğu ileride daha iyi anlaşılacaktır.Yeri gelmişken söylemeliyim; üniversite, Kadıdağı’ndakihazır araziyi neden başka bir kuruma devretti acaba?
Resmisi, özeli hiç fark etmiyor, şehirdeki binalarda estetik yok. Eski câmiler, hanlar, Cumhuriyet Meydanıçevresindeki binalarla Sanat Okulu veMüze; bunlar Osmanlı dönemine ait. Hatta eski belediye binasını da sayabiliriz. Her şeyi ile Cumhuriyet dönemine ait tek bina, 1932’de açılan Gazipaşa okuludur. Onun da görüntüsünü bozduk; bahçeye dolgu yaptıkça bina da bir metreye yakın toprağa gömüldü, eski zarafetikayboldu.Bugün şehirde göze hoş gelenhangi binayı gösterebilirsiniz?Buna mimârinin iflası mı diyelim, ne diyelim?
Şehrin eski dokusu kayboldu.Birkaç yıldan beri bazı sokaklara doğal taş döşeniyor; âhı gitmiş, vâhı kalmış evlerin yüzleri kaplanıyor.Bunlar yapay şeyler, üzerinde durmaya bile değmez.Mekânın içinde insan yaşayacak.
Geçmişte yapılan imar hatalarından ders alınmalı. Yüksek kat sevdasından uzaklaşılmalı. Sosyo ekonomiközellikler dikkate alınarak resmî kurumlar şehrin her tarafına dağıtılmalı. Ulaşım, rüzgâr akımı, hava kirliliği, çevre,güneşten yararlanma gibi etkenler mutlaka göz önünde bulundurulmalı. Bugünkü belediye yönetimi, daha yeni olduğu için bence masum sayılır. Bilinsin ki, aynı hatalara devam ederlerse vebalden ve eleştiriden kurtulamazlar. Bilelim ki, makamlar, mevkiler gelip geçicidir; kalıcı olan itibardır.
MUSTAFA ESKİ