Bu Kastamonu’da ahde-vefayı hak eden onca onurlu, onca bu kente emek vermiş insan var ki aslında, isimlerini anmakta bir gün bile geç kalınınca derin bir saygısızlığa bir adım daha yanaşıyoruz sanki.
İşte bu insanlardan bir tanesidir Ahmet Gökoğlu. Yaptıkları olmasaydı bugün Kastamonu kültürüne, arkeolojisine, sanat tarihine dair konuşacaklarımızın en az yarısı olmayacaktı. O olmasaydı, bölgenin en köklü ve zengin müzelerinden birine sahibiz diye konuşamayacaktık. O olmasaydı Kastamonu arkeolojisinde başlangıç noktamız olmayacaktı…
İçindeki bilim aşkını Kastamonu’ya yontan, bütün emeğini ve mesaisini Kastamonu ve çevresi için harcayan bu Kastamonu Beyefendisinin yaşamında zorluklarla geçilen bir eğitim hayatı, ama yaşamının her adımında başarının ve kıvancın taçlandırdığı bir ömrün hikayesi var…
***
Ahmet Gökoğlu, 1902 yılında, Kastamonu’nun Araç İlçesi, Alınören köyünde doğar. Yani Osmanlı doğup Cumhuriyetle yetişen ve Anadolu coğrafyasının kalkınması için yüksek ülkülerle bir nefer olanlardan Gökoğlu’da.
Yaşamının bu ilk yıllarına ait bilgilerimiz eksik olsa da belli ki kolay geçmemiştir. Çünkü 1925-1930 yılları arasında bir yandan Askerlik Şubesi’nde yazıcılık yaparken diğer yandan da Erkek Muallim Mektebi’nde öğrenim görmüştür. Okul bittiğinde Daday Merkez İlkokulu’na öğretmen olarak atanmış ve 1938 yılına kadar ilkokul öğretmenliği, başöğretmenlik ve maarif memurluğu (İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü) görevlerinde bulunmuştur.
Ki bu süreçte de hem öğretmen olarak çalışıp, bir yandan da Kastamonu Lisesi’ni dışardan bitirerek, Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü’ne kaydolmuştur. Öğretmenlik yaptığı dönemin tek şaşırtıcı şeyi bir yandan çalışmak, bir yandan lise ve ardından da üniversiteye kaydolmak değildir. Çok iyi bir eğitimcidir Gökoğlu. Kısa öğretmenlik yaşamında eğittiği ilkokul öğrencilerine öylesine güzel bir temel vermektedir ki, Türkiye Cumhuriyetine yaraşan vatandaşların özü Daday’da, Gökoğlu’nun ellerinde yoğrulmaya başlar. Ki O’nun yetiştirdiği değerli isimler arasında İstanbul Valiliği yapmış İhsan Tekin ile Balıkesir Valiliği yapmış Niyazi Akı gibi önemli bürokratlar yer almaktadır.
Üniversite için yine zor bir dönem başlar Gökoğlu adına. Eğitimi boyunca kalacağı Ankara’ya taşınmıştır. Yanında eşi Cemile Hanım ve kızı Aliye Hanımla (Aliye Kanmaz, 1933) birlikte. Erzurum Mahallesi Erzurum Sokak’ta iki göz odalı bir evde bir yandan çalışır bir yandan eğitimini devam ettirir. Zaman zaman zorluk içerisine girmişlerdir burada. Kızı Aliye Hanım’ın hatıralarında hem bu zorluklar hem de babası Ahmet Bey’in öğrenme azmi, “Çıra satılarak para kazanılan dahi günlerin içerisinde sokak lambasının altında Latince öğrenecek kadar onurlu ve azimliydi” şeklinde dile gelir. (Kendisi ana dilleri olan Türkçe ve Osmanlıca’nın yanında Fransızca ve Latince de biliyordu)
Acı tatlı geçen bir süreçten sonra 1945 yılında mezun olur ve arkasından da Ankara Etnografya Müzesi’nde stajını tamamladıktan sonra Kastamonu Müzesi’ne asistan olarak atanır. Aslında o dönem yakın arkadaşı olan ve yine Türkiye arkeolojisi açısından önemli bir isim olan Mahmut Akok, Ahmet Gökoğlu’na İstanbul Topkapı Sarayı müdür yardımcılığını önermiş ancak Ahmet Gökoğlu memleketinde bilimini yapması gerektiğine inandığından bu onore edici teklifi reddetmiştir.
1945 yılında Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından müzeye dönüştürülen ve ilk olarak Kastamonu, Sinop, Zonguldak, Çankırı’dan gelen eserlerin toplandığı depo olarak kurulan yerde, 1 Ocak 1946 – 31 Mayıs 1946 tarihleri arasında yaptığı asistanlık görevi sonrasında Kastamonu Müzesi Müdürlüğü’ne getirilir. Bu tarihten sonra büyük bir özveri ile 5 yılda çevredeki tüm kültürel mirasa ilişkin somut öğeleri toplayan Gökoğlu, müzeyi açılışa hazır hale getirir ve Vali Nurettin Aynuksa tarafından 30 Ekim 1950 tarihinde törenle ziyarete açılır Kastamonu Müzesi.
***
1945-50’li yıllar arasında bölgeden eserler toplanırken günümüzde bile hala yapılması neredeyse imkansız bir başarıya imza atar Gökoğlu. Mesaisinin büyük bir çoğunluğunu arazide geçiren ve Batı Karadeniz bölgesinin tüm Türk-İslam dönemi öncesi arkeolojik eserleri ile Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin sanat tarihi eserlerini, yerleşimlerini bir bir kayıt altına alır.
Kah katır, kah at, kah da yayan olarak yapılan gezilerde bugünkü Batı Karadeniz bölgesinin neredeyse tümünü dolaşmayı ve buradaki eserlerin bir envanterini çıkarmayı başarır Ahmet Bey. Hele ki araç olmadığından bu gezileri için kendi cebinden at bile satın alır ve çıktığı geziler en az bir hafta sürer.
Yaptığı çalışmaların ilk özetini 1952 yılında “Paphlagonia-Gayri Menkul Eski Eserleri ve Arkeolojisi” Cilt I olarak bir kitapta yayınlayan Gökoğlu, bir notlar bütününden çok aradan geçen 59 yıl içinde bölgede araştırma yapan her araştırmacının başucu kaynağını da yaratmıştır aslında. Ki kitabının basımında İl Özel İdaresi’nin katkısı olsa da hiçbir kitabı para ile satılmamış, mümkün olduğunca elden-yürekten bir hediye olarak ülkeye yayılmıştır. (Ahmet Gökoğlu’nun yaklaşık 6 yıl süren tespit çalışmalarından tuttuğu notlar kendisi de bir Kastamonulu olan Yrd. Doç. Dr. Eray Dökü tarafından Ege Yayınları vasıtasıyla teker teker yayınlanmaya başlamıştır.)
Sadece arkeoloji alanında kültür mirasına sahip çıkmıyordu da kendisi. Kastamonu’nun kıyafetleri, Kastamonu’nun ekmekleri, Kastamonu’nun çorbaları da bir yandan envanterleniyor, bir yandan da Türk Etnografya Dergi gibi önemli yerlerde yayınlanıyordu bunlar. Ki Gökoğlu’nun Kastamonu halk kültürüne yaptıkları bunlarla sınırlı da değildi. Bugün dilimize pelesenk olan ve gururla söylediğimiz “Kastamonu’nun 812 çeşit yemeği vardır” sözünün kökeni de Gökoğlu’dur. Çünkü kendisi yine 1950’li yılların başında yaptığı bir çalışma ile Kastamonu’nun bütün yemeklerini köy öğretmenlerinin sayesinde anket yöntemi ile derlemiş ve günümüze yayınlanmamış olsa da çok önemli bir yemek envanteri bırakmıştır.
***
Mesleğinin dışında tam bir beyefendidir Gökoğlu. Her zaman için takım elbisesi, fötr şapkası, deri eldivenleri ile seçkin bir insandır. İhsan Ozanoğlu, Foto Zihni (Zihni Eralp) gibi yakın dostları yanında her bir dostuna önem veren, bayramlarda dahi kendisini ilk ziyaret eden müze bekçisine ilk olarak iadeyi ziyarete gidecek kadar da hak bilir bir alçakgönüllüdür.
Sosyal bir insandır Ahmet Bey. Günlük yaşantısı dışında bir dönem Halkevi Başkanlığı da yapmış ve bu görevi sırasında konferanstan konsere kadar birçok etkinliği Kastamonu ile paylaşmıştır.
Öğrenmenin yaşı yoktur diyerek yaşamının tümünü bilgi azminde çalışarak geçirmiş değerli bir şahsiyettir yani.
Kastamonu kültür yaşamının, kültür envanterinin ve kültür mirasının en önemli yapı taşıdır Ahmet Gökoğlu.
Bugün bir bütün içinde Kastamonu kültürü üzerine cümleler kurabiliyorsak bunda Ahmet Gökoğlu’nun katkısı göz ardı edilemez.
İşte bu noktada da Kastamonu olarak bu önemli isme bir ahde-vefa borcumuz olduğunu düşünüyorum. Bu değerli ismi sonsuza taşıyacak bir girişimde bulunup, Belediyemiz tarafından Ahmet Gökoğlu’nun isminin özellikle arkeoloji müzemiz yakınlarında bir sokağa verilmesinin ne kadar isabetli olacağını düşünüyorum.
Kastamonu’ya değer katmış birçok büyüğümüz gibi Ahmet Gökoğlu’nun da bunu hak ettiğini, belediyenin de bunu kendisinden ve ailesinden esirgemeyeceğini biliyorum.
* Ahmet Gökoğlu hakkında kimi bilinmeyen bilgi ve hatıralarını benimle paylaşan kızı Sayın Aliye Kanmaz ve torunu Süheyla Eralp hanımefendilere sonsuz teşekkürlerimi sunarım.