Değişim sadece dönüşümle olmuyor. Bir şeyin yok olması da, bir şeyin ilk defa ortaya çıkması da değişim bir parçası.
İnsan haytanın da vazgeçilmezi ama biryandan da en sancı verenidir değişim. İnsan da değişir ama insandan öte çevresi, alıştıkları değişince bir sancı başlar. Çünkü insan ne çevresi ne de kendinden sonra gelen hayatın değişimi kadar hızlı olmadığından, yavaşlığına, alışamayıp kavrayamadığı hayatın hızına yetişemediğinden dolayı sancı çeker.
İşte bu yüzdendir ki nostalji diye bir kavram, bir duygu sığınağını yaratmışızdır yaşamımızda.
Nostalji ki, hep kavradığımız, hep alıştığımız hep bir dönemde de olsa çevreyle, başkalarıyla ve hayatla aynı tempoda olduğumuz ve bu tempoyu yaşattığımız bir dönemdir.
***
Elbette hayat her yerde aynı hızla değişmiyor. Bazı alışkanlıklar ki kolayına terk edilmiyor. İşte o zamanda insan eğer bir değişimin içinden geliyor ve değişmeyenleri görüyorsa aklına kâh çocukluğu, kâh eski, kâh öğretilen kültürü, kâh hayatı yakaladığı hızın temposu geliyor.
Aynı benim bu hafta sonu İnebolu’nun yerli pazarında birçok doğal ürünün yanında ayakları bağlı tavuk ve horozları, Şahine Hanım’ın yerli tohumlarını pazara sunmasını ve ülkenin birçok yerinde yok olmasına karşın hala bölgenin bir ihtiyacı olarak semercilik mesleğini devam ettiren Feti Amca ile karşılaşmam gibi.
***
Çocukluğumdan kalma anıların içinde tavuk ve horozların Kastamonu’nun kadınlar pazarına getirilmesi vardır. Bugün ise sanırım hemen hemen hiç artık canlı tavuk gelmiyor pazara. Oysaki nasıl da bir lezzettir pazardan alınan tavuklar, sularına bandumalar, pilavlar.
***
Pazarın biraz ötesinde Yukarı Çaylı Köyü’nden Şahine Özdemir (55) hanımın tezgâhı ise ilgi çekmemesi mümkün olmayan bir şekilde duruyordu.
Şahine Hanım İnebolu Pazarı’nın yıllardır cefakar esnaflarından biri olarak tohum satarak aile bütçesine katkı verenlerden.
Tezgâhı ilgi çekiyor diyorum çünkü Şahine Hanımın önünde küçük küçük bez torbaların içinde 30’u aşkın sebze ve meyvenin yerli tohumları bulunuyor.
Kendi yetiştirdiği, organik ve tek kelimeyle “bizden” olan tohumlar.
Nedir bunlar, özellikleri ne diye soruyorum Şahine Hanım’a, açıklıyor tek tek:
“Benim bahçemin, benim ürünlerimin tohumları bunlar. Kendi yetiştirdiğim ürünlerin tohumlarını çıkarıyorum, işte böyle ekim mevsiminde de pazara getiriyorum. Ne ilaç ne başka bir şey, doğal hepsi de.”
Bir tek ıspanak ile şeker pancarının tohumunu para ile almış da satıyor, gerisi kendinin Şahine Hanımın kendi emeklerinin ürünü. Eğer doğal ve hatta organik tohum arıyorsanız, hele ki GDO’ların da cirit attığı bir ortamda kendi bahçenize yerli bir şeyler ekmek istiyorsanız adresiniz Şahine Hanım’ın tezgâhı olsun. Orada, bamya, tarak dalı, fasulye çeşitleri, keten, marul, domates, tere, maydanoz, pazı, çörek otu, ısırgan ve daha nice bitkinin tohumu sizi bekliyor olacak.
***
Kültürden tarıma, insandan zamana değişir her şey. Can yakar kimi zaman, kimi zamanda sessiz sedasız, fark etmeksizin başka bir atmosferi solurken bulursun kendini.
Her bir değişimin içinde kendine dair ne çok şeyin yittiğini görür, olur ya zamanın koşullarına karşın hala değişmemiş bir şeyler gördüğünde de çocuklar gibi heyecana kapılırsın. Benim de aynı İnebolu’da rastladığım Feti (Gürel-67) Amca’nın semerci dükkanını gördüğümdeki heyecan gibi.
İki türlü heyecan benimkisi.
Birincisi çocukça. Çünkü çocukluğumun sokak araları, mahalleleri sürücüsüne çaktırmadan arkasına asıldığımız at arabaları, eski zamanları fısıldayan faytonlar, eşeklerle odun ve gıcı satmaya gelmiş köylülerin görüntüleriyle doludur. Semerleri öyle üst üste görünce işte değişmemişlik içinde bir çocukluk rüyasının içine gittim.
Diğer heyecanım da onca değişen ulaşım şartlarında hala yörenin zorunlulukları ile değişmeyen bir mesleğin varlığı ve hala bunca zorluğa karşın bu işi yürüterek Kastamonu’nun kültür öğesine de sahip çıkmış kişilerinin varlığını görmek olmuştu.
Feti Amca, çocukluktan yani çıraklıktan bu yana işin içinde. Çarşının göbeğinde hemen Yeni Cami’nin gölgesindeki dükkânında durmaksızın çalışıyor. Koca İnebolu’da iki usta kalmışlar.
Selamımı verip de iş tempolarına daldığımda yoğunluktan birkaç kelime kurtarabiliyorum anca kendime. Feti Amca’ya soruyorum hemen, zor değil mi bu zamanda bu meslek?
“Zor” diyor Feti Amca, “Zor ama hala İnebolu ve köylerinin şartlarına göre yaşaması gereken bir meslek” diyor.
Keçe ve ahşap bu işin yani semerin özü. Keçe belli bir süredir Balıkesir’den geliyormuş. Ki Feti Usta’nın gençliğinde ise bugün varlığını bile hayal edemeyeceğiniz şekilde Kastamonu keçesi kullanılırmış. Semerin ana malzemesi olan ahşap ise gürgen ağacından. Bu ağaca şeklini veren usta, daha sonra saz ve kamıştan dolgusunu yaptığı işine keçe ile şekil verdikten sonra keçi derisi ile son noktayı koyuyor.
Semercilik ki İnebolu’nun ölmeyen işlerinden biri. İşlerin piri ki İneboluların o sarp arazilerinde birçok işini halleden eşek, katır ve atın rahatlığını sağlayan, sürücünün de güvenini sağlayan konforun ismi çünkü.
Ayrıca bu hayvanların moda işi demek yersiz olmaz. Çünkü semer yaptırmak için gelen köylü hayvanıyla geliyor. İlk önce hayvanın ölçüsü alınıyor da semer ona göre şekilleniyor. Belli aşamalarda da semerin oturacağı hayvandan prova alınıyor ki, sanırım hayvanın rahatının ve sağlının düşünüldüğü böylesi meslek azdır.
Feti Amca bir başına değil. Çünkü oğlu da ona yardımcı oluyor. Meşakkatli iş, ter, tuz, emek işi. El vermeden, omuz vermeden yürütmesi zor. İnebolu’da iki usta kalmış olsa da hala bölgedeki köylülerin yanı sıra ilçelerden ve hatta çevre illerden gelenler Feti Usta ve onun gibi semerci ustalarına ihtiyaç duyuyorlar.
Zamanı gelince elbet oradan da ayrılıyorum. Ve aklıma diğer mekân insanlar ve uğraşılar da olduğu gibi kültürün, yerel zanaatların, “ustalık” kavramının değişimi, hatta yok oluşuna dair kelimler düşmüştü.
***
Ben nasıl yakın geçmişime dair bir şeyler buluyorsam, benden daha çok şey yaşamış daha çok hayat tecrübesine sahip insanlar ilden ilçeye değişimin hızını çok daha açık göreceklerdir.
Ve görünen sadece birer nostalji öğesi mi peki?
Bence değil. Değil çünkü, yerli üretimin, kendine has kültür varlığının değişen ama aynılaşan bir dünyada her baskıya dayanarak, kendini savunarak kendini oldurması da bu görünenlerin içinde.
Bir tavuk misalinde bile, Kastamonu’da unutulan bir alışkanlık İnebolu’da devam ederken kentsel dönüşümün hızını görülebiliyor. Şahine Hanım’ın tezgahındaki yerli tohum örneğinde ise kendi emeğimizi korumanın, dünyanın tarım politikaları karşısında onurlu Anadolu insanın-kültürünün duruşunda gerçek bir kahramanlığı görülebiliyordu.
Ve son olarak da Feti Amca’nın semerci ustalığına bakarak, sınırları kalkmış bir dünyada her şeyin global olmuş özünde kendi toprağına, kendi özüne, kendi terine dair bir şeyleri yaşatıyor olmak hayatın en gurur verici noktalarından biriydi.
Her şey değişir ve her şey dönüşür. Önemli olan hiç olmadığı kadar hızlı dönen dünyada, hızlı yürüyen hayatta insanın, kişinin, toplumun onurlu, kendi özünü koruyan ve kimlikli bir bir biçimde varlığa sahip olması, eskiyi de tu kaka etmeden ve yozlaşmadan dönüşebilmesidir.
(*) 2010’da kaleme alınmış bir yazı
MURAT KARASALİHOĞLU