Osmanlı’dan Cumhuriyete, kilimden er meydanına (*)
Bu yüzyılın başı yokluktaki bir milletin gönlünün yüceliği, inancının sonsuzluğu ve gözünün karalığıyla yazılmış destanların dönemi olmuştu. Az tahin çok inançla imkânsız denen savaşlardan zafer ile çıkılmış, bitti denilen hikâyeler yeniden yazılmıştı.
Bu destanlar çağının hemen arkasından Cumhuriyet mucizesini yaratılmıştı ki savaşlar da şehit olanların kanları, gazilerin umutları, geride kalanların çabalarıyla. Ve bu mucizenin yaşatılması, ayakları üzerine dikilmesi için yeni kahramanlıklara ihtiyaç vardı tabi ki. İnsanlar inançlarını, yeteneklerini ve ufuklarını yeni bir ülkeyi var etmek için kullanacaklardı şimdi. Ve çok kısa zaman aralıklarında ikinci bir destan çağı başlıyordu şimdi…
İşte bu destan çağının bir aileye düşen öyküsün de Kastamonulu bir çiftin hem sıradan vatandaşlar olup, hem yetenekleri ile bu ülkenin bir neferi olmasının, hem Osmanlı’da doğup, o dilde kimlik kazanıp sonra da Cumhuriyet’in onurlu bir bireyi olmalarının öyküsü. Onlar tarihi yazdığını söyleyen komutanların, politikacıların, sermayedarların, kuramcıların ve her çağın insanları değil onlar tarihi yapan, yaşayan ve aktaran gerçek insanlardır…
***
Öykü sadece yaşanmış bir gerçeğin bu sayfalara düşmüş halini, köklü sporu geleneği güreşi, halıcılığı, Türk Spor Federasyonu’nu, Vali Avni Doğan’ı, 1900’lerden 1940’lara kadar olan Kastamonu’yu, Kastamonu’nun ilk güreş takımını, Millet Mekteplerini, Aşık Kariboğlu Mehmed Pehlivanı ve daha çok şeyi kapsıyor.
Ziya Seymen. Memleketi Tosya’da 1907 yılında doğuyor. Ama iki kuşak önce ailesi ki aslında yine Kastamonulu. Çünkü Ziya Bey’in annesi Safiye Hanım gelin gitmişti Kastamonu’dan Tosya’ya. Safiye Hanım ki Nurettin Karasunun kardeşiydi. Nurettin Karasu’da Tekke ve Zaviyeler Kanunu çıkına kadar Benli Sultan Dergahı’nın son şeyhidir.
Tosya’nın zamanında Bursa’ya bile kafa tuttuğu sofçuluk zanaatının içinden gelip kilim ve çuval dokuması yapıyor Ziya Bey atadan kalma bir meslek olarak. Çünkü Ziya Seymen’in büyük dedesi ise hem Tosya’nın hem de Kastamonu’nun tarihinde çok önemli bir yer tutan Tefsiri Mevlana Mustafa. Tefsiri Mevlana Mustafa ki “Ahibabalık” unvanıyla tanınan ve ahilik teşkilatının başındaki ve bir tefsir yazarıydı. Şeyhgil lakabıyla tanınan Ziya Bey, mesleğinin yanı sıra amatör olarak da güreş tutardı. Yaman bir pehlivandı kendisi, hem mesleğinden hem spordaki cesaretinden dolayı saygı görürdü kendisi. Çünkü Kastamonu’dan dünyaya nam salmış Arnavudoğlu Ali’nin, Çeviricioğlu Hacı Mehmed’in ve Kurtdereli Mehmed Pehlivanı alt etmiş Aşık Karipoğullarının onurunu sürdürüyordu.
***
Karın doyurduğu mesleğinde olmasa da güreşteki başarısından dolayı ün salmıştı. 27 yaşında, gücünün doruğundayken Kastamonu güreş takımı tarafından çağrıldı Kastamonu’ya. Yıl 1934’dü. Bir yandan ilin güreş takımındaydı bir yandan da Tosya’daki mesleğini burada da sürdürüyordu şimdi. Aynı zamanda da geleceğini şekillendiriyordu.
Çünkü Kastamonu’ya gelmesinin üzerinden bir yıl geçince dünya evine girmişti. Reşide Hanımla evlenmişti ki, Kastamonu esnaflarından pastırmacı Fahrettin Seymen’in damadı olmuştu.
***
Reşide Hanım… Osmanlı’dan doğumluydu. Osmanlıca lisanın ninnileri ile büyümüştü. Yıllar geçip Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyetine doğru değişince yaşadığı dünya, o da yeni dünyanın ritmine uymak için hırs etti okumayı. İşte bu hırstan diplomalı olmayı çaba eden Reşide Hanım, gittiği Çay Köyü İlk Mektep’den 1931 yılında Cumhuriyetin kelimeleri ile mezun olmuştu.
***
Kastamonu’nun güreş takımı 1935’li yıllardan itibaren Türkiye’nin en önemli güreş takımlarından biri olmuş hatta 1939 yılında Türkiye şampiyonu olmuştu. Dönemin Valisi Avni Doğan takımı olabildiğince destekliyor, onların başarılarını karşılıksız bırakmıyordu. İşte Kastamonu’nun bir tufan gibi estiği yıllarda mahalle arasından il çapına, il çapından ülke kamuoyuna, amatörlükten profesyonelliğe uzanan yolda Ziya Seymen’de 1938 yılında Türk Spor Kurumu’ndan lisansını alarak bambaşka bir boyuta adım atmıştı.
***
Bütün hikâyenin özü aslında ne kahramanlık, ne köklü ailelere ve yüzyıllara kök salan insanlar değil. Bütün hikâye, başka bir lisanda doğup, başka bir lisanda hayatı onurlandırmak. Cumhuriyeti kuran bir neslin üyeleri olarak ikinci destan çağında o ülkenin eğitimine, sporuna, zanaatına destek vererek Türkiye’yi yaratanların gerçeği bu. Altı yüzyıl bir imparatorluğun temellerinden biri olmuş ermişlerin anlayışından, ahlakından, özünden gelip yeni idari sistemin, herkesin eşit ve demokrasinin temelindeki Türkiye’nin yine birleştirici harcı olması için üzerine düşenin yapıldığı öz bu.
Not: Bilgi ve fotoğrafların tarafıma ulaştırılmasını sağlayan ve Ziya Seymenîn torunu olan Nurettin Şöy’e minnettarlıklarımı bildiririm. Kaynaklar; www.benlisultan.com – http://haydarzafer.com/
(*) M. Karasalihoğlu’nun 2010’da kaleme aldığı yazı
MURAT KARASALİHOĞLU