Lise edebiyat öğretmenliğinden Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyeliğine uzanan akademik hayatında halk edebiyatı alanındaki derleme ve araştırmalarıyla tanınan Dr.Öğretim Üyesi olarak 2018 yılında emekliye ayrılan Dr. Doğan Kaya’nın (d.1952 Sivas) yeni kitabı Kastamonu halk kültürü bakımından önemli bilgiler içermektedir.
Doğan Kaya; Meddah ve Gerçekçi Halk Hikâyeleri, İstanbul 2021, 304 s., Doğu Kütüphanesi:152.
Kitapta yer alan 88 hikâyeden 6’sı Kastamonu’yla ilgilidir. Bizim bu 88 hikâyeyi meslek hayatımız boyunca görüp okumamız asla mümkün değildi. Prof.Dr. Özdemir Nutku’nun ünlü Meddahlık ve Meddah Hikâyeleri kitabındaki iki hikâyeden haberdardık sadece. Bizim gibi birçok meslektaşımızın da bu külliyatı okuması imkânsızdı. Dr. Doğan Kaya, bilgisayar sayesinde (ayrıca Osmanlıca bilgisi ve eski yazı okuması) halk hikâyesi, destan ve Sivas halk şairleri konularında zengin bir arşiv oluşturmayı başarmıştır. Emeklilik döneminde bu arşivini değerlendirmeyi sürdürüyor. Sivas Valiliği, Sivas’la ilgili kitaplarını seve seve yayımlıyor. Sivas Halk Şairleri kitabı beş cilt.
Kastamonu’yla ilgili meddah ve gerçekçi halk hikâyeleri hakkında çok kısa bazı açıklamalar yapmakla yetinip gerisini Kastamonu Halk Hikâyeleri kitabını yazacak Kastamonu öğretim üyelerine bırakıyoruz.
Baltacı Mehmet Paşa (s.38): 20. yüzyılın ilk yarısında yaşamış Meddah Hakkı’nın anlattığı bir meddah hikâyesi olup Prof. Nutku’nun sözünü ettiğimiz eserinde özeti verilmiştir. Kastamonulu odun kırıcısı Mehmet’in İstanbul’a çalışmak için geldiğinde zekâsı ve çalışkanığıyla saraya baltacı olması, yeniçeri ocağına girmesi, veziriazamlığa yükselmesi, Prut Savaşı’ndaki kahramanlığı anlatılmaktadır hikâyede. Hikâyenin sonunda, Baltacı Mehmet Paşa, Rus Çariçesi Katarina’yla aşk ilişkisi dolayısıyla başarısızlığa uğrar.
Ferdane Hanım (s.93-97): Bir meddah hikâyesidir. Hikâye-yi Ferdane Hanım adıyla 1872 yılında İstanbul’da yayımlanmıştır. Bu hikâye ve diğer iki hikâye üzerine Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Oğuz Demirbaş tarafından 2005 yılında bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır. Hikâyede, babasının baskısı karşısında acı olaylar yaşayan İstanbullu Ferdane adlı bir kızın başından geçenler anlatılmaktadır. İlk nişanlısı İrfan Bey, babasıyla tartıştığı için vurduğu bir tokat sonucu ölür. İrfan Bey’in arkadaşı Mısırlı Mansur Ağa’nın oğlu Hamad, bu defa Ferdane’ye âşık olur, onunla evlenmek ister. Ferdane, zamanla Hamad’ı beğenir. Ancak, babası Salih Ağa kızını Kastamonulu Muhammed’e para karşılığı vermeyi kararlaştırmıştır. Muhammed’in meyhanelerden çıkmayan hayırsız bir evlat olduğu bilinmektedir. Ferhat Ağa’nın Ferdane’yi Kastamonulu Muhammed’e istemeye geldiği akşam, Ferdane kendisine oynanan oyunu anlar, evde sakladığı zehiri içer ve ölür. Ferdane Hanım’ın tabutunu gören sevdiği genç Hamad ise gözyaşları içinde evine gelir, kederinden o da ölür.
Hikâye-yi Sipahî-yi Kastamonî (s.113-114): Hikâyenin yazması İstanbul Millet Kütüphanesindedir. 54 yapraktan oluşan uzun düzyazı bir hikâyedir. İçinde asıl hikâyenin dışında beş hikâye daha bulunmaktadır. Olaylar 17. yüzyıl İstanbul’unda geçmektedir. Hikâye üzerinde Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 2010 yılında Suzan Balkanlı ve Hasan Gevrek tarafından iki yüksek lisans tezi hazırlanmış, Prof.Dr. Hasan Kavruk da Eski Türk Edebiyatında Mensur Hikâyeler kitabında (Ankara 2016) özetini yayımmlamıştır. Bu hikâyeden biz de Kastamonu gazetemizdeki bir köşe yazımızda ayrıntılı bilgi vermiş, özetin tamamını yayımlamıştık. Prof. Kavruk, hikâyenin tamamını yeni alfabeye aktarmış olup yayımlayacak yer aramaktadır.
Hikâyede üç ayda bir ulûfesini (maaşını) almak için İstanbul’a gelen Kastamonulu Sipahi Ali Bey’in son gelişnde tanıştığı Çavuşzade adlı delikanlı ile arkadaşlığı, Çavuşzade’nin aşkları, Ali Bey’İn Çavuşzade’yi ölümden kurtarması anlatılmaktadır. Tabii bu çerçeve hikâyedir. İçinde beş hikâye daha vardır.
Kapucubaşı (s.180-181): 19. yüzyıl meddahlarından Kız Ahmet’in anlattığı bir hikâye olup 1871 yılında İstanbul’da Ermeni harfleriyle basılmıştır. 1977 yılında Prof.Dr. Fikret Türkmen tarafından Türk alfabesine aktarılarak KB MİFAD tarafından yayımlanmıştır.
Hikâyedeki olaylar İstanbul’da geçer. Sultan Murat Han’ın Kapıcıbaşılarından Numan Ağa fakir babası, hayırsever bir insandır. Konağında yoksulları ağırlamaktadır. Bir gün uşağı Rıza ile konağın odalarını gezmek ister. Sırasıyla Kastamonulu, Arnavut, Trabzonluya rastlar. Onlara para verir. Yoksulların duasını alan Numan Ağa’nın bir oğlu (Şevki) doğar. İyi bir eğitim alır. 18 yaşına gelince Sabire adlı bir kıza âşık olur. Sabire Bedesten Kethüdası Ethem Efendi’nin kızıdır. Kıza görücü gidilir. İki genç evlenir. Mutlu bir ömür sürerler.
Kel Hasan’ın Bahtı (s.191-193): Halk hikâyeyeleri yazarı, işleyeni Süleyman Tevfik Özzorluoğlu’nun (1863-1939) yazdığı bir hikâye olup ilk baskısı 1925 yılında İstanbul’da yapılmıştır. Hasan adında öksüz bir çocuğun çobanlıkla başladığı hayatında yine bir çobanın ve Fettah Bey’in desteğiyle medrese ve tıbbiyede okuyup doktor olduğu görülür. İlk tayin yeri Kastamonu’dur. Burada Nüzhet Hanım’la evlenir. Bir çocuğu olunca ailesiyle İstanbul’a gelir. Muhtaç insanlara yardım eder. Eşi hastalanınca asıl memleetine dönmeye karar veriri. Eşinin ailesi de çiftlik sahibidir. Çocukken babası ve üvey annesinin kendisini kovdukları çiftlikle beraber zengin olur. Hayırseverliğiyle herkesin sevgi ve saygısını kazanır. Eşi iyileşir, çocukları büyür. Bir gün eşi ve çocuklarına bir masal anlatacağını söyleyip başından geçenleri masal şeklinde anlatır. Masaldaki şahsın kendisi olduğu kolayca anlaşılır.
Türkmen Güzeli (s.255-257): Bu hikâye de Süleyman Tevfik Özzorluoğlu tarafından yazılmış ve 1925 yılında İstanbul’da basılmıştır. 26 sayfalık uzun bir hikâyedir. Hikâyede Kastamonu’da hüküm süren Rıza Bey’in oğlu Necmeddin Bey’in, Türkmen Beyi Hüsmen Ağa’nın kızı Emine’ye âşık olması üzerine başından geçenler anlatılmaktadır. Hüsmen Ağa, önce kızını amca oğluyla nişanladığını söyleyip vermek istemez. Emine’nin üvey annesi konumundaki eşi de kıskanıp bu evliliğe karşı çıkar. Türkmen obası, çadırları söküp şehirden uzaklaşır. Necmeddin Bey, babasından izin alıp obanın peşine düşer. Emine, pınardan su doldururken onu kaçırırlar. Emine, Kastamonu’da Necmeddin Bey’le evlenir. Bir erkek bir kız çocukları dünyaya gelir. Rıza Bey, yönetimi oğluna devreder. Günlerden bir gün Bey konağına yoksul, yaşlı bir kadın gelir. Emine’nin üvey annesidir. Emine’den af diler. İşler bozulmuş, yoksul duruma düşmüşlerdir. Necmeddin Bey ve Emine, ona konağın güzel bir odasında ölünceye kadar bakarlar.
Dr. Doğan Kaya dostumuza, Kastamonu halk edebiyatına katkıları dolayısıyla teşekkür borçluyuz.
NAİL TAN