Hikâyeyi bilirsiniz…
“Körün fil tarifi”ni…
Altı arkadaş ormanda dolaşmaya çıkmış…
Altısı da kör.
Bir file rastlamışlar…
“Bu ne ola ki?” diye birbirlerine sormaya başlamışlar.
Biri, filin kulağına dokunmuş…
“Bu bir yelpaze” demiş…
İkincisi gövdesine dokunmuş…
“Ne yelpazesi? Bu bir duvar.”
Üçüncüsü kuyruğuna dokunmuş:
“Hayır… Bu bir halat.”
Dördüncü kör, dişine dokunmuş:
“Bildim… Bu bir mızrak.”
Beşincisi bacağına dokunmuş:
“Bunu bilmeyecek ne var? Bu bir ağaç.”
Sıra altıncı köre gelmiş… O da filin hortumuna dokunmuş:
“Hiçbiriniz bilemediniz… Bu kocaman bir yılan!”
- ●●
“Modernleşme süreci”nde yaşananları değerlendirme biçimimiz biraz bu “hikâye”yi andırıyor…
Herkes kendince “avucuna geleni” tarif etmeye çalışıyor…
“Modernleşme” derken…
Kızlı erkekli ergen delikanlıların “moda telâşı”nı…
Ya da…
Arkadaş sohbetlerindeki…
“İstanbul çok bozuldu azizim… Her tarafı köylüler bastı…” minvalindeki konuşmaları kastetmiyoruz…
Sosyo-ekonomik bir kavram olarak ele alıyoruz “modernleşme”yi…
Yani…
Hayatın akışına yön veren geleneksel formların önemini kaybetmesi…
Ticari ve endüstriyel etkinliklerin belirleyici olduğu yeni bir toplum düzenine geçiş anlamında kullanıyoruz.
- ●●
Peki…
Bunları anlatmaya neden ihtiyaç duyduk?
Şundan…
Hürriyet Gazetesi yazarı Yalçın Bayer, geçen hafta “Kastamonu köylüleşiyor” başlıklı bir yazı yazdı…
Yazısında bazı rakamlar da vererek, “Kastamonu son büyük göç dalgasını 90’lı yıllarda verdi. Günümüzde ‘iç göç’ var, Kastamonu’da köyler ilçe merkezlerine, ilçe merkezleri de merkez ilçeye göç ediyor. Köyler boşalıyor, bu da tarımsal üretimi vuruyor.” diyerek “Kastamonu’nun köylüleştiği” yargısını dillendirdi…
“Köylüleşiyor”dan maksat şehir midir, şehirli midir?
Köy hangi nitelikleriyle ve hangi oranlarda şehre taşınıyor?
Ortaya çıkan tabloyu “köylüleşme”yle okuyabilmek mümkün mü, gibi genel çerçeveyi ilgilendiren soruları şimdilik bir tarafa bırakalım.
Yaşanan realite, bu bakışın çok çok ötesinde…
Kastamonu bir yana…
Türkiye bütünüyle sosyolojik bir metamorfoz (başkalaşım) geçiriyor!
- ●●
Üretimden tüketime…
Aşktan evliliğe…
Aileden çocuk yetiştirmeye…
Eğitimden eğlenceye…
Dinin algılanma ve yaşanma biçiminden ahlâk anlayışına…
Köylülükten kentliliğe…
Her şeyimiz…
Ama her şeyimiz “başkalaşıyor…”
Bunları görebilmek için kilometrelerce yol yapıp yorulmaya da gerek yok.
Meraklısı, sığındığı “kültür adacığı”ndan biraz uzaklaşarak gözünün önündeki “BÜYÜKKÖY”ün Bağcılar’ını, Esenler’ini, Sultanbeyli’sini gözlemleyebilir…
Daha da kolayı “yeni istanbul” şiirimize bi göz atabilir…
- ●●
50’li yıllarda büyükkentlerle başlayan…
60’lı yıllarda yurtdışına yönelen…
80’li yılların sonlarında büyükkentlere doğru yeniden hızlanan göç dalgası boyut değiştirerek devam ediyor…
Son 15-20 yıldır da tüm ülke sathındaki il ya da büyük ilçe merkezleri bu süreçten etkileniyor…
Ödediğimiz bedel, “150 yıllık bir kapitalist gecikme”nin faturası…
Batı, bu değişimi bizden çok önce yaşadı.
Batı toplumlarının değişim serüveni “dijital devrim”lenitelik değiştirerek hâlâ sürüyor…
Bunlar bizim başımıza da “geldi, geliyor, gelecek…”
- ●●
“Köyler boşalıyor, bu da tarımsal üretimi vuruyor” yaklaşımı malûmun ilânı…
Özetlersek, “açıklamayan bir açıklama!”
Kimsenin “köyünde oturup beklemesi” gerekmiyor.
Ayrıca bu “görev ve sorumluluk” sadece köylünün omuzlarında da değil.
■Nüfus artışıyla hızla bölünen tarlalar…
■Tarım politikalarımızın tutarsızlığı…
■Geleneksel tarım yöntemleriyle gerçekleştirilen üretimimizin düşük verimlilik ve maliyet baskısıyla rekabet şansını kaybetmesi…
■Köyde kente göre daha yoğun olarak yaşanan toplumsal baskılardan uzaklaşma isteği…
■“Kentin imkanları”ndan faydalanma arzusu…
Göçün dinamiklerine ilişkin daha pek çok neden sıralayabiliriz…
- ●●
Doğru…
Kentlerimiz, aldığı yeni nüfusla sosyo ekonomik ve sosyo kültürel açıdan sağlıklı bir sentez ortaya çıkaramadı.
Köylüsü, kentlisiyle…
Taraflar geçmişlerindeki “kültür hazineleri”nde saklı nice “zenginliği” birbirine sunamadı.
Fakat bu, “ilânihaye sürecek” anlamına gelmez.
Ayrıca, asıl büyük sorun olan “zihinlerin boşalması” konusunu değerlendirmeyi şimdilik başka bir yazıya bırakalım.
- ●●
Bize düşen…
Geçmiş dönem paradigmalarımızı “bilerek ve isteyerek” esnetmek… Ezberlerimizi bozmak!
Geriye yönsemeli bakış açılarına sığınıp kalmanın kimseye bi faydası yok.
Realiteye sırtımızı dönemeyiz…
Dünyada yaşanan değişimi dünü ve bugünüyle doğru anlayarak hareket etmeliyiz…
Ortak akılla…
Ve el ele…
Bu işin Kastamonu’su, orası burası yok…
Ya da görmesini bilene her yer Kastamonu!