Güzel ve leziz bir yemek, muhteşem bir konağın bahçesinde çay ve kahve keyfi… Peki geriye ne kalıyor? Çayınızı veya kahvenizi yudumlarken yemekle birlikte fonda çalınan bu tarihi konağa uyumlu bir müzik.
Her mekânda çeşitli müzikler çalınıyor, böyle bir tarihi konakta ise müziğin her tınısının ruhunuza işlediğini hissedebiliyorsunuz.
Piyasaya çıkardığı “Deva Perdesi” isimli albümü, Türk musikisine olan düşkünlüğünü kanıtlıyor.
“O Ses Türkiye” yarışmasının finalistlerinden olan, yaptığı tüm işlerin yanında bu yarışma ile de gündeme oturan, tam anlamı ile beyefendi, mütevazı ve yaptığı işleri çok seven bir işletmeci.
Lezzet Durakları yazımızın bu haftaki konuğu Nihavend Konağı’nın on parmağında on marifet olan işletmecisi Abdullah Civliz… Dört odası ile konaklama ve kahvaltı hizmeti verdiği Kastamonu’nun güzelim konaklarından birini işletiyor. Ayrıca medya sektörünün içinde, tanıtım filmleri hazırlıyor… Mehter takımı ile başlayan müzik aşkı “O Ses Türkiye” yarışmasındaki sesi ve duruşu ile gönüllere taht kurmuş biri ve konağın bahçesinde kafeterya hizmetinin yanında birkaç yöresel lezzetle de taçlandırmış konağı.
Tabii en çok izlenen müzik yarışmasında yer alan biri olarak lezzet durağımızda yer alan yemekleri bir kenara bırakıp müzik ile ilgili sorular sormaya çalıştım.
– Neden konağa Nihavend Konağı ismini koydunuz?
– Nihavend, Türk müziğinde bir makam. Anlamı ise ‘Aşk Sevinci’… İşimizi aşkla yaptığımız için bu ismi verdik. Müzikle ilgilendiğim için odalara da Türk müziği makamı isimleri verdik.
– Nedir bu isimler?
– Neveser odası (Gönül ferahlığı), Ferahfeza odası (Mutluluk veren lütuf), Segah odası (Sonsuzluğa çağrı), Suzinak odası (Aşkın verdiği cesaret). Evet, konaktaki misafirlere açık dört oda bu isimlerden oluşuyor.
– Nasıl başladınız meslek hayatınıza?
– Mesleğimi soranlara, ‘Ben medya işiyle uğraşıyorum’ diyorum. Yaptığım tüm işler bir çocuk gibi, ancak medya sektörü artık onuncu yılına girdi, yani ergenlik dönemine ulaştı ve trip atmaya başladı. Bu şekilde bir benzetme yapabilirim.
Konak ise daha küçük bir çocuk, ikinci yaşına girdi. Heves ettiğimiz bir şeydi, Kastamonu’yu turizm anlamında dışarıdan gelen insanlara hizmet açısından hep eleştiriyorduk. Aslında niyetimiz kötü değil, ama soğuk iklim olduğundan mizacımız sert, bunu da dışarıdan gelen insanlara maalesef yansıtıyoruz. Artık bu yargıyı hizmetteki sevecenliğimizle aştık diyebilirim. Gelen misafirlerle ilginiz olursa ufak tefek kusurlarınızı görmezden gelebiliyorlar. İşimizin bir de müzik kısmı var, müziğe çocukluğumdan beri ilgim vardı, Tosya’da Ortaokulda bir arkadaşım, ‘Musiki cemiyeti var, gidelim mi?’ dedi. Ben zaten derslerde şarkı söylüyorum, orada sanat müziği ile tanıştım ve ilerletmeye çalıştım.
Daha sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümünü kazandım, Eskişehir’e gittim. Türk Sanat Müziği Korosu vardı oraya dahil oldum aynı zamanda yetenek sınavı ile Belediye Konservatuarı Türk Müziği bölümüne girdim. Nota, makam, usul dersleri aldık ve yeni kurulan mehteran takımı ile tanıştım, konservatuardaki hocam mehter başı olmuştu. ‘Seni de çevgani’ yaptım dedi. Mehter takımında marş söyleyenlere çevgani deniliyor. Çevgen ise takımdaki musiki aleti.
Böylelikle başladım. Ben normal sanat müziği konserleri gibi olacak zannediyorum. O zamanlar Eskişehir’in Hamamyolu diye tarihi bir cadde var, orada ilk konserimizi vereceğiz. Yürümeye başladık yıllardır orada böyle bir mehter gösterisi yapılmamış. İnsanlar toplandı bizi izliyorlar. Hatta unutmuyorum bir teyze video çekmeye çalışıyor telefonu ile bize bakıyor ve ağlamaya başladı. Onu görünce benim tüylerim diken diken oldu ve ‘Bu iş gerçekten farklıymış, bu işi bırakmam’ dedim ve devam ettim.
– O Ses Türkiye yarışması ile tanışmanız nasıl oldu?
– Arkadaşlar, ‘Sen de katıl, sesin güzel’ diye ısrarcı oldular. 2013 yılında yarışmaya katılma kararı aldım. Yarışma başlayalı iki sene olmuştu, ben üçüncü sezonda katıldım. Finale kadar çıktım ikinci oldum.
Meslek derseniz tabii ki müzik de mesleklerimin arasında. Hobi olarak yapıyorum desem de yılda iki-üç konserimiz oluyor. Hiç konser olmasa bile bu konakta bazen çalıp söylüyoruz arkadaşlarla.
– Yarışma finalinde bir olay yaşandı, bunu anlatabilir misiniz?
– Aslında çok abartılıyor. Örnek vereyim, yolda bir çöp görüp bunu alıp çöp tenekesine atarsanız bunu görenler ‘Vay be! Adama bak çöpü yerden aldı’ diyebilirler, ama aslında bu yapmamız gereken bir olay. Yarışmada da ben mehter ile çıkmıştım, rakibimi de çok severim, halen görüşüyoruz. O da bir şarkı okumuştu, ama ben mehter yaptığım için doğal olarak insanların ilgisi daha çok olmuştu. Rakibim de çok iyiydi, ancak benim mehterle çıktığım haksızlık oldu lafları olunca canlı yayında, ‘Haksızlık oldu ise yeniden yarışabilirim’ dedim ve bu da kabul gördü sonraki hafta tekrar yarıştık.
‘Yeniden yarışalım’ dediğimde birçok kişi bana kızdı, birçok kişi ise takdir etti, ama ben gerekeni yaptığım inancındayım.
– Konak işi aklınıza nereden geldi?
– Ben daha çok işim gereği Türkiye’nin birçok yerine butik otel, kafe, şehir oteli çekimlerine gidiyorum, tanıtım reklam filmleri çekiyorum. Bu tarz yerlerin hizmetini görüyorum, bir de burada yaşadığım için burası ile kıyaslıyorsun.
Kastamonu şehir anlamında mükemmel bir şehir. Turizmde ise inanılmaz potansiyeli var. İlkbaharında kanyonlara gidin çekimler yapın, yaz aylarında zaten yaylaları müthiş. Tarihi yapıları çok fazla biz neden konak işletmiyoruz derken burası nasip oldu. Üç girişi var bu konağın, konak girişi ayrı, kafe girişi ayrı bir de benim yaşam alanım var oranın girişi de ayrı.
– Lezzet durakları dedik, ancak yemek konuşamadık, gelenlere neler sunuyorsunuz?
– Serpme kahvaltı… Kahvaltıda ağırlıklı ev yapımı ürünler yer alıyor. Reçellerimiz gibi birçok ürün Tosya’dan geliyor, birçoğu babaannemin yapıp bize gönderdiği ürünler. Tarhana ile süzme yoğurdun karışımı ‘Aygut’ yapıyoruz. Tosya mantımız var, cevizli makarna yapıyoruz. Ayrıca tost, gözleme yapılıyor. Sıcak soğuk içecekler var.
– Müzik mi, medya mı, konak işletmesi mi?
– ‘Çocuklarınızı birbirinden ayıramazsınız’ derler ya, ben de ayıramıyorum. Ama ilk göz ağrım medya. Medyanın yeri bende ayrı, ama konağı da müziği de çok seviyorum.
•••
Abdullah Civliz gerçekten elini attığı her işte başarılı olmuş çok uzun senelerdir de kendisini tanıyorum.
Lezzet Duraklarında yemekten uzun uzun bahsedemedik, ancak Tosya mantısı ile sabah kahvaltısı için gidilmesi, uğranılması, görülmesi gereken yerlerden biri Nihavend Konağı.
‘Yemek midenin gıdası ise müzik de ruhun gıdasıdır’ deniliyor. İki gıdayı bir arada bulabileceğiniz, Türk musikisinin tınıları ile konak bahçesi keyfini yaşayabileceğiniz sakin, huzurlu bir mekan…
“Başarı istediğini elde etmek, mutluluksa elde ettiğini sevmektir.”(Brown)
Yazı ve Fotoğraflar: Bülend Çadırcıoğlu