Komşuluğa dair çok sayıda atasözü var. Anlıyoruz ki komşuluk her zaman önemli. İnsan tek başına yaşayamaz. ‘Yalnızlık Allah’a mahsustur’ derler. Günümüz şehir ortamında komşulara ihtiyaç duymayabilirsiniz. Nitekim öyle apartmanlar var ki insanlar birbirlerini tanımıyor. Ancak köy veya eski mahalle gibi dar çevrelerde komşuluk daha farklıdır.
Özünde yardımlaşma kültürü var.
Peygamberimizin “komşusu açken tok yatan bizden değildir” sözü dinimizde komşu olmanın önemini çok güzel ifade ediyor. Oysa bugün komşuya yardım etmek şöyle dursun, ekmeğini elinden almaya çalışıyoruz. Komşuluk ilişkileri genelde iyi yürümüyor; ara sıra menfaat çatışması meydana geliyor. Kavgaların istatistiğine bakılsa en çok komşular arasında olduğu görülür sanırım. Ev, apartman, dükkân, tarla, bahçe yakınlığı çoğu kez sıkıntılıdır.
Komşu olmazsa rahat yaşayacağımızı sanıyoruz. Hiç de öyle değil. Yazlıklar boşalınca geride kalanlar konuşacak insan bulamıyor. Günlük gazete okumak veya televizyon seyretmek yalnızlığa çare olmuyor. Başımıza bir iş gelirse yardıma kim koşacak? Komşu her zaman güvencedir.
Komşu malında gözümüz olduğu için “komşunun tavuğu komşuya kaz görünür” derler. Diğeryanda “komşu komşunun külüne muhtaçtır” sözü de bize ait. “Ev alma komşu al”, sözünü duymuşsunuzdur. Kötü komşu için “düşman başına” derler. Cenaze evden çıkarken komşu hakkı sorulur, helâllik istenir. Neden?
Köylerde ve eski mahallelerde güzel bir âdet vardır. Fırından ekmek çıkarken çevreye güzel bir koku yayar. En yakındaki komşuya bir somun ikram edilir. Başka bir gün de öteki komşu aynı şekilde mukabelede bulunur.
“Kötü komşu insanı elek, tekne sahibi yapar” sözü biraz farklı. Komşudan bir eşya istediğinizde hasis davranabilir, vermez. O zaman biraz zorlanırsınız ama gerekli olan eşyayı da alır, böylece mal sahibi olursunuz. Her ne olursa olsun, komşular birbiriyle iyi geçinmeli, yardımlaşmalı.
Komşuluk ilkeleri devletler için de geçerli. Ancak komşu devletler arasında mutlaka geçmişe dayalı sorunlar oluyor. Hiç değilse aradaki sınırlar çizlirken bir miktar toprak diğer tarafta kalmıştır. Komşu toprağına göz koymak, geri almak düşünülür. Savaşların çoğu geçmişten gelen toprak sorunlarıyla ilgilidir. İki komşu ülke ittifak edip güç birliği yapsa, daha büyük bir zenginlik çıkar ortaya, refah da artar. Kavga edilirse taraflar zarar görür. Dünyada çok örnek var. İki büyük savaşı yaşadıktan sonra Almanya ile Fransa ilk adımı attı ve Avrupa Birliği’ni kurdular. Birlikten kuvvet doğar.
Biz de çevremizle problem yaşıyoruz. Komşularla “sıfır sorun” diye yola çıktık ama bugün bazılarıyla kavgalıyz. Zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Büyük devletlerin hepsi Orta Doğu’da arz-ı endam etmiş; Akbabalar gibi bekliyor, pay kapmak için.
Suriye yıllarca terörü besledi. Aramız düzeldi derken işler yine bozuldu, uçağımızı düşürdüler. Neymiş, hava sahasını ihlal etmiş. Geçen hafta Rus uçağını da Türkiye düşürdü. Bizim uçak düşünce Türkiye batmadığı gibi, Rusya da hezimete uğramadı. Ama ülkelerimiz arasına yok yere husumet girdi. Tansiyon yükseldi; meğer ne kadar da çok safra varmış Ruslarda. TIR’ları çevirmek, hava alanlarında yolcu bekletmek, Ermeni meselesini gündeme taşımak. Bunlar ciddi bir devlete yakışmaz. Şu basit davranışlarla Rusya güven kaybetti.
Son olay da kapanır gider lakin soğukluk sürer. Kasıt yoksa uçaklar beş on saniye karşı tarafa geçerse hükümranlık haklarına halel gelmez. Hükümranlık denen şey bu kadar basit mi? Farklı zamanlarda sürekli yapılıyorsa o başka. Ancak bunun çözümü de havada değil diplomaside aranmalı.
Komşu hukuku gereği hassasiyet göstermek gerekir. Ne olur ne olmaz; havada gidiyorsun, son sürat. Sınır çizgisinden biraz uzak uçulsa kıyamet mi kopar? Rusya ile güzel giden ilişkiler birden bire bozuldu. Madem ki angajman kuralları ilan edilmiş, daha dikkatlı davranılmalı. İsmet Paşa “Dostluklar ve düşmanlıklar ebedî değildir” der. Bugün siyasiler karar verici konumda ama neticede hepsi de gelip geçici. Asıl olan milletlerin dostluğu.
Uluslar arası ilişkilerde, uzun vadeli dostluğu güçlendirmek şart. Ufak meseleleri bahane edip kavga çıkarmak hiç hoş değil. Büyük devletler büyük adamlar tarafından yönetilir. Savaş sonrası Türk-Yunan dostluğunu konuşan Atatürk ile Venizelos; Ağrı dağındaki toprak sorununu karşılıklı çözen Atatürk ile İran Şahı büyük devlet adamlarıydı. Ufuk çizgisine bakmak yetmiyor; asıl arkasını göreceksiniz. Uzun vadeli siyasî ve ekonomik çıkarlar, dostluklar basit şeylere feda edilmemeli. Hele komşular arasında.
“Öfkeyle kalkan zararla oturur” demiş, atalarımız. Sorunlar sükûnetle ve sühûletle çözülmeli. Son krizi Türk ve Rus devlet başkanları bakalım nasıl çözecekler? Siyasiler gibi mi davranacaklar, yoksa devlet adamı gibi mi hareket edecekler? Bekleyip göreceğiz.