Karadeniz’e “sıfır” sahil şeridimiz var boylu boyunca, deniz üretimimiz “sıfır”, ağaç varlığımızda rakibimiz “sıfır”, meyve üretimimiz “sıfır”…
Bu tezat karşısında farkındalığımız “sıfır”.
Bugünün derdi değil…
Seneler öncesine merdiven dayamış bir “ironi” bu.
İki anı…
Ders niyetine.
Sene “1999”…
Sahil ilçelerimizden birinde genel seçim heyecanı tüm hızıyla sürmektedir, ilçe meydanında kurulan kürsüye adaylar sırayla çıkar ve miting konuşmasını yaparlar, iktidar partisi adayları mangalda kül bırakmazlar, muhalefet partilerinin temsilcileri dilleri döndükçe eksik gediği dile getirirler. Muhalefet partilerinden birinin milletvekili adayı kürsü sırasının kendisine gelmesini beklerken çarşı pazarı dolaşıp vatandaşın nabzını tutmaya bakar, yerel sorunları bilmek lazım ki çareye dair öneriler getirebilsin. Balıkçı tezgahının önüne varır, “hoş beş”, kasalardaki bir çeşit balık merakını çeker, görmemiştir daha evvel, balığın yüzü “bizim buralara” benzemez, sorar “Ne balığı bu?”, cevaplar balıkçı “Norveç uskumrusu”. “Nasıl yani, Norveç’ten mi geliyor?” diye hayretle sorar. Cevaplar satıcı, “Bizim tüm sahile bu balık geliyor İstanbul’dan, biz de satıyoruz.”
2010…
Ormanları ile ünlü bir bölgemizden diğer bir anı, diğer bir siyasetçi hemşerimizden.
(Bu anekdotu daha önce yazmıştım…
Tarih bir iki yıl oynayabilir.)
Yeşilliği ile dillere destan bir ilçemize gider siyasetçi hemşerimiz, çarşı pazar esnaf ziyaretleri, manav tezgahı önünde durur, ilçenin armudu dillere destandır, hemşerimiz ismini söyleyerek o armuttan ister, hemşerimizin istediği armutun neslinin tükendiğini söyleyen manav “Arjantin armudu var efendim, isterseniz vereyim” der. Şaşkındır siyasetçi hemşerimiz, “Arjantin’den mi geliyor bu armut?” der, manav hemşerimiz tasdikler.
Bir köşede…
“Norveç uskumrusu” ve “Arjantin armudu”.
Diğer köşede…
“Kastamonu kalkınması”.
“Sanayi, sanayi” derken…
Tarım ve hayvancılıkta çakılmışız.
Alfabenin ilk harfi yok…
Son harfi nasıl gelsin?
Dağ ve deniz dolusu hammaddeden bile vazgeçmişiz…
İsmini duymadığımız memleketlere müşteri olmuşuz.
Sene 2020…
Aynı “uskumru, aynı “armut”.
Bugünden değil yoksulluğumuz…
“Yarın” için çare var mı?
MUSTAFA AFACAN