Hiç şüphemiz yok…
Kastamonu için üreten, düşünen, çalışan…
Şu ya da bu ölçüde elini taşın altına koymaktan çekinmeyen herkes…
Kastamonu kalkınsın diye uğraşıyor…
Göç bitsin…
Bu mübarek ve şanlı coğrafyanın evlâtları, kendi topraklarında dünya standartlarında mutlu, müreffeh yaşayabilsin…
Çocuklarımız“yaban eller”e sadece…
Eğitim için…
Kariyer için…
İş geliştirme imkânlarından daha fazla yararlanabilmek için gitsin…
Kimse aş için, iş için gurbet ellerde çare aramak zorunda kalmasın diye uğraşıyor…
Bundan zerre-i miskal tereddüdümüz yok.
●●●
Fakat…
Tek başına “iyi niyet” yetmiyor!
Neden beceremiyoruz?
Neden zorlanıyoruz?
Hatamız ne?
Eksiğimiz ne?
Bu sorulara bir an önce makul ve mantıklı cevaplar bulmak zorundayız!
●●●
Elbette yapılan pek çok iş var…
Yerimizde sayıyor değiliz.
Ama attığımız adımların, gerçek bir ilerleme anlamı taşıyabilmesi için dünyanın bize benzeyen kentlerinde olan bitenlere, ülkemizin“başarı öyküsü” yazan illerinin neler yapıp ettiklerine de göz atmalıyız…
Onların durumu ne?
Düne göre bir kıyaslama yapıldığında kendilerini nereden nereye taşımışlar, biz nerelerdeyiz?
Buna bakmamız gerekir!
Gerçek bir ilerlemeyi, ancak karşılaştırmalı bir tablo üzerinden görebiliriz…
Başkaları iki birim ilerlerken biz bir birim ilerliyorsak…
Bu aslında gerilediğimiz anlamını taşır!
●●●
Derdi yüreğinde hissedene…
Hemdert olana…
Kastamonu’nun derdi gani…
Affınıza sığınarak bir kere daha tekrarlayacağım:
- Teşvik uygulamalarında uğradığımız haksızlığa karşı sesimizi neden yükseltemiyoruz?
- Küre’nin bakırından, piritinden, kobaltından, altınından, gümüşünden üretilen zenginlikten nasibimize neden “devede kulak pay”lar düşüyor?
- Taşköprü SEKA’nın âtıl halini neden içimiz kan ağlayarak seyrediyoruz?
- Sarımsağımızı katma değerli ürünlere dönüştürerek gururlanacağımıza, neden Çin sarımsağıyla “rekabetini” izliyoruz?
- Kendirimiz, yeniden altın günlerine dönüş yolunda neden “patinaj”lara maruz kalıyor?
- Siyezimiz, anlı şanlı firmaların ürün gamına girerek artı değeri başkalarına yazılan ürünlere dönüşürken biz neden iç çekmekle yetiniyoruz?
- Tosya pirincinin pazardaki payı neden her geçen gün biraz daha azalıyor?
- Pancarımızdan, şeker fabrikamızın geleceğinden neden endişe ediyoruz?
- Ballıdağ’ın… Özel Uğurlu Hastanesi’nin kaderine terkedilişine neden “dur” diyemiyoruz?
- Sahilimizin, denize sırt çevirmiş, “deryâ içredür deryayı bilmezler” hâllerine neden çözüm bulamıyoruz?
- Yaz, kış, tarih ve inanç turizminde neden senkronize bir birliktelik yaratamıyoruz?
Daha da önemlisi…
Her an…
Her vesileyle…
Yüksek perdeden bir polemik için neden teyakkuz halindeyiz?
Zaten “bi atımlık” olan“barut”umuzu neden heba edip duruyoruz?
●●●
Değişmeliyiz…
Eski köye acilen “yeni âdet”ler getirmeliyiz!
Çünkü…
Gelecek, bizim sandığımızdan da hızlı gelecek!
Sabah sağdan kalkınca başka…
Soldan kalkınca başka şeyleri önceleyerek…
Deli bozuk bir rüzgâr gibi bir o yandan bir bu yandan eserek mesafe kat edemeyiz.
Hepimizin bildiği sözdür:
“Gideceği limanı bilmeyen gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez!”
Müreffeh bir Kastamonu istiyorsak…
Toplumsal hafızamızın derinliklerine işlemiş…
İlin toplumsal bilinçaltına nüfuz edebilmiş bütünlüklü bir stratejimiz olmalı!
Stratejinin tanımını da verelim de…
Meramımız iyice anlaşılsın:
“Önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için tutulan yolların ve uygulanan yöntemlerin tümü.”
Bir hedefe doğru yola koyulduğumuzda…
Bir sorunla karşı karşıya kaldığımızda…
Kastamonulu’yum diyen herkesin işin ciddiyetini iliğinde, kemiğinde hissedebileceği bir “hassasiyet”ten…
Düşünülmüş…
Tartışılmış…
Üzerinde ittifaka varılmış…
Projelendirilmiş…
Stratejik planlaması kurgulanmış…
Yol haritası netleştirilmiş…
Tepeden tırnağa dalga dalga yayılan geniş kapsamlı bir duyarlılıktan söz ediyorum.
●●●
İl’den geçtim…
İlçelerimiz bile, kendileri için kıllarını kıpırdatmaz halde…
Neredeyse mahallelerimizin, köylerimizin ötesinde derdimiz yok!
Sorunlarımızı ortak bir heyecanla içselleştirip “bütünleştirmedikçe”işimiz zor…
“Küçük dünyalarımızda” homurdanmaya…
Kendimizi kandırmaya devam ederiz.
●●●
Mustarip olduğumuz bu halin sosyo ekonomik ve sosyal psikolojik boyutlarının farkındayız…
Bu yüzden aşılması zor gibi görünebilir…
Ama yine de…
Proje ve sonuç odaklı bir bakış açısını hâkim kılabilirsek…
Başarabileceğimize inanıyoruz.
Görev…
Öncelikle sorumluluğa talip olanların omuzlarında.
Onlardan yayılacak “pozitif enerji” dalga dalga Kastamonu’nun dört bir yanını sarıp sarmalayabilirse işimiz kolaylaşır…
Yoksa…
Pek çok temel sorunumuzun aşılabilmesi için daha çok bekleriz!
Mehmet Yücel