Merhaba. Kaç zamandır hayatımda bana rehberlik eden kitaplardan birini anlatmak istiyordum. Fakat ya sıra gelmedi ya da ben yazmayı unuttum. Bu yazı için bilgisayarın karşısına geçince yine aklıma geldi. Bu sefer ertelemeyip hemen yazayım dedim.
Muhtemelen sosyal medyada aforizma paylaşanlar vasıtası ile pek çok alıntısını görmüşsünüzdür de sözün orijinal sahibini görememişsinizdir. Nedense bizim ülkemizde herhangi bir bilgi paylaşılırken kaynak vermekten imtina etmek, bir biçimi ile kendine mal etmeye çalışmak pek yaygın bir davranış modeli. Bir ara bu düşünce hırsızlığı ve intihal konusunda da sohbet edelim deyip asıl konumuza geri döneyim. Sözünü ettiğim kitap bundan yaklaşık 2500 – 2600 yıl önce yaşamış Çinli düşünür Sun Tzu (Sun Zi okunur) “Savaş Sanatı” kitabı.
Her ne kadar kitabın adı savaş sanatı olsa da kitap aslında barışla ilgili bir kitap olarak yorumlamak çok daha doğru olur çünkü Sun Tzu kitapta düzenli olarak diplomasiden ve savaşmadan kazanmaktan söz ediyor. Her ne kadar “streteji” kavramını ismen geçirmemiş olsa da stratejik düşüncenin önemini vurguluyor.
Sun Tzu’nun Antik Çin döneminin bir klasiği olan “Savaş Sanat” adlı eseri, politik, fiziki ve psikolojik yönleriyle bir savaşı, savaşmadan kazanmanın yöntemleri üzerinde durmaktadır. Savaşan Beylikler Dönemi’nde bir komutan olduğu düşünülen Sun Tzu, yazdıklarıyla orduların yönetimine ilişki önemli stratejiler geliştirmiştir.
Sun Tzu Savaş Sanatı’nda, savaşa dair tüm ihtimalleri ortaya koyarak, karşılaştığı durumlar karşısında yöneticinin nasıl davranması gerektiğini anlatmaktadır. Tamamı 384 maddeden oluşan metinde savaş, stratejik olarak 13 bölüme ayrılarak, şu başlıklar altında incelenmiştir: Stratejik değerler, savaşmak, kuşatmayı planlamak, saflaşma, kuvvet, boşluk ve doluluk, silahlı mücadele, bin bir olasılık, orduları yönetmek, arazi, arazi şartları, ateşle saldırı ve casusluk.
Napolyon başta olmak üzere birçok önemli komutanı etkilediği bilinen Savaş Sanatı, hükümdara hazırlıktan uygulamaya kadar her aşamada bir savaşın yürütülmesi açısından bilgi vermektedir. Ancak daha geniş kapsamlı düşünüldüğünde eserin, yöneticilerin ülke yönetimini ellerinde tutmak için sahip olmaları gereken özellikleri konu aldığı ve onlara nasihatlerde bulunduğu görülmektedir. Bu açıdan Savaş Sanatı, genel olarak savaşta izlenecek yöntemlerle ilgili önerilerde bulunmayı aşan ve yönetim süreçlerinin her alanında etkili olmayı başaran bir içeriğe sahiptir.
Sun Tzu, Konfüçyüs gibi genişleme ve büyüme için saldırganlığa ve savaşa karşı çıkmaktadır. Saldırılar ve savaşlar aynı zamanda israfın da kaynağıdır. Savaşlar kaynakların ve erzakların tüketilmesine yol açmaktadır. Genişlemek için savaşa başvuran toplumlar, savaşın yaratacağı olumsuz sonuçlardan dolayı yok olmaya mahkumdurlar.
Sun Tzu’ya göre, saldırmadan önce üstünlüğü ele geçirmek en iyi seçenektir. Eğer ki bir devlet son çare olarak savaşa girerse; stratejik hamleler yapmak için en doğru zaman beklenmeli, savaşı en kısa sürede bitirmeye çalışmalı ve rakibini tanımalıdır. Sun Tzu Savaş Sanatı’nda ortaya koyduğu tezlerle karar alma süreç ve stratejilerini akılcı bir zemine oturtmaya çalışmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Savaş Sanatı’nın 2500 yıldır tüm askeri liderler ve strateji uzmanlarına kılavuzluk etmesini, bugün tüm devlet yöneticilerine yol göstermesini anlamlı kılacaktır. Bu eser halihazırdaki askeri, siyasi ve ekonomik sorunlara yanıt verebilmesi yönüyle de güncelliğini korumaktadır.
Bu kitap ülkemizde de eski ve köklü üniversitelerde, kurumsal ve kültürel olarak kendini ispatlamış şirketlerde yönetim stratejileri geliştirmede kullanılıyor. Dahası öğretiliyor.
Çok uzun yıllardır okuduğum arada hatırladığım bu müthiş kitaptan altını çizdiğim bazı alıntıları sizlerle de paylaşmak isterim.
- Düşmanı ve kendini tanıyorsan, yüzlerce savaşın sonucundan korkmana gerek yok. Kendini tanıyorsan ama düşmanı bilmiyorsan, kazandığın her zafer için bir de yenilgiye uğrayacaksın. Ne düşmanı ne de kendini tanıyorsan, her savaşta yenik düşersin.
- Muzaffer savaşçılar önce kazanır sonra savaşa girerler, mağlup savaşçılar ise önce savaşa sonra kazanmaya çalışır.
- En büyük zafer, savaş gerektirmeyen zaferdir.
- Savaşmak isteyen önce bedelini hesaplamalı.
- Öngörüsüz cesaret, bir adamın deli bir boğa gibi körü körüne ve umutsuzca dövüşmesine neden olur.
- Kaosun ortasında da fırsat vardır.
- Dostunu sevmek kolaydır, ama bazen öğrenmesi en zor ders düşmanını sevmektir.
Emin olun eğer yerim olsa tüm kitabı burada alıntılayabilirim. Kişisel olarak bana yön veren bu harika kitaptan öğrendiğim en büyük ders hep sabır üstüne, düşünüp hareket etmek üzerine, dinginlik üstüne oldu. Sahiden de bu üç düşünceyi göz ardı edip de hareket ettiğim tüm zamanlarda zararlı çıkan ben oldum.
Eskilerin bir lafı vardır ya “kitabı kapağına göre yargılamayın” diye bu kitap da öyle. İsmine aldırmayın içindeki yaşam bilgeliği için bu kitapla tanışın. Daha da güzeli seksen sayfalık, kısacık bir kitap.
Bugünden de bu kadar sevgili dostlar. Hafta ortasında görüşebilmek dileği ile… Sağlıcakla kalın…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU