Küçük dünyalarımızın“büyük zafer”leriyle kendimizden geçerken…
İyi niyetli önerileri yok saymayı sürdürür, kulak tıkarken…
Yazılıp çizilenler…
Çok küçük bir grubun dışında kimsenin umurunda bile değilken…
Nefes tüketmeye ne gerek var?
Mutlu mesut yaşıyoruz işte!
●●●
Ama var!
Çünkü…
TÜİK’in nüfus verileri ortada.
Kabullensek de, kabullenmesek de orada öylece duruyor.
Özetle diyor ki:
“Kan kaybetmeye devam ediyorsunuz…”
Yani…
Halep oradaysa arşın burada!
Rakamlar böyle söylüyor.
Yok sayamayız.
Görmezden gelemeyiz.
Kendimizi kandıramayız.
Uzun lâfın kısası…
Bu gidiş, gidiş değil!
●●●
Kesilirken elden kaçmış başsız tavuk gibiyiz…
Can havliyle savrulup duruyoruz…
Yerel kalkınmaya katkı sağlamak üzere az sayıda da olsa görüş beyan edenlerin söylediklerine bir bakalım…
Kimi turizm…
Kimi tarım…
Kimi sanayiden yana.
Hâlbuki, birinin varlığı,asla diğerlerinin önemsenmemesine yol açmamalı!
Biri diğerinden daha az ya da çok önem taşıyor değil.
At başı götürmemiz gereken süreçler bunlar.
●●●
Dünya nereye doğru gidiyor?
Aklı başında iller, kendilerine nasıl çıkış yolları arıyor?
Kendimizi onlarla karşılaştırdığımızda biz neredeyiz?
Yarınlara ilişkin hedefimiz ne?
Bu hedefin gereği olarak nasıl bir stratejimiz olacak?
Ne yapacağız da “makus talihimiz”i yenebilme heyecanını yeniden ayağa kaldıracağız?
Bunlara benzer soruları konjonktürden bağımsız olarak, kendimize her vesileyle sık sık sormamız gerekiyor.
Çünkü koşullar elverişli de olsa, elverişsiz de olsa Kastamonu için çok da bir şey fark etmiyor.
Geride bıraktığımız kırk, elli yıl bunun ispatı.
Bir an önce değişmeliyiz!
●●●
Daha önce de söyledik…
Reçete belli:
∎ Bilimsel bilgi…
∎ Etkin koordinasyon
∎ Odaklanma…
∎ Planlama…
∎ Bir de birbirimizle ve dünyayla temas halinde olma.
Aklın yolu bir.
Kimsenin cevahir yumurtlamasına gerek yok.
Derdimiz söylem değil eylem…
Birbirimizin değerini, kıymetini bilerek nasıl bir araya geleceğiz?
Bir gözümüz gelişmiş dünyada…
Bir gözümüz gıpta ettiğimiz illerde…
Kimin neyi, nasıl yaptığına yoğunlaşarak…
Elele vererek nasıl bir çıkış yolu bulacağız?
Zoru nasıl başaracağız?
Bu sorulara cevap bulmamız gerekiyor…
●●●
“Pirus zaferleri”yle yetinemeyiz!(*)
Âlemin ham madde tedarikçiliğiyle daha nereye kadar gideceğiz?
Bakın sadece Küre örneğini unutmayalım yeter!
İlçemizden çıkarılan cevher Kastamonu’nun istihdamına ve zenginleşmesine devasa katkılar sağlayabilecekken,işlenmek üzere ta Mardin Mazıdağı’na “seyahat ediyorsa…”
Teşvik düzenlemeleri yapılırken maruz kaldığımız hak kayıplarımız yüreklerimizi sızlatıyorsa…
Tarımımız, sanayimiz, turizmimiz katma değerli ürün ve hizmetlerle taçlanamıyorsa…
Özetle…
Göçümüz hâlâ sürüyorsa…
Lokal başarılarla ne kadar sevinebiliriz ki?
Kamusuyla, siviliyle…
Kastamonu’nun temsili sorumluluğunu taşıyan herkes rutin işlerden kafasını kaldırıp düşünmeli:
“Geleceğe nasıl bir miras bırakacağız?”
●●●
Oysa biz…
Yüzümüzü rasyonaliteye çevirmek yerine…
“Nuh”deyip, “peygamber”dememekte ısrar ediyoruz…
Dahası…
Aynı şeyleri yapmaya devam ederek farklı sonuçlar bekliyoruz!
“Memlekete hizmet”kamuflajının arkasına sığınarak…
“Ego olimpiyatları”nın “artististik patinaj yarışmaları”nda miadını çoktan doldurmuş figürler sergiliyoruz!
●●●
Yazımızı bitirirken…
Yapımlarıyla büyük mutluluk duyduğumuz kanyonlarımızdaki seyir teraslarımızın ilhamıyla…
Sormadan duramayacağız…
İlimizin sorunlarını bütünlüklü bir biçimde görebilmek için…
Galiba mevcut yüksekliği az geliyor…
Acaba kaleye de bi teras mı yapsak?
Mehmet Yücel
(*) https://tr.wikipedia.org/wiki/Pirus_zaferi