BÖLÜM II
Türk-İslam Dönemlerinde Kastamonu’da Tıp
Çobanoğulları Beyliği Döneminde Kastamonu’da Tıp
Kastamonu 1211-1212 tarihlerinde Çobanoğlu Hüsamettin Bey tarafından ele geçirilerek tamamen Türk hâkimiyetine. Bölgede yeni bir hâkimiyetin başlamasından kısa bir süre sonra yani 13. yüzyıl sonlarına doğru kamusal alanda imar hareketleri görülmeye başlamıştır. İşte bu imar hareketleri içinde özellikle Kastamonu yapılan ilk kamu yapıları sağlık alanında hizmet veren darüşşifalar ile hamamlar olması oldukça ilgi çekicidir.
Kastamonu’da Türk-İslam Dönemi ilk kamu yapılarından birisi Pervaneoğlu Ali Darüşşifası’dır (Yılanlı Külliye). Yapı 1272-1273 yıllarında yapılmıştır. Kastamonu’da Anadolu Selçuklu döneminde inşa edildiği kitabesinden anlaşılan darüşşifa yapısından günümüzde sadece yere gömülü olarak taçkapı ile bir yan duvar kalmıştır. Kapı arkasındaki darüşşifa alanında bir tekke yapısı ile cami bulunmaktadır.
Hepkebirler Mahallesi Yılanlı Sokak üzerinde yer alan yapının taçkapısındaki nişin üç yönde dönen yazıtına göre Anadolu Selçuklu Veziri Muinüddin Süleyman Pervane’nin oğullarından Ali Bin Süleyman tarafından yaptırılan yapının mimari ve mali kontrolü GevherbaşıBin Abdullah; uygulama mimarı ise Said el-Kayseri’dir.
Anadolu Selçuklu Darüşşifahaneleri’ni Kastamonu’daki tek örneği olan bu yapının özgün biçimi hakkında fikir yürütebilmek olanaksız gözükmekle birlikte, aynı dönem darüşşifahane şeması olan orta avlu etrafında gelişen revak ve hücre dizisinden oluştuğu düşünülmektedir.
Darüşşifa aynı zamanda Kastamonu’daki Kadiri Tekkesidir. Yapı kompleksi üzerinde günümüze ulaşmayan türbe odaları yol genişletme çalışmaları sonucunda yıkılmışsa da, taç kapı ile orijinal yan duvarın üzerinde yükselen yapı dergâh evi olarak korunmuştur. Kompleksin Kadiri Tekkesi olarak kullanımının ne zaman başladığı kesin değildir. Ancak tekkenin, Abdülkadir Geylani’nin halifelerinden Kadiri Abdülfettah Veli, tarafından tesis edildiğinden yola çıkarak, Abdülfettah Veli’nin 1625-26 yılında sağ olduğu (Bazı görüşlere göre 13. yüzyılda yaşamıştır) göz önüne alındığında, tekkenin oluşumunu bu tarihe kadar indirme mümkündür. 1718-19 yılında “irade-i seniyye” ile Mehmed adından bir kişi tarafından büyütülen bu yapının Yılanlı Tekke olarak anıldığı bilinmektedir. 1811 yılında binanın “AbdülazizadeHankahı” olarak adlandırılan, 1831-32 yılında yangın geçiren Yılanlı Tekke, II. Mahmud döneminden “irade-i seniyye” ile “müceddeden” inşa olunmuş, 1872-73 yılı salnamesinde ayin günü Cumartesi gecesi, bağlı olduğu tarikat Kadiriye olarak kaydedilmiştir. Değişik tarihlerde yine çeşitli tamiratlar geçiren yapı 1952 yılında Yılanlı Ailesinden Hasip Yılanlı, 2011 yılında da Cihangir Yılanlı tarafından onarılmıştır.
Kapı arkasına göre sağ taraftaki duvar örgüsünde kullanılan devşirme lahit parçası üzerindeki boğa başı ve girlandlardan meydana gelen mermer taştan dolayı, bu şeklin de zamanla aşınması ve detaylarını kaybetmesi ile halkın bunu yılan sanmasından dolayı darüşşifanın adını “Yılanlı Darüşşifa” olarak kullanmaktadır.
Halk arasında darüşşifanın kuruluşuna ilişkin tüm efsaneler de bu devşirme parçadan yola çıkıp yılanlar üzerinde yoğunlaşmakta ve yine devşirme parçaya ulaşmaktadır. Halk arasındaki efsaneler şu şekildedir: Darüşşifanın banisinin (Abdülfettah Veli) yapıyı bataklık bir alanda kurmak istemiştir. Yapı kurulacağından bataklıktaki yılanları toplayıp kent içerisinden geçen Gaypı Deresi’ne bırakır ve geri dönmemelerini öğütler. Buna rağmen yılanlar darüşşifanın kurulduğu alana geri dönerler. Buna sinirlenen kurucu kişi yılanları yeniden dereye bırakır. Olayı ikinci kez tekrar edince kurucu kişi bir beddua ederek yılanların taş olmalarını diler. İşte bu bedduadan sonra taş olan yılanlardan biri darüşşifanın yan duvarında bulunan ve yılana benzetilen devşirme taştır.
1925 Tarihinde Kastamonu Asar-ı Kadimesi adlı kitabı yazan M. Behçet, dönemindeki Kadiri Şeyhi’nin dergahta bazı ritüel tıp araçlarına sahip olduğunu yazar. Burada, eski bir taş (taş kap) ile bakırdan yapılmış yuvarlak bir levhadan ibaret bir aynadır bu ritüel araçlardan bazıları. Taş zamanla kırılmış ve yarısı parçalanmıştır. Bu taşın önemi Şeyh’in ifadelerine göre şifa özelliği taşımasıdır. Her çeşit hastalık için başvuranlara da bu tastan su içirilip iyileştiği de görülürmüş. Metal ayna ise 15 cm çap ölçülerinde bir daire ile 20 cm uzunluğunda bir el şeklinden ibarettir. Levha üzerinde kakma tekniğinde süslemeler mevcuttur. Aynanın işlevi ise felç ve benzeri hastalıkların tedavisinde kullanılmasıdır. Ağzı çarpılmış insanlar ile isteriklerin hergün dergaha gelerek evrad-ı şerifede bulunulduğu beliritilip, ve tüm bu hastalıkların çeşitli uygulamalarla tedavi edilmiştir (Söz konusu ritüel sağaltım araçlarının korunagelen bazıları halen Yılanlıoğlu Ailesi elindedir.).
Yılanlı Tekkesi’nin Yüzlerce Yıllık Bani Soyu: Yılanlıoğlu Ailesi
Halk arasında genel inanış olarak Yılanlı Darüşşifa’nınAbdülfettah Veli tarafından kurulmuş ve Kadiri Tekkesi iken sağaltım uygulamaları yapılmıştır. Abdülfettah-ı Velî, Abdülkadir Geylanî’nin yedinci oğludur ve Kastamonu’da Kadiri Tarikatı’nı kurmuştur. Günümüzde halen birçok mensubu bulunan Yılanlıoğlu Ailesi de bazı halk söylenceleri ile birlikte kökenleri Kastamonu’da Beylikler Dönemine kadar inen kimi bilgilere göre deAbdülfettah Veli soyundan geldiği iddia edilmekle birlikte Kadiri Tarikatının ve Yılanlı Tekkesi’nin yüzyıllardır sürdürülen postnişinleri olarak günümüze kadar varlıklarını sürdürmüş ve tekkenin sağaltım eli olarak tıp biliminin içinde olmuşlardır.
Yılanlıoğlu Ailesi hakkında geniş bir bilgi sunan İhsan Ozanoğlu şunları ifade eder:
“Yılanlıoğlu ailesi Kastamonu’da 800 yıldan fazla geçmişi bulunan köklü ailelerden biridir. Bu ailenin Kastamonu’daki tarihi, Kutb-ul Arifin ElşeyhAbdülfettah-ı Velî KuddiseSırruhu Hazretleri’nin Kastamonu’ya gelmesiyle başlar. 1272 yılında vefat ettiği bilinen Yılanlıoğlu ailesi birçok ilim adamı, bilginler ve tanınmış şahıslar çıkarmış meşhur ailelerdendir. Aileden Müftü Şeyh Mehmet Emin, Şeyh Hacı Hafız Ahmet Sait Efendi Mekke Kadılığı yapmıştır, aileden Şevket Efendi Nasrullah Medresesi müderrisliği görevi yapmıştır.
İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, bu ailenin önemli temsilcilerindendir. İsmail Hakkı Yılanlıoğlu’nun şeceresine bakıldığında, Abdülkadir Geylani’den itibaren sırasıyla Abdülfettah-ı Veli, Şeyh İbrahim, Tefsiri Şeyh Hacı Mustafa, Şeyh Mehmet, Şeyh Abdülaziz, Şeyh Mehmet Emin (Kastamonu Müftülüğü de yapmıştır), Şeyh Hacı Hafız Ahmet, Şeyh Sait, Şeyh Ahmet, Şeyh Hasip, Şeyh İsmail Hakkı ve Şeyh Ahmet Necip isimleri görülür. Şeyh Ahmet Necip, Yılanlı Dergâhı’nın son postnişi ve İsmail Hakkı Yılanlıoğlu’nun babasıdır.
Yılanlıoğlu ailesi hakkında bir rivayet şöyledir: Pervaneoğulları Devleti’nin hükümdarlarından Muinüddin Süleyman Kastamonu’da Mâristan-Darüşşifa denilen hastaneyi inşa ettirmiş ve Yılanlıoğlu ailesi de Muinüddin Süleyman’ın oğlu Alâüddin Ali’nin nesli olarak devam etmiştir. İhsan Ozanoğlu’na göre bu rivayet söylenmekle birlikte ailenin Abdülfettahı Veli’ye dayandığı şecere ile sabittir.
Aile “Yılanlıoğlu” adını dergâhtan almıştır. Dergâhın adının “Yılanlı Dergâhı” olarak anılması ise bir rivayete dayanır. Ailenin birçok büyük ismi gibi HasipYılanoğlu da veteriner hekim mesleğine sahip olsa da Cumhuriyet sonrası Türk siyasetinin çok güçlü figürlerinden biri olmuştur. İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, baba tarafından olduğu gibi anne tarafından da Kastamonu’nun köklü ailelerinden birine mensuptur. İ. Hakkı Yılanlıoğlu’nun annesi Ayşe hanım (Kayıtlarda Ayşe “Geylan”olarak geçer – ailenin soyadı kanunundan sonraki ilk soyadı, hemen sonraYılanlıoğlu olmuştur), İsfendiyaroğlu beylerinden Osman Efendinin kızıdır. Bu bilgiler ışığında Yılanlıoğlu anne tarafı itibariyle Candaroğulları (İsfendiyaroğlu) neslinden gelir ve II. Murad’tan itibaren ise Osmanlı Devleti ile ailevi yakınlığı bulunmaktadır.”
Dönemlerinin tüm tıbbı bilgilerine vakıf olan YılanlıoğluAilesi, hem hekimlik hem de dergahın yürütücüleri olarak yüzyıllardır birbirlerinden el almışlardır. Ailenin üyeleri günümüzde modern tıbbın ülkemizdeki en önemli temsilcileri olmakla birlikte, geçmişlerindeki geleneksel manevi gücün etkisini sürdürdükleri söylenebilir.
Atabey Darüşşifası:
Kastamonu’da Pervaneoğlu Ali Darüşşifası’ndan ayrı olarak Ata Bey Darüşşifası’nınvarlığıyla ile ilgili bir belgenin varlığı da söz konusudur. Kastamonu’da günümüzde mevcut olan Ata Bey Cami (H. 672/1273-1274) taç kapısında bir kitabe olup, Çobanoğulları Döneminin kitabesini de taşıması yönünden önemlidir. Yine Ata Bey (Muzaffereddün Gazi) Türbesi ve Akkaya Bucağı Elma Yakası Köyü içindeki Ata Bey Hanı (MuzaffereddünYavlak Arslan’ın inşa ettirdiği cami ve medreseye vakfettiği biliniyor) buradaki Ata Bey Darüşşifası adıyla bir darüşşifanın varlığı işaret edilir.
Günümüzde Atabey Gazi Cami de bir külliye olması ve bu külliyenin içinde darüşşifanın bulunması ihtimaliyle birlikte, caminin Türk fetihçilerin eline geçmesine kadar inen bir yılan efsanesinin de bulunması ilginçtir. Atabey Cami’nde günümüzde ahşaptan yapılmış ve özellikle sikkelerindeki Glykon imajına benzer bir şekilde kısmen simit gibi çöreklenmiş bir yılan imitasyonu bulunmaktadır. İmitasyonun varlığı ise oldukça uzun süredir bir aile geleneği olarak cami imamlığını sürdüren ailenin ağzından şu şekilde aktarılmıştır:
Atabey Gazi Cami emekli müezzini AhmedDabancacıoğlu (babası merhum da aynı camide yıllarca imamlık yapmıştır), bir kısmı şifahi kültüre dayanan anonim anlatılar olmakla birlikte cami ve Şeyh Efendi hakkında şunları söylemektedir. “Atabey Gazi Cami olarak kullanılmadan önce kilise olarak kullanılmaktaymış. Atabey tarafından şehir fethedilince cami olarak hizmete sunulmuş, ilk Cuma hutbesi kendisi tarafından okunmuş ve namazı da kılınmıştır. Atabey Gazi hutbeye çıktığında önüne büyük bir yılan çıkmış, kılıcı ile o yılanı öldürmüştür. Bu olayı anlatmak üzere müezzinlik kısmının üstünde ağaçtan yılan asılmıştır”.(Sürecek)
MURAT KARASALİHOĞLU