Geçtiğimiz yılın sonlarında, biraz da sürpriz bir gelişmeyle Kastamonu’muzun “2018 Yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti” seçildiğini öğrendik. Kulağa pek hoş gelmekle ve hepimizi mutlu etmekle beraber, bu kavramın tam olarak ne ifade ettiğini ve kültür başkenti olunca “neler olacağını” herkesin çok net bildiğinden emin değilim. Bu konuda, geçmişteki İstanbul’un Avrupa Kültür Başkentliği sürecinde yer almış olmamnedeniyle edinmiş olduğum deneyimlerden yola çıkarak, hem İstanbul’un Avrupa Kültür Başkentliği sürecinde yaşananları kısaca aktarmak, hem de kültür başkentliği konusundaki kişisel düşünce ve dileklerimi iletmek istedim.
Kültür Başkentliği nedir?
Kültür Başkentliği kavramı ilk olarak Avrupa’da ortaya çıktı ve kentintüm potansiyelinin ortaya çıkacağı, her kesimden kentlinin katılacağı, sahipleneceği, kültür ve sanatın tüm görkemiyle yaşanacağı büyük bir katılım projesi olarak tarif edildi. Avrupa kültürüne değer katan, Avrupa’ya katkı sağlayan kentler için Avrupa Kültür Başkenti kavramı ilk kez 1980’li yıllarda, dönemin Yunanistan Kültür Bakanı MelinaMercouri’nin önerisiyle gündeme gelmiş ve Avrupa’nın ilk kültür başkenti 1985 yılında Atina olmuştur. Bu ünvan, Avrupa kültürüne değer katan kentlere verilen bir ünvan olarak tanımlanmıştır. 2000 yılına dek, sadece Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerin kentlerine bu ünvan verilmiştir. 1986’da Floransa-İtalya, 1987’de Amsterdam-Hollanda, 1993’de Anvers-Belçika, 1999’daWeimar-Almanya gibi…2000 yılına gelindiğinde yeni bin yıl şerefine, hem aynı yıl birden fazla ülkeye, hem de Avrupa Birliği’ne aday olan ülkelerin kentlerine de bu ünvan verilmeye başlanmıştır. İşte Türkiye de bu karar sayesinde adaylık süreci içinde başvuru yapabilmiştir.
İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkentliği
2000 yılında alınan bu kararın akabinde, Türkiye’de yerel bir Girişim Grubu kurularak, İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olması için çalışmalara başlandı. Adaylıklar yıllar öncesinden belirlendiği için, sıradaki ilk aday olunacak yıl 2010’du. Girişim Grubu hem yerel, hem de merkezi yönetimin desteğini alarak yola koyuldu. Bu grupta, değişik sivil toplum örgütleri, üniversiteler, meslek örgütleri, kültür ve sanat dünyasından aktörler ve onların temsil ettiği çevreler temsil ediliyordu. Tabii ki bu komisyonda İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bazı ilgili ilçe belediyeleri (başta Beyoğlu olmak üzere), diğer ilgili resmi, yarı resmi kurum ve kuruluşların temsilcileri de vardı, ama liderlik hep sivil toplumdaydı. Hatta organizasyonun Yürütme Kurulu başkanlığını, Kastamonu kökenli hemşerimiz olan bir kültür ve medya insanı yapıyordu.
Ben de projelerin somutlaşmaya başladığı ve resmi üyelik başvurumuzun yapıldığı 2005 yılından başlayarak, 2009’un sonuna kadar 4,5 yıl boyunca bu komisyonda meslek örgütüm TÜRSAB’ı ve Yönetim Kurulu’nu temsilen bulundum ve çalıştım. Bu nedenle tüm süreci çok yakından izleyebildim.
Her hafta yapılan toplantılar ve kapsamlı çalışmalar sonucunda hazırlanan raporlar, Avrupa Komisyonu’na iletildi ve 2006 yılında Türkiye heyeti olarak Brüksel’de yapılan bir sunum sonrasında, Avrupa Birliği Kültür Bakanları Konseyi’nin onayıyla İstanbul 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti olarak ilan edildi.Böylece Türkiye, Avrupa Birliği’ne daha üye olmadan, 2010’da Avrupa’nın kültür başkenti olmayı başardı.2 Kasım 2007 yılında çıkarılan “İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Kanunu” ile İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın (AKBA) amacı ve işleyişi tarif edilerek AKBA kuruldu. Kanuna göre AKBA içerisinde Koordinasyon, Danışma ve Yürütme Kurulu olmak üzere üç ayrı birim oluşturuldu.
Aynı yıl Almanya’nın Ruhr bölgesi şehirleri ve Macaristan’ın Pecs şehri de AKB seçildiğinden, bu üç kent içinde parlayan yıldız olmak için büyük bir sinerjiyle çok kapsamlı çalışmalar yapıldı, projeler oluşturuldu.
2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’da neler yapıldı?
2010 yılı Ocak ayı itibariyle başlayarak İstanbul’da pek çok ulusal ve uluslararası etkinlik yapıldı. Yıl boyunca toplam 760 sergi açıldı, binlerce konser ve gösteri gerçekleşti. On bine yakın etkinlik on milyon izleyiciye ulaştı. Kültür ve sanat sadece İstanbul’un merkezinde kalmadı; Küçükçekmece’ye, Tuzla’ya, Pendik’e, Sefaköy’e, Esenler’e ulaştı. Bunların yanısıra sinema filmleri ve belgeseller hazırlandı: İstanbul’un Kutsal Günleri, Kayıp Şehzade Harikalar Diyarında, İstanbul’un Sırları, Yeşilçam filmlerinde İstanbul… İstanbul’la ilgili pek çok kitap hazırlandı. Bizans’tan Günümüze İstanbul Şiirleri, İstanbul Efsaneleri, Öyküleriyle İstanbul Anıtları, İstanbul’un Sokak İsimleri Tarihi, III. Selim: İki Kıtanın Dönemecinde İstanbul ve daha nice kitap satışa sunuldu. Uluslararası İstanbul Şiir Festivali ve Edebiyat Festivali düzenlendi. Bir Şehir Hikayesi; Konstantiniyye İstanbul, Gelecekten Masallar, Müzik ve İstanbul, Schiller’den Yunus’a, Ruhr’dan İstanbul’a: Barış Köprüsü, İstanbul ve Arp, YorgoBacanos İstanbul Uluslararası Ud Festivali, İstanbul’un İki Kadim Sesi: Ney ve Tanbur gibi yüzlerce müzik projesi gerçekleşti.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, geliştirilen kentsel projeler kapsamında kentin bir çok simgesel ve anıtsal yapısının restorasyonuna, ihyasına, işlevlendirilmesine destek oldu. Bunlar arasında en başta gelenler, Ayasofya, Topkapı Sarayı, Galata Mevlevihanesi idi. Tarihi Yarımada için yeni bir yönetim planı hazırladı. Adalar Müzesi, Mübadele Müzesi, TÜRVAK Sinema-Tiyatro Müzesi’nin açılışlarına önemli katkılarda bulundu. Kadırga, Kumkapı, Tophane ve Hasköy’de kültür merkezleri açıldı. Bunlar, bulundukları semt ve mahallelerin kültür hayatına doğrudan etkili oldu.
Bütün bu etkinliklerin temelinde, kültür başkentliliğinin şu üç temel amacı yerine getirmesi hedeflenmişti ve projelerin bu amaca hizmet etmeleri öngörülmüştü: 1) yerellik ve yerel katılım: projelerin yerel kültürü temsil etmesi, kent halkının katılımın ve temsilinin sağlanması, örneğin mahalle bazında projeler, vb., 2) sürdürülebilirlik: projelerin, kültür başkentliği süresi dolduktan sonra da devam etmesi, kente sürekli ve tekrarlanan etkinlikler kazandırması, örneğin her yıl tekrarlanan sanat etkinlikleri, festivaller gibi; ayrıca kente kalıcı eserler, kurumlar, yapılar, sanat merkezleri kazandırması ve var olanların onarım ve ihyasının sağlanması, 3) uluslararasılık: kalıcı uluslararası bağların geliştirilmesi, yıllar boyu sürdürülmesi.
Türk Dünyası Kültür Başkentliği
Türk dünyasının UNESCO’su sayılan Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY),halkları Türk olan ve Türkçe konuşan üye ülkeler arasında kültürel, bilimsel işbirliklerini ve alışverişi geliştirme kapsamınsa, 2010 yılındaTürk Dünyası Kültür Başkentliği uygulamasını başlatmaya karar verdi.
Türk kentlerinin kültür ve sanat hayatına renk katan bu uygulama kapsamındailk olarak, 2012 yılında Kazakistan’ın başkenti Astana, 2013 yılında Türkiye’nin modern yüzü Eskişehir, 2014 yılında Tataristan’ın tarihi şehri Kazan, 2015 yılında Türkmenistan’ın kadim şehri Merv, 2016 yılında Azerbaycan’ın doğa harikası Şeki şehri,2017 yılında ise Hoca Ahmet Yesevi’nin yaşamış olduğu Kazakistan’ın Türkistan şehri Türk Dünyası KültürBaşkenti seçildi.
Türk Dünyası Kültür Başkentliği’nin başlıca amacı ve misyonu,“Türk Dünyası’nda yaşayan toplulukları kültür ve sanat aracılığıyla birbirine yaklaştırmak, ülkeleri, şehirleri tanıtmak, kardeşliği pekiştirmek” şeklinde tanımlanıyor. Bilindiği gibi, Türkiye’ye komşu olan ve olmayan, yakın ve uzak coğrafyalarda birçok soydaş ve akraba topluluklar var. Bunların toplam nüfusu 300 milyonun üzerinde. Türk ve Müslüman nüfusun önemli miktarda bulunduğu ve tarihi bağlarımızın olduğu Balkan coğrafyası ve diğer bazı ülkeler de katılırsa, bu sayı çok daha fazla artar. İşte bu büyük coğrafyada ikinci kültür başkenti seçilen kent, Türkiye’nin modern yüzü Eskişehir olmuştur.
Eskişehir’in Kültür Başkentliği
2012 yılında, Eskişehir’in kültür başkentliğini Astana’dan devralmasına karar verilir verilmez,
T.C. Bakanlar Kurulu kararıyla Eskişehir’in Türk Dünyası Kültür Başkentliği ile ilgili kanun çıkarıldı ve Eskişehir’i 2013 yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti olarak hazırlamak, bu amaçla 2013 yılında yapılacak etkinlikleri planlamak ve yönetmek, kamu ve sivil kurum ve kuruluşlarının yapacakları çalışmalarda koordinasyonu sağlamak üzere, “Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı” kuruldu.
Hızlı başlayan çalışmalar şu ana temalara odaklanmıştı:
*Kültür Başkentliğini “göç” ve “kültür” temaları ile çerçevelendirmek,
*Çocukları ve gençleri dikkate almak,
*Eskişehir’i Türkiye’de ve Türkiye’yi Türk Dünyasında tanıtmak,
*Mütekabiliyet esasına göre kültür mirası ve coğrafyasındaki her ülke ve bölgenin önemli
şahsiyetlerini Eskişehir ve Türk Dünyası’nda tanıtmak,
*Eskişehir’in kültürel, sanatsal, bilimsel, ekonomik ve sosyal düzeyinin yükselmesini desteklemek,
*Eskişehir’in kültür-sanat alt yapısını iyileştirilmek ve potansiyelini geliştirmek,
*Eskişehir’in Türk kültür mirasına ulaşmada ve onu anlamada önemli bir merkez olması yolunda
gayret göstermek….
Bu hedeflerdoğrultusunda, Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkentliği süresince ajansa toplam 1266adet proje başvurusu gerçekleşmiş, bunların içinden 350 adedi, değerlendirilerek ve yeniden projelendirilerek onaylanmıştır.Bunlar arasındakentsel projeler, tanıtım filmleri, sergiler, belgesel filmler sayılabilir.
Kastamonu’nun Kültür Başkentliği’nde ilkeler ve hedefler neler olmalıdır?
Kazakistan’ın Türkistan kentinde düzenlenen TÜRKSOY Daimi Konseyi toplantısında Kastamonu’nun Türk Dünyası Kültür Başkenti adaylığı TÜRKSOY’a üye ülkelerin kültür bakanları tarafından desteklenmiş ve Kastamonu,2018 Türk Dünyası KültürBaşkentiilan edilmiştir. Bu dabir yıl boyunca, Türk Dünyası’na dahil pek çok kardeş ülkeyle farklı projeler bazında kültürel iletişimler ve tabii ki bir turizm hareketliliği anlamına gelmektedir. Bu, ülkemiz ve kentimiz adına çok gurur verici bir gelişme ve aynı zamanda bulunmaz bir tanıtım fırsatıdır. Ama sadece bu kadar da değildir. Kültür Başkenti olmanın bir kente muhakkak ki başka getirileri de olmalıdır. Yukarıda İstanbul örneği için saydığım ilkeler, Kastamonu için de geçerli olmalıdır; yani “yerellik”, “sürdürülebilirlik” ve “uluslararasılık”. Bu ilkeleri gözeten projelerle Kastamonu eline verilen bir yıllık fırsatı elinden geldiğince iyi değerlendirmek zorundadır.
Bu yolda artılarımız ve eksilerimiz var gibi görünüyor. Artılarımız, Kastamonu’nun kültürel zenginlikleri, son yıllarda gelişmekte olan organizasyon pratiği (katılınan fuarlar, yıl boyu yapılan kültürel etkinlikler, Türki cumhuriyetlerle son yıllarda giderek artan kültürel ve bilimsel yakınlık ve ilişkiler), kalifiye insan faktörü, kamu, yerel yönetim, ajans, sivil toplum, meslek örgütleri, iş dünyası işbirliğinin her geçen gün güçlenmesi… En büyük eksi, oldukça ani gelen bu unvanın bizi hazırlıksız yakalamış olması ve göz açıp kapayıncaya kadar geçecek olan 12 ayın ne yazık ki tamamına yayılacak projeler için geç kalmış olmamızdır. Bu nedenle acilen projeler oluşturulmalı ve en azından yılın ilerleyen dilimlerinde ortaya konmalıdır.
Etkinlik ve projeler için mutlaka ciddi bir bütçe ayrılmalı, başta kamu ve yerel yönetim olmak üzere tüm paydaş kurum vekuruluşlar elini taşın altına sokmalıdır. Kültür başkentliği sadece bir kentin ya da bir bölgenin değil, bütün ülkenin uluslararası prestijidir, o nedenle bu konuya ulusal çıkar açısından bakmak gerekir.
Hızlı bir şekilde bir Danışma Kurulu ve bir Yürütme Kurulu oluşturulmalı ve bu kurulların içinde mutlaka sivil toplum temsilcileribulunmalı, onların görüşlerine, önerilerine ve projelerine kulak verilmelidir. Unutulmamalıdır ki, sivil toplum kendi ürettiği projeleri ayakta tutma ve yaşatma, yani sürdürülebilirliğini sağlama potansiyelini içinde taşır. Sürekliliği olmayacak ve 2019’da sönecek projelerin Kastamonu’ya katkısı olmayacaktır. Mutlaka kalıcı somut çıktılar olmalıdır. Örneğin festival vb. gibi her yıl tekrarlanacak olan sanat etkinlikleri, kültürel aktiviteler… Mutlaka İstanbul’da ve Eskişehir’de olduğu gibi, birkaç simge yapı kente armağan edilmelidir. (müze olarak, kültür-sanat merkezi olarak, gençlik merkezi olarak, sanat üretim atölyesi olarak…) Bunlara “2018 Kültür Başkenti Kastamonu”yu içeren isimler verilebilir ve Kültür Başkentliği böylece ölümsüzleştirilebilir. Uluslararası etkileşimler muhakkak ki planlanmaktadır, bunların toplumun farklı kesimlerini temsil edecek boyutta olması önemlidir. Kültür Başkenti etkinliklerine katılan sivil toplum güçleri önerecekleri projeleri hayata geçirebildikleri ölçüde, bu etkinlik halka mal olacaktır. Aksi halde üst kurumların yapacağı resmi organizasyonlardan öteye geçmeyecektir.
“Yerellik” ilkesinin hakkını vermek adına, Kültür Başkentliği’nin anlamı Kastamonu halkına anlatılmalı, halkın bu kavramı anlaması ve katılması sağlanmalıdır. Sivil toplumdan gelecek projeler özendirilmeli ve bunlar için çağrı yapılmalıdır.
İvedi ve iyi bir planlamayla Kastamonu kültürel anlamda çok verimli, canlı bir 2018 yılı geçirebilir ve hatta turizmimiz de bundan ciddi pay alabilir. O halde hızla kolları sıvamamız gerekiyor, kolay gele.
Gülsen Kırbaş