- Hasan Baltacı, yerel basını ağırladığı Meclis’te neden kürsüye çok çıktığını, komisyonlarda neden sürekli söz aldığını, “Bazen yadırgayabilirsiniz sürekli neden konuşuluyor diye ama Meclis’in ve parlamentonun anlamı ‘konuşulan yer’dir. Temsil ettiğiniz bir kesim var. Ağır bir yükümüz ve sorumluluğumuz var. Kastamonu’yu temsil etmekten de gurur duyuyoruz” diye açıklarken şunları söyledi:
- “Meclis’e geldiğimde Kastamonuluların siyasette bir sesinin olmadığını gördüm. Kastamonu’ya buradan baktığımızda Kastamonu sahipsiz, yapayalnız. Bu nedenle her kürsüye çıktığımda Kastamonu’dan örnekler vermeye ve bir ses olmaya çaba gösteriyorum. Kastamonu’yu herkes belleğine kazısın istiyorum. Kastamonu’nun bir temsilcisinin olduğunu, sahipsiz olmadığını gösteriyoruz.”
Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclis üyesi ve Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı, 2021 yılı bütçe görüşmelerinin son gününde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kastamonu basınını ağırladı. Baltacı, Meclis’te Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşme fırsatı da bulan basın mensuplarınahem milletvekilliği süresince yapmış olduğu çalışmalar,hem bütçe görüşmeleri ve hem de Kastamonu’nun genel gündemi ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Toplantıda Kastamonu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Erkan Yılmaz, Kastamonu basınının sorunları ve talepleri ile ilgili hazırladıkları bir dosyayı Milletvekili Hasan Baltacı’ya verdi. Özellikle resmi ilanlar noktasında yaşanan sorunları dile getiren Erkan Yılmaz, “Resmi ilandan kaçınma gibi bir eğilim var. Valimiz Avni Çakır bir genelge yayınladı. Biz de belediyelerin, kaymakamlıkların ve kamu kurumlarının bu genelge doğrultusunda hareket etmelerini istiyoruz. Uzun süredir orman satış ilanlarının yerel gazetelerinin yer almaması üzerine bir çalışma yaptık, ama bir sonuca ulaşamadık. Orman satış ilanları gazeteler için çok önemli. Bu noktada destek talep ediyoruz. Meclis gündemine getirmenizi istiyoruz” dedi.
Baltacı da bu konuyla ilgili olarak, “Bir kriz ortamından geçiyoruz. Bir rejim krizinden geçiyoruz. Son Anayasa değişikliği ile tek adam rejimi krizi yaşıyoruz. Ekonomide, sağlıkta, basında her yerde bu krizi hissediyoruz. Yerel gazeteler bizim için çok önemli. Yerel basının yaşatılması gerekiyor. Bizim sesimizi daha iyi duyurabilmemiz için çok önemli. Orman emvalinin en fazla olduğu Kastamonu gibi bir ilde orman ilanları yayınlanmıyor. Bu bir sıkıntıdır. Bunun da çözülmesi gerekiyor. Biz gerekli görüşmeleri ve çalışmaları yapacağız” diye konuştu.
TV366’dan da yayınlanan programda Milletvekili Hasan Baltacı şunları söyledi:
“Siyasetin kalbi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde atıyor. Yaptığımız çalışmaları zaman zaman kamuoyuna sizlerin sayesinde paylaşıyoruz. Meclis’e girdiğim günden beri Meclis’te sürekli bir konuşma var. Komisyonlar var. Yasa teklifleri var. Meclis genel kurulunda da bu teklifler değerlendiriliyor. Sürekli konuşulan bir yer. Bazen yadırgayabilirsiniz sürekli neden konuşuluyor diye ama Meclis’in ve parlamentonun anlamı ‘konuşulan yer’dir. Burada konuşulur, müzakere edilir. Burada konuşulmayacak, eleştirilmeyecek hiçbir şey olmaz. Meclis’in amacı budur. Burada yapılan her şeyin bir karşılığı var. Temsil ettiğiniz bir kesim var. Millet İttifakı olarak 63 bin oy aldık, ama burada bize oy vermeyenleri de temsil etmeniz gerekiyor. Ağır bir yükümüz ve sorumluluğumuz var. Kastamonu’yu temsil etmekten de gurur duyuyoruz.”
KASTAMONU ANKARA’DAN NASIL GÖRÜNÜYOR?
“Meclis’e geldiğimde Kastamonuluların siyasette bir sesinin olmadığını gördüm. Kastamonu’nun bir temsilcisi olmamış. Kastamonu’ya buradan baktığımızda Kastamonu sahipsiz, yapayalnız. Bu nedenle Meclis’te her kürsüye çıktığımda Kastamonu’dan örnekler vermeye ve bir ses olmaya çaba gösteriyorum. Kastamonu’yu herkes belleğine kazısın istiyorum. Bürokrasiyi Ankara’da Kastamonu adına kimse zorlamamış. Şekeri, kendiri, esnafı, sanayiciyi, huzurevini, pandemiyi, sağlığı, kadına şiddeti konuşuyoruz. Kastamonu’yu Meclis kürsüsünde boş bırakmıyoruz. Kastamonu’nun bir temsilcisinin olduğunu, sahipsiz olmadığını gösteriyoruz.”
“KASTAMONU UZUNCA YILLAR ANKARA’DA TEMSİL EDİLMEMİŞ”
“Memleketin sorunları ağır. Uzunca yıllar Kastamonu Ankara’da temsil edilmemiş. Gelen arkadaşlar da partileri ne derse onu yapmışlar. Yılda bir kere kürsüye ancak çıkmışlar, bir soru önergesi bile vermemişler. Kastamonu sahipsiz olunca da tüm yük bizim üzerimize kaldı. Meclis kürsüsünü sadece bize tahsis etseler bir 24 saat üzerinden aylarca konuşsak konuşuruz. Kastamonu’yla ilgili en acil konu ne ise onu konuşmaya özen gösteriyoruz. En çok sağlıkla ilgili talep geliyor. Türkiye’deki sağlık sistemi pandemi ile birlikte çökmüş durumda. Bunu hepimiz gördük. Pandemiden önce de Kastamonu’da sağlık sistemi çökmüştü. Sağlık demek yeni bir bina yapmak demek değildir. Bundan ibaret değildir. Güvenlikçisinden en yukarıdaki başhekimine kadar bir bütünü oluşturur. Bu zincirden birisi koparsa sağlık sistemi kopar. Bize en çok sevk, yoğun bakım ve randevu ile ilgili talep geliyor. En çok talep randevu alamamaktan geliyor. 15 gün boyunca hatta 45 gün boyunca randevu alamamış hastalar bizden yardım istiyor. ‘En acil konu ne?’ derseniz, ‘sağlık sistemi’ derim. Ciddi bir sıkıntı var. Biz sağlık sisteminden siyasi iradeyi sorumlu tutuyoruz. Sağlık Bakanını ve onu atayan Cumhurbaşkanını sorumlu tutuyoruz.”
BALLIDAĞ VE UĞURLU
“Ballıdağ hepimizin kanayan yarası. 2007 yılında kapatıldı. Birkaç kez gezdim Harabeye döndürülmüş ama iskeleti sağlam duruyor. Biz Ballıdağ derken Kastamonu’da sağlık zincirini güçlendirmek istediğimizi söyledik. Biz Ballıdağ’ı konuştuğumuzda iktidardan, ‘Ballıdağ harabe oldu kullanılamaz, koğuş sistemi’ var diyorlardı. Ama kullanılamaz dediğiniz Ballıdağ’ı ihale ettiniz. İhaleyi de Aygün ailesi aldı. Kendilerine de buradan teşekkür ediyorum. Umarım Kastamonu sağlık sistemine bir katkısı olur. Aygün ailesine hayırlı olsun dileklerimi ilettim. Şartnamede sağlık tesisi yapılacağı belirtilmiş. Demek ki istenilirse yapılabiliyormuş. Kastamonu’da istenildiğinde yapılamayacak hiçbir şey yok.
Özel Uğurlu konusuna gelince…Bir bina âtıl bekletiliyor. Pandemide hep şunu söyledik:‘Aşı bulunana kadar, tedavi bulunana kadar, hastalık ortalıktan kaldırılana kadar Uğurlu’yu kullanalım’ dedik. ‘Bu pandemi, sağlığımızı uzun bir süre olumsuz etkileyecek. Yoğun bakım sistemimizi olumsuz etkileyecek. Gerekirse Uğurlu bir yoğun bakım hastanesine döndürülebilir, bölgeye de hizmet verebilir’ demiştik. O zaman da hukuki sorunları var dediler. İktidar isterse bir gecede kendi namına hukuki problemleri çözebiliyor. İstediği zaman acele kamulaştırma kararları çıkarabiliyor, istediği hakimleri ve savcıları aynı adliye içinde değiştirebiliyor. Önce Yargıtay’a üye ardından 14 gün sonra da Anayasa Mahkemesi’ne üye bile yapıyor. Tüm engelleri aşabiliyor, ama istedikleri zaman. Geçtiğimiz günlerde, ‘Biz Uğurlu’yu açacağız’ diye söz vermedik demişler. 2014 seçimlerinde Cumhurbaşkanının sözü ortada. O dönemki belediye başkanları Tahsin Babaş’ın sözü vardı. Kendilerinin sözleri vardı. Şu ana kadar olumlu bir gelişme olmadı. Takip edeceğiz ve olumlu bir gelişme için elimizden geleni yapacağız.”
“BÜTÇEYİ BİZ YÖNETSEYDİK…”
“Bütçe bize göre tavırdır. Biz iktidarda olsaydık Sağlık Bakanlığı’nın bütçesini artırırdık. 10 binlerce sağlıkçı atama bekliyor. Hele ki böyle bir dönemde bunu mutlaka gerçekleştirirdik. Milli Eğitim’in bütçesini artırırdık. Atanamayan öğretmen bırakmazdık. Cumhurbaşkanlığı’nın örtülü ödeneğini kısardık. 6 milyar TL ödeneği var. Daha hâlâ evinde televizyonu olmayan, tableti olmayan, bilgisayarı olmayan on binlerce çocuk var.Özellikle böyle bir pandemi döneminde bütçeyi esnaf için harcardık. Stopajlarını almazdık. Kira desteği verirdik. Bir sefere mahsus değil. Ayrım da yapmazdık. Destek paketi açıkladılar. Esnafı da ayırdılar. Üç aylığına destek verecekler. 750 büyükşehir, 500 normal şehirlere destek verecekler. Esnafı hiç ayrım yapmaksızın, cep harçlığı şeklinde olmadan sürekliliği sağlanarak desteklerdik. İktidar bazı kalemlerden fedakârlık yapmak zorunda. Esnafın vergisi ve stopajları noktasında fedakârlık etmeli. Sadece esnaf mı sıkıntıda? Hayır… İşsizlik ödeneğinden 225 bin kişi yararlanmış. İşten atmanın yasak olduğu bir ülkede işsizlik giderek artıyor. Bizde olsaydı bu bütçe, biz işsizlik fonundaki bu 16 milyar lirayı işverenlere teşvik olarak kullanmazdık. İşçinin zor günü için biriktirdiği parayı yine onun zor günü için harcardık.”
ASGARİ ÜCRET
“Bizim vergi sisteminde bir adaletsizlik var. Rejimle birlikte Milli Piyango’dan alınacak KDV bir gecede siliniyor. 10 yılda toplam 18 milyarlık KDV’yi bir şirket kâr etsin diye siliyor. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi diye bir sistem yok bizde. Tükettiğimiz zaman da ödeyeceğimiz vergiler var. Bunların payı yüzde 67. Bu adaletsizlik nedeniyle işveren de, çalışan da asgari ücretin artmasından sıkıntı duyuyor. Bize göre asgari ücret en az 3 bin 100 lira olmalı. Asgari ücretin üzerinden vergi kalkmalı. Bir asgari ücretli alacağı ücretteki sadece vergiyi ödeyebilmek için yılda 122 gün çalışıyor. İşverenin üzerinden sigorta pirim yükünün bir kısmı alınabilir. Bunu yapınca iktidardan şöyle bir eleştiri geliyor: ‘Kaynağı nasıl bulacağız o zaman?’ diye. Kaynak belli. Otoyol yapmışsız garanti vermişsin. Şehir hastaneleri yapmışsın hasta garantisi vermişsin. Sonra da muhalefet hastaneye karşı diyorsun. Hayır hastaneye karşı değiliz, ama hasta garantisine karşıyız. Milyarlarca lira garanti ödüyoruz. 5’li çete ile milyarlık yolsuzluk yapmışsın, sonra iş esnafa, üreticiye gelince kaynak yok diyorsun. Kaynakları verimli harcarsan yapamayacağın hiçbir şey yok”
BÜTÇEDEKİ KONUŞMASI
“Bütçe görüşmelerinde dilimiz döndüğünce 5 dakika içinde meramımızı, derdimizi, taleplerimizi anlatıyoruz. Benim bütçe görüşmelerinde konuşma yaptığım gün Meclis’te 3 bakan vardı. Çevre Şehircilik, Sağlık ve İçişleri bakanları vardı. Bütçenin en hararetli günüydü. Sağlık Bakanı’nı karşımızda bulmuşuz, tabiî ki sözlerimizi söyledik. Eskiden kanunlar görüşülürken bakanlar da Meclis’te olurdu ve milletvekilleri taleplerini ve eleştirilerini bizzat aktarırdı. Ancak şimdi yılda bir kez geliyorlar. Bu nedenle de lafımızı sözümüzü esirgemedik. Tek adamın her şeyi belirlediği bir dönemde bakanlıkların bütçeleri olsa da aslında yoksunuz dedik. Çünkü hiç bir şeye kendileri karar veremiyorlar. Sokağa çıkma yasağını İçişleri Bakanı ve Sağlık Bakanı kafa kafaya verip alamıyorlar. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Cumhurbaşkanı karar veriyor. Bilim Kurulu önerilerde bulunuyor, Sağlık Bakanı, ‘Cumhurbaşkanımız karar verirse’ diyor. Keşke 5 dakikadan fazla zamanımız olsa da Kastamonu’yu da bakanlara bütçe görüşmelerinde sorabilsek. Doktor eksiğini sorabilsek. Hastanelerin durumunu sorabilsek. Daha uzun bir zamanımız olsa her şeyi soracağız. Ama birer cümleyle de olsa anlatmaya çalıştık. Biz de orada şunu söyledik: ‘Sizler varsınız, bütçeniz var. Ama kararları siz vermediğiniz için, kendinizi ve iradenizi Erdoğan’a teslim ettiğiniz için aslında yoksunuz’ dedik. İçişleri Bakanı yolsuzluklarla ilgili ne yapıyor? Azdavay belediyesi, Doğanyurt Belediyesi ile ilgili ne yapıyor? Çevre Şehircilik Bakanı’na depremle ilgili ne yaptığını soracağız tabii. Bakanlık, sel felaketinde kepçenin üzerine çıkıp poz vermek değildir. Bakanlık, soruna çözüm üretmeyi gerektirir. Hararetli bir bütçe konuşması gerçekleştirdik. Taleplerimizi ve düşüncelerimizi aktardık.”
“GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM EN BÜYÜK PROJEMİZ”
“Biz her platformda şunu söylüyoruz. Seçimdeki en büyük projemiz güçlendirilmiş parlamenter sistemi yeniden inşa etmek. Bu mevcut sistemi biz yönetelim gibi bir amacımız yok. Bu işin bu noktaya geleceği belliydi. Hepimiz tek adam rejimizin sıkıntısını görüyoruz. Bakanı, bakan yardımcısını, genel müdürleri, daire başkanlarını ve herkesi kendiniz atıyorsunuz. Herkese yetişebilme imkanınız var mı? Bakanlıklara inisiyatifler verilmezse bakanlıklar gerekli tedbirleri nasıl alacak. Bizim bir Dışişleri Bakanlığımız var, ama bizim gemilerimize yurtdışında el konuluyor. Niye çünkü bakanlıktaki bürokratlar kendi kararlarını alamıyorlar. İçişleri bakanlığında da aynı şey söz konusu, diğer bakanlıklarda da. Bu düzenin bir an önce değişmesi lazım. Yasama, yürütme ve yargının kalın çizgilerle birbirinden ayrılması lazım.”
“FETÖ İLE MÜCADELE ŞEFFAF VE YETERLİ DEĞİL”
“İktidar zor günlerden geçiyor. Çözüm üretemiyor. Gerçekler önüne çıktıkça da ithamlarda bulunuyorlar. ‘Millet aç’ dediğimizde birisi çıkıyor ‘Kuru ekmek yiyorlarsa aç değiller’ diyor. Birisi çıkıyor, ‘Aç biri varsa gelin bana gösterin’ diyor. İktidar çözümsüzlüğe sıkıştıkça muhalefeti suçluyor. Muhalefeti terörle yan yana olmakla suçluyor. Erdoğan istediği zamanla istediği görüşmeyi yaptı bu ülkede. Çözüm sürecindeki eleştirilerimiz ortada. İmralı’ya gidilip sürecin oradan yürütülmesi ve Kandil’le yapılan görüşmelere yaptığımız eleştirilere Erdoğan, ‘Görüştülerse ben görüştürdüm. Sıkıntısı olan bana gelsin’ demişti. Canı istediği zaman istediği ile görüşen bir iktidar var. Biz ekonomi dedikçe, barış dedikçe, huzur dedikçe bize hep terörle işbirliğindesiniz diyorlar. Terörle mücadele edilecekse FETÖ ile de mücadele edilsin. FETÖ, uzunca yıllar AKP ile birlikte bu ülkeyi yönetti. Yargıyı, emniyeti, jandarmayı FETÖ’ye açan bu iktidardır. FETÖ ile mücadeleyi yeterli ve şeffaf bulmuyorum. Cemaatin yönetici kadroları ve ticareten beslenen kişiler var. FETÖ’cühakim ve savcıları kim atadı? Tamam hakim ve savcıyı attın, ama atayanla ilgili bir işlem yapmadın. Emniyet’teki FETÖ’cü polisleri attın, ama onu getirenleri atmadın. Siyasi ayağı halen duruyor. 15 Temmuz’u konuşalım diyoruz, iktidar sürekli hayır konuşmayalım o gece darbe oldu işte diyor. O sürece nasıl gelinde bunu konuşmamız lazım”
“EZBERLERİ VE KİMYALARI BOZULDU”
“Kastamonuluların sorunlarının konuşulmasından iktidar çok rahatsız. Hastanenin konuşulmasından, bitmeyen yatırımlardan çok rahatsız. Onların bir ezberleri var. Sayın Metin Çelik’e bir bakın. Düğünde de, cenazede de aynı şeyi söylüyor. Bir ezberi var ve onun üzerinden gidiyor. Ezberini bozan bir Cumhuriyet Halk Partisi’ni karşısında gördüğünde “Siz yalan konuşuyorsunuz’ diyor. Hastaneyle ilgili ‘yalan’ diyor da, gelsin telefonuma gelen mesajları onlara bir okutturayım. Bize gelen mesajın daha fazlası onlara da geliyor. Sosyal medyaya bir baksınlar. Yeni yoğun bakım üniteleri açılıyor. Bu açıklanıyor. Biz açıklayınca yalan, yetkililer açıklayınca doğru mu? Salgın artıyor, entübe sayısı artıyor, vefat eden sayısı artıyor. Yoğun bakım ünitesinin artmama imkanı yok. Zaten artıracaksın bunu. Bugünlerin geleceğini söyledik. ‘Önlem alın’ dedik. ‘Yurtlarımız var’ dediler. Kullanın o zaman. Yalan konuşuyorsak bizi yalancı çıkar. ‘Tosya’yı, İnebolu’yu, Taşköprü’yü pandemi hastanesi yapalım’ dedik, ‘İhtiyaç yok dediler’, sonra gittiler kendileri yaptılar. Ortada bir gerçek var ve inkar edilemez bir gerçek var. ‘Yalan konuşuyorsunuz’cümlesinin temelinde Cumhuriyet Halk Partisi gerçeği var. Kadına şiddet oluyor, biz konuşuyoruz. Esnafın sıkıntısını, sağlık sistemini konuşuyoruz. OSB yönetimindeki sıkıntıyı, Tarım’daki eksikleri hep biz konuşuyoruz. Bu nedenle rahatsızlar. Ezberleri bozulduğu için kimyaları bozulduğu için söyleyecek başka sözleri olmadığı için yalancılıkla suçluyorlar. Yalanın ne olduğunu söylesinler. Daday yolu yalansa eğer, neden biz konuştuktan sonra Bakan’ı oraya getiriyorlar ve Karayolları’nın ekiplerini oraya götürüyorlar. Biz yalan konuşuyorsak hastanedeki randevu sıkıntısını gideriversinler. Tableti olmayan çocuklara tablet dağıtsınlar. Nüfusun yüzde 44’ü kırsalda yaşıyor ama yüzde 70’inde internet yok. Bizi yalancı çıkarmak istiyorlarsa oralara interneti götürsünler o zaman. Ezberleri var ama bu ezberlerini Cumhuriyet Halk Partisi bozuyor.”
“UMUTLU OLMALIYIZ”
“Umutlu olmalıyız. Karanlık bir tünelden geçiyoruz, ama bu tünelin bir sonu var. Bir rejim krizi yaşıyoruz. Ekonomik ve sosyal alanda bu krizi yaşıyoruz. Anket sonuçları bunu gösteriyor. Erken seçim koşullarının yaşanıyor olmasına rağmen iktidar birkaç yıldır daha götürmek istiyor. Bu ülkenin potansiyeli çok büyük. Kendimize inanacağız, ülkemize ve insanımıza inanacağız. Belki Türkiye’nin düze çıkması birkaç sene alabilir ama bunu da biz başaracağız. Üç şart var. Bir seçim olacak. İki seçimle birlikte iktidar değişecek. Üç iktidarla birlikte düzen değişecek.”
“ÖN YARGILARI VAR”
“Hakkı Köylü’ye ne Meclis koridorlarında ne de Kastamonu’da rastlıyorum. Rastlayan varsa söylesin. Metin Çelik ile karşılaşıyoruz. Biz Kastamonu’nun çıkarı olduğu sürece herkesle yan yana geliriz ve çalışırız. Bir ezber var ve bize de bu ezberler üzerinden bakılıyor. Bir önyargı var. Bunu aşamıyorlar. Bir türlü Kastamonu’nun sorunlarını muhalefetle birlikte konuşma cesaretini kendilerinde bulamıyorlar. Bir canlı yayında oturmak isterim. Herkes eteğindeki taşı döksün. Kim yalan söylüyor konuşalım. Ben her yere gelirim.”
“BİZ KONUŞUYORUZ, ARKAMIZDAN STK’LAR KONUŞSUN İSTEMİYORLAR”
“Kastamonu’yu konuşmaktan biz yorulmuyoruz. Ama sadece bizim konuşmamız yetmiyor. Bizim dışımızda Kastamonu’nun da konuşması gerekiyor. Tarım ile ilgili bir şey konuştuğumuzda Ziraat Odası da konuşacak. Eksikse eksiğimizi, doğruysa sahip çıkacak, yanlışsa yanlışımızı ortaya koyacak. Ama Kastamonu konuşacak. Esnaf ile ilgili bir konu olduğunda esnaf odaları konuşacak. Bu şehre ve esnafına sahip çıkacaklar. Ezberlerini kalıplarını kırmaları lazım. AKP resmen buraları ele geçirmiş ve sansür uyguluyor. Konuşsun istemiyorlar. Ticaret odası bu ekonomik krizde ses çıkarmıyor. Oda toplantılarının gümbür gümbür olması gerekiyor. Her şey güllük gülistanlık mı? Neden konuşmuyorlar. Teşvikte ‘4’ten 5 olalım’ diyoruz. Ben bunu söylediğimde Kastamonu’nun STK’ları neden buna sahip çıkmıyor. ‘Kapıda KDV’yi indirelim’ diyoruz, ‘ağaç sanayiine teşvik’ diyoruz, ama geriye döndüğümüzde kimse yok ve bakıyoruz Organize Sanayi Bölgesi’nde yönetim kurulu birbirine silah çekiyor. Birbirine arsa peşkeş çekiyor. Olması gereken bu değil ki. Biz konuştuğumuzda bu toplumun örgütlü kesimleri de konuşacak. İş, huzur hakkı almak, siyasi rant elde etmek değil ki. İş, Kastamonu’nun menfaatlerini konuşmaktır.”
“SIRAM GELİNCE AŞIMI OLACAĞIM”
“Aşı konusunda bilime güveneceğiz. Bilime güvenmemiz gerektiğini salgında daha iyi anladık. Aşı olacak mısın? Evet aşı olacağım. Ama iktidar aşı konusundaki spekülasyonlara da çok şeffaf bir şekilde cevap vermek zorunda. Aşıya mesafeli değilim. Şu anda öncelikli olduğumu düşünmüyorum, ama sıra bana gelirse aşımı olacağım. Öncelik sırasına göre aşımı olacağım. Bilime inanıyorum. İnsanoğlunun bu süreci bilimle aşacağına inanıyorum.”
“BİRLİK OLACAKSAK BAKANLARA GİTTİĞİNİZDE BENİ DE ÇAĞIRIN, GÖRELİM”
“‘Birlik olalım’ diyorlar. ‘Bu konu siyaset’ üstü diyorlar. Tamam kardeşim, birlik olalım. Sanayi Bakanı’na gittiğinizde beni de çağırın. Bakalım siz Kastamonu ile ilgili ne söylüyorsunuz, sizin gerçeğiniz ne bir bakalım. Sağlık Bakanına gittiğinizde beni de çağırın. Ben de konuşayım. Ben de gerçekler üzerine konuşayım. Ben de dosyamı götüreyim. Hani birlik olacaktık. Lafa gelince mesele Kastamonu diyeceksin, bunlar siyaset üstü diyeceksin, birlik olalım diyeceksin, sonra beni çağırmayacaksın. Vali bizim valimiz değil mi? Vali bana da telefon etsin, ‘Sayın vekilim biz gidiyoruz, sende gelir misin?’ desin. Birlik ve beraberlik olacaksak Cumhuriyet Halk Partisi’ni kimse görmezden gelemez. İnkar edilemeyecek bir gerçek var o da Cumhuriyet Halk Partisi’nin Kastamonu’daki varlığıdır. Kastamonu’nun tüm sorunlarına sahip çıkıyoruz. Eksiğimiz şüphesiz olacaktır, eleştiriye her zaman açığız, biz öğrene öğrene gidiyoruz. Ezber üzerinden hareket etmiyoruz.”