Bilirsiniz, çınar ağaçları uzun ömürlü olur. Gölgesinde dinlenirken başka ağaçlarda bulamadığımız huzuru çınarda’ hissederiz.Yapraklar doğal klimadır serinlemek için.
İnsanlar da çınarlar gibiuzun yıllar yaşar, sonra dünya denen sahneden çeker gider. Şansı varsa eğer yine bir çınar altına uzanır, hiç kalkmamacasına. Adına ister ‘ebedî istirahatgâh’ deyin, ister başka bir şey, hiç fark etmez. Aramızdan ayrılınca hissederiz büyük çınarların yokluğunu ama giden geri gelmez.
Orhan Şaik Gökyay; edebiyat ve tarih dünyamızın koca bir çınarıydı. 15 Temmuz 1902’de İnebolu’da başlayan hayat, 2 Aralık 1994 günü İstanbul’da,Nakkaştepe’de son buldu. Baba Cevdet Efendi İnebolu’da görevliyken dünyaya geldi. Büyük bir talihsizliktir, annesini de İnebolu’da kaybetti. Babası Kastamonu’ya atanınca ilk ve ortaokul hayatı burada geçti. Lisede okurken ayrıldı, Ankara Öğretmen Okuluna gitti. Ekonomik şartlar kısa yoldan meslek sahibi olmayı gerektirmişti. Bir müddet öğretmenlik yaptı, tekrar bizim liseye geldi, mezun oldu. İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde okudu, çeşitli illerde öğretmenlik yaptı.
1944 olaylarında haksız yere tutuklandı, sonra beraat ederek mesleğine döndü.Devlete küsmedi, şevkle çalışmaya devam etti. Uzun meslek yaşamını 1967 yılında, İstanbul Eğitim Enstitüsü’nden emekli olarak noktaladı.
Orhan Şaik Gökyay Kastamonu Lisesi’nde okurken şiir yazmaya başladı. Yetişmesinde, edebiyat öğretmeni İsmail Habib Sevük’ün etkisi olduğunu kendisi söylemişti.Kastamonu’da çıkanAçıksöz, Gençlik ve Doğu dergilerinde şiirler yayımladı. Yetiştiği ortam gereği eski dile ve kültüre mükemmel derecede hâkimdi. Bizim gazeteyi okuyanlar bilir; burada yazdığı otuz üç şiirini önce bir makalede tanıttım, daha sonra da bir kitapta topladım.
Kastamonu’daki ilk şiiri 27 Kasım 1919 günü, Açıksöz gazetesinde Melâl-i Hilâl başlığı ile yayımlanmış. Vatan ve bayrak sevgisini tema olarak işlemiş. Biliyorsunuz, bazı eserler, zaman içinde sahipleriyle özdeşleşir. Bu Vatan Kimin şiiri de en çok bilinen ve okunan bir şiirdir.
Orhan Şaik Gökyay’ı sadece bir şair olarak düşünmeyelim.Tarihî araştırmalarıda en az şairliği kadar önemlidir. Özellikle Dede Korkut Hikâyeleri üzerine yaptığı çalışmanınayrı bir kıymeti vardır bilim dünyasında.
Bizim toplumda, sahasının ehli olmayan insanlar bazen boylarından büyük işlere karışır, bilgiç geçinir. Söylenen söz uçup gider lâkin kitaba yazılanlar miras kalır bize. Orhan Şaik Hoca bu durumdakileriçok eleştirmiştir. Destursuz Bağa Girenler adlı eserini haddini bilmeyenler için yazmıştır. Üstelik dili de çok keskindir.
Rahmetli,İstanbul Eğitim Enstitüsü’nde hocamızdı. Hocalar, öğrencisini her zaman sever, korur; ancak yeri gelince kulağını da çeker. 15 Ağustos 1980 günü bana yazdığı bir mektuptan daha önceki yıllarda söz etmiştim. Bugün de bir bölümünü yazmayıgerekli görüyorum:”…Eğer bir cümle ile söylememe izin verirsen yurdun çocuklarını birbirinden ayırma. Sana düşen onların hepsini kendi çocukların sayarak memleket hayrına yetiştirmektir, ayrım yapmadan. Onların hepsi bu memleketin evlatlarıdır, bizim kollarımızdan çıkıp başkalarının kucağına düşerlerse suç bizdedir. Öğretmene düşen bu noktayı gözden kaçırmamaktır. Onları yanlış teşhislerle kaybetmek değil, kazanmak olmalıdır yapacağımız iş. Onların fikirlerine değer vermek, onlarla konuşmak, tartışmak yolu ile hep aynı noktada, yurt ve millet sevgisinde birleşme amacında olmaktır, unutma.”
Bugünkü yazımın amacı, onu anlatmak değilölüm yıl dönümünde hatırlamaktır. Allah’ın rahmeti üzerine olsun; çok bilinen Bu Vatan Kimin şiirinin ilkve son dörtlüğü ile yazıyı bitirelim:
Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıra dağlar gibi duranlarındır.
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.
Gökyay’ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil
Sencileyin hasmını rüyada değil
Topun namlusundan görenlerindir.
MUSTAFA ESKİ