Küre… Küre dedikçe…
Küre’nin piritinin, kobaltının başına gelenleri içimiz kan ağlayarak gündeme getirip yazdıkça…
Küre özelinden yola çıkarak Kastamonu’nun kayıplarını, sorunlarını top yekûn dile getirdikçe…
Koca il büyük bir ekseriyetle “sessizliğe” büründü…
“Olsun” dedik…
Ne de olsa sükût ikrardan gelir!
Ama…
Kimileri “güya konuşmayı” seçti ve “burun kıvırarak” sordu:
“Zamanında aklınız neredeydi… Olan olmuş, giden gitmiş… Yazsanız ne olacak, yazmasanız ne olacak?”
İşte bu yazı onlara!
● ● ●
Bak sevgili kardeşim…
Şimdi tane tane anlatıyoruz…
Dün…
● Kimse bu işlerin buralara gelip dayanacağını, bırak düşünmeyi, aklına bile getirmezken bizler 1 Kasım 1996 tarihli Kastamonu Gazetesi’nde, “Küreliler yer altı zenginliğinin önemini kavramalı!” başlıklı yazılar yayınlıyorduk.
● Yazmakla kalmıyor, Maden-İş Sendikası başta olmak üzere o günlerin tüm yerel yöneticilerine, yaklaşan “tehlike”yi bizzat anlatıp, tüm Küreliler’i yanlarına alarak çözüm üretme sorumluluğunun omuzlarında olduğunu hatırlatmaya çalışıyorduk.
Bugün ise…
● “Olan olmuş, giden gitmiş” diyerek, olan biteni “bu coğrafyanın kaderi”ymiş gibi seyretmiyoruz.
“Peki, bütün bunlar nasıl olmuş?” sorusuna cevap arıyoruz…
● Ararken görüyoruz ki, Kastamonu’nun tepesinde sallanan bir “teşvik kılıcı” var… Mevcut teşvik sistemi pek çok haksızlığa uğramamıza neden oluyor…
Kastamonu bu kıskaçtan bir an önce kurtulsun istiyoruz.
● Kobaltıyla piritiyle… Ormanıyla, ahşabıyla… Deniziyle balığıyla… Pancarıyla şekeriyle… Kendiriyle kâğıdıyla… Sarımsağı pirinciyle… Mutfağıyla turizmiyle sorunlarımızı bölük pörçük halledemeyiz…
Bir “Kastamonu Sosyo-Ekonomik Master Planı”mız olmalı… Bunu tüm kurumlarımızla, halkımızla el ele vererek hep birlikte oluşturmalıyız diyoruz.
● “Dünyanın efendileri” aldı başını gidiyor… Teknolojik farklılaşma sonucu, dünyanın yarın nerelere evrileceğini öngöremiyoruz bile… Ülkemiz dünyanın dört bir yanında çareler arıyor… Pek çok il “markalaşma”nın yollarını aşındırıyor…
Peki Kastamonu ne yapacak?
Bu can alıcı sorunun “çile”sini çekiyoruz…
● ● ●
Bak sevgili kardeşim!
Ne siyasette ne ekonomide…
Ne bu şehirde, ne bu şehrin dışında…
Esamemizi okuyan yok.
Tek çaremiz var, o da şu:
Ayakları yere sağlam basan…
Tek bir puzzle’ın parçalarıymışçasına birbirine eklemlenen projelerle…
Bu topraklara borçlu olduğumuz gerçeğini hiç unutmadan…
“Şerife Bacılarımız”ın haklı gururuyla…
Hep beraber aklımızı başımıza toplamak.
● ● ●
Ama neylersin ki çözüme odaklanmak zor…
Sormak soruşturmak, okuyup araştırmak, değişip dönüşmek zahmetli…
“Amaaan bana ne” deyip rivayetlere kulak vermek en kolayı…
Mesela en basitinden… Kastamonu ismi de “Kastın neydi MONİ?”den geliyor, değil mi?!
O yüzden sevgili kardeşim…
Dudak bükerek bize sorar gibi yaptığın “düşünce”nin ana fikrini yazının başlığında kendimize sorarken senden ilham aldık:
“KastıM neydi MONİ?”
Seni yormaya yine de gönlümüz razı değil…
Cevabımız tek sözcükle gelsin:
Kastamonu!..