Bugün Kız Ortaokulu’ndan söz etmek istiyorum. Kastamonu Kız Muallim Mektebi 1923 yılında kapatılmış ve son sınıftaki öğrenciler Bursa’ya nakledilmiş. O zaman bu konu basında çok tartışılmış; kızların okuması istenmiyor mu diye eleştiriler yapılmış. Henüz karma eğitime geçilmediği için veliler zor durumda kalmış. Bunun üzerine Bakanlık, Kız Lisesi açmaya karar vermiş, müdür ve öğretmen atamaları yapılmış. Ortaokul birinci sınıftan itibaren öğrenci alımına başlanmış.
1926’da karma eğitim başlayınca lise kısmından vaz geçilmiş. Kız Ortaokulu 1948 yılına kadar devam ediyor ve o yılkapatılıyor. Öğrenciler de lisenin ortaokul kısmına aktarılıyor.Eğitim süresince 400’e yakın öğrencinin öğrenim gördüğünü belirtelim. Okulun arşivi Abdurrahman Paşa Lisesi’nde. Araştırma yapanlar için güzel bir makale konusu.
İki nedenden dolayı Kız Ortaokulu’ndan söz etmek istiyorum. Birinci neden, okulla ilgili iki fotoğraf elime geçti. İkincisi, son sınıf öğrencisi Güzin’in 29 Ekim 1927 günü yaptığı konuşma. Hatırlayanlar olabilir; bu konuşmadan 2015 yılındaki bir yazıda söz etmiştim.
Önce fotoğraflara bakalım. 1935/36 öğretim yılı; 2. sınıf öğrencileri öğretmenleriyle birlikte görülüyor. Önde oturan üç hanım öğretmenin kıyafetleri çok mütevazı ve zarif. Sağ tarafta oturan açık renk elbiseli öğretmen Cevdet Bezirci. Daha sonraki yıllarda Sanat Okulu’nda Türkçe dersi okuttu. Sağ baştaki okul müdürü; tam bilmediğim için adını yazmadım. Müdürün arkasında oturan, müzik öğretmeni Mehmet Akün; ortaokul birinci sınıfta bizim dersimize gelmişti. Çok güzel keman çalar, iyi Fransızca bilirdi.
İkinci fotoğrafın solundamüzik öğretmeni Mehmet Akün.Sağ taraftaki öğrencilerin elinde keman görülüyor. Arkadaki kızların elinde de enstrüman var ama tam seçemedim.Piyanonun önünde bir kız öğrenci duruyor. Şu tablonun güzelliğine bakar mısınız; ortaokul öğrencisi kızlar keman ve piyano çalıyor. Muhtemelen bir koro çalışması. Cumhuriyet eğitiminin altın yılları.
Konuyla ilgili bir ayrıntı yazayım. O yıllarda bizim lisenin ortaokul kısmında okuyan Prof. Dr. Mehmet Batuhan(felsefe), kendi anılarında; lisenin bir müzik dershanesi olduğunu, burada 1 piyano ile 20 keman bulunduğunu, keman çalmasını Kastamonu’da öğrendiğini kıvançla söylüyor. O dönemde müzik eğitimine ne kadar önem verildiği bu örneklerden anlaşılıyor.
Aşağıda Kız Ortaokulu son sınıf öğrencisi Güzin’in, 29 Ekim 1927 günü Cumhuriyet Bayramı töreninde yaptığı konuşmayı okuyacaksınız. Cümleler çok düzgün; öğrenci konuya hâkim ve kelime dağarcığı zengin:
“Muhterem babalarım, kardeşlerim!
Bugün, necip milletimizin hakk-ı hayatı ve istiklâline sahip, benliğine hâkim olduğu mübârek bir günün sene-i devriyesine müsâdiftir. Bundan dört sene evvel, tam bu günde kahraman Türk, hiçbir zaman lekelenmeyen parlak nâsiyesiyle hiçbir zaman bükülmeyen demir bileğiyle hiçbir zaman yılmayan azim ve irâdesiyle istiklâlinin azamet ve mevcudiyetini dünyaya ilân etmiş, halkçılık âbidesinin temelini kurmuştur.
İşte bugün tes’id ve tebcil ettiğimiz mübârek bayram, o günün sene-i devriyesidir. Necip ve asil milletimizin kurtuluş ve istiklâl bayramıdır. Bu mukaddes ve büyük bayramı ben de arkadaşlarım nâmına size candan tebrik ederim.
Muhterem hemşerilerim! Kahraman milletimizin bugün takdis ettiği Cumhuriyeti görebilmeyi elde edebilmek azmiyle neler yaptığını, ne kadar sayısız, mübârek kurbanlar verdiğini saymaya lüzum görmem. Türk; cumhuriyeti sâde taklit olsun, asrî idareye uyulmuş olsun diye kabul ve ilân etmemiş; ferdî saltanatın, mutlakıyet ve meşrûtiyet idare tarzlarının millete ölüm, memlekete harâbiyetten başka bir şey vermemiş olduğunu çok uzun ve pek acı tecrübelerle görmüş ve anlamış ve bu tecrübelerin hâsıl ettiği intibahla kendi idaresini kendi eline almış ve bünyesine en muvafık bir şekl-i idare olan cumhuriyet-i idareyi kurmuştur. Artık Türk senelerce uğrunda canını, malını ve bütün mukaddesâtınıfedâ ederek çalıştırıldığı sultanlar, hanlar, hakanlar için değil kendi yurdunun imâr ve ihyâsı, kendi evlâdının refah ve i’tilâsı için çalışacaktır.
Aziz hemşerilerim! Dört seneden beri yeni idarenin her tarafta yükselen feyizli âsârını huzurunuzda ta’dâdızâid görürüm. Bunlardan yalnız bir tanesini zikretmeden geçemeyeceğim. Annelerimiz, hatta büyük hemşirelerimiz ilk feyizlerini alacak irfan müesseselerinden mahrum oldukları halde, bizler bugün orta mekteplerde, yarın lise, öbür gün dârülfûnunlarda feyz alacak büyük irfan menbalarınamâlikiyetlebahtiyarız. Bunları benim kadar, İstiklâl Harbi’nin büyük âmil ve fedakârlarından olan muhterem Kastamonulu hemşehrilerimin de bileceğinden eminim. Asil milletimiz bundan sonra da başında büyük Gazimiz gibi dâhi bir mürşide mâlikiyetle müftehir olan feyizli Cumhuriyet idaresi altında daha pek çok mucizevî muvaffakıyetler elde edecek ve o büyük mürşidin aydınlattığı nurlu yolda bilâperva yürüyerek evc-i terakkiye, refah ve saâdete ulaşacaktır.
Sözüme nihayet verirken bu büyük günü ve mukaddes buyruklarını bizlere göstermek için kanlarını seve seve akıtan genç Türk aslanlarının sağ kalan ruhlarının karşısında ve onlarla arkadaşlık eden yüksek ve gazi simalar önünde minnet ve şükranla eğilirim. Yaşasın Cumhuriyet ve onun büyük reisi Gazi Mustafa Kemal. “
——————-
Müsâdif: rastlayan. Nâsiye: alın. Tes’id: kutlama. Tebcil: yüceltme. Takdis: kutsallaştırma, ululama. İntibah: uyanış. İ’tilâ: yükselme.Âsâr: eserler. Ta’dad: sayma. Zâid: gereksiz. Mürşit: yol gösteren. Müftehir: övünme, iftihar. Bilâperva: korkmadan. Evc: yüce.
MUSTAFA ESKİ