Ulusların kalkınmışlık düzeyleri, döviz cinsinden, kişi başına düşen para miktarıyla ölçülüyor. Gelir artarsa, kültür ve sanatın da yükseleceği gibi bir düşünce hâkim insanlarda. Bu düşünceden hareket eden günümüz insanı, yaşam düzenini rahat kavramı üzerine kurmuş; hayatını buna göre şekillendiriyor. Rahat yaşamak her şey anlamına gelmiyor. Refah düzeyi yüksek toplumlarda da insanlar mutsuz, değişik sorunlarla boğuşuyor. Yaşamak için yemek önemli ama asıl olan ruhumuzun gıdasıdır.
Çağlar boyunca toprağı ekip biçen insan oğlu, sanatla çok yakından ilgilenmiş. Sanatçılar edebiyat, resim, müzik, heykel, mimarlık, sinema gibi alanlarda binlerce eser meydana getirmiş.Bunların bazıları göze, kulağa, bazıları da her ikisine de hitap ediyor. Sonunda tümü insan beyninde toplanıyor.
Bizim toplumda kültür dendiğinde bilgi akla geliyor. Söz gelimi, ‘kültürlü insan’ diyoruz. Burada kullanılması gereken ‘bilgi’ sözcüğüdür. Elbette bilgiyle kültür arasında bir ilişki vardır. Ancak kültür daha geniş bir kavramı, insan yaşayışını ilgilendiren bütün her şeyi kapsıyor.Bilginin alanı daha dardır.
İnsanlar bilgiyi çeşitli kaynaklardan sağlar. Okumak, gezmek, deney yapmak gibi. Bilgiler daha çok kitaplarda toplanır ve gelecek kuşaklara aktarılır. Bu nedenle bilgiye ulaşmak için ilk başvurduğumuz yer kütüphanedir. Gelişmiş ülkelerin kütüphaneleri bir saraydan farksızdır. Üstelik içindeki kitaplar da en az beş milyonda başlıyor.
Kastamonu’da kütüphane kurma fikrini ilk kez vali AtıfBey 1916’da gündeme getirmiş. Bugünkü Yazma Esre Kütüphanesi’nin bulunduğu yerde inşaat başlamış, ancak yarım kalmış. 1922 yılında aynı yerde temelden başlamış, 1925 yılının ilk günlerinde bitirilmiş. Kütüphane 1961’de önce İl Özel İdaresi’nin bir katına, sonra da yıkılan yere, daha doğrusu eski İsfendiyarbey Okulu’nun yerine yapılan binaya taşındı.
Kütüphane binası üç yıl önce yıkıldı, yetmiş bin dolayında kitap ve doksan yıllık yerel gazeteler adeta depolandı. Kenar semtte, hiç uygun olmayan bir konakta, hatta eski bir evde. Buraya hiç kimse gelmesin der gibi bir uygulama.
Kütüphaneye yer bulunamadı; üç dört yıldır nereye yapalım tartışması sürüyor.Galiba ortada para da yok. Madem bu durumlara düşülecekti, ne diye eski binayı yıktınız? Koca vilayette insanların gideceği halk kütüphanesi yok. Bir yıl kitaplar depolandı, üç yıl da böyle geçti, etti dört. Bugün inşaata başlansın en az iki yıl da o sürer. Altı yedi yıl şimdiden heba oldu.
Sergi, konser, tiyatro gibi sanat etkinlikleri çok az yapılıyor. Ancak uygun salon da yok. Yüz yılın hapishanesi uzun uğraşlardan sonra, eğildi, büküldü kültür merkezine dönüştürülmeye çalışıldı. Üç küçük odada resimler sergileniyor, diğer tarafına daküçük bir tiyatro salonu sıkıştırıldı. Harcanan para ile yeni bir merkez rahatlıkla yapılırdı.
1938’de açılan Halkevi’nin çok amaçlı bir salonu var. O yıllarda tiyatro, konser, sinema gibi her türlü etkinlik yapılmış ama günümüz ortamında daha modern salonlara ihtiyaç var. Konser için geniş bir sahne olacak; gerektiğinde 80-100 kişilik orkestra yerleşebilecek. Enstrümanlar; soyunup giyinilecek yerler çağdaş olacak .
Tiyatro salonumuz yok. Kültür merkezindeki salon ancak oda tiyatrosu olarak kullanılabilir. Modern tiyatro salonlarının mimarî yapısı farklı. Bu konuda çok geri kaldığımız belli.
10 Aralık münasebetiyle DMKİ çalışmaları dâhilinde sergiler açıldı. SâkineEruzile Zeynep Esen hanımlar inanılmaz derecede çalıştılar, mükemmel bir sergi hazırladılar. Bu tür sergiler ancak büyük şehirlerde olur. Bol fotoğraf, resim, otantik malzemeler toplanmış; yanlarına açıklamalar yazılmış. Sanki tarih denizinde yüzüyor insan. Sıra dışı bir sergiolduğu her hâlinden belli.Hatırlarsanız Sâkine Hanım geçen yıl da yine böyle önemli bir sergi hazırlamıştı daracık alanda. Acı gerçek, böyle nitelikli sergilerin açılacağı salonumuz yok. Yer yoksunluğundan dolayı hamamda sergi açtık. Saray Hamamı ne kadar restore edilirse edilsin bu tür sergiler için uygun değil.Hamam görmeyenler, eski bir hamamın iç yapısını serin bir ortamda öğreniyor, hepsi o kadar.
Bu hamamın restoresi nasıl yapılmış bilmem ama duvarlarında ciddi anlamda rutubet var. Teknik elemanlar hiç kusura bakmasın; hamama çıkan merdivenlerin projesini kim çizdi? Kimler yaptı? Böyle merdiven mi olur? Basamaklara ayak sığmıyor; çıkarken de, inerken de insan korkuyor. Basamaklar süslü olsun diye parlak taşlarla kaplanmış. Böyle bir şeyi ancak çocuklar yapar diyeceğim ama onlara da haksızlık etmeyeyim. Oldu olacak boyasaydınız!
Sergide materyal kadar, mekân da önemli. Bunu ne zaman idrak edeceğiz? Sanatın değerini bilen insanlar, uygun olmayan mekânlarda sergi açmaz. Tarihi yapılaronarılsın, işlev kazansın ama her etkinliği de buralara sıkıştırmayalım.
Sâkine Hanım çok önem verdi bu sergiye. Profesyonel ekiple çalıştı.Kendi memleketi olduğu için ziyadesiyle özen gösterdi. Bütün orta dereceli okullar, plan dahilinde sergiyi gezmeli, başlarında öğretmenleri de olmalı. Sergi fukarası bir şehirde yaşıyoruz.
Kastamonu’da, modern sergi salonuyla birlikte, konser ve tiyatro salonları da olan çağdaş bir sanat merkezine ihtiyaç var. Bugüne kadar yapılmadıysa her düzeydeki idarecilerin vizyonsuzluğu kadartalepte bulunmayan şehir sâkinlerinin de kabahati var.
Yazıyı bitiriyorum; sorum şu: Kütüphanemiz nereye ve ne zaman yapılacak?
MUSTAFA ESKİ