Gazetelerden izliyorum; Kastamonu’nun girişimci kadınları kooperatif, dernek, birlik gibi çeşitli adlar altında toplanarak güzel çalışmalar yapıyorlar. Aile bütçesine, dolayısıyla ülke ekonomisine katkı sağlayan bu gayretler takdirle karşılanıyor. Yöneten, çalışan, gönül veren herkesi kutluyorum.
Kalkınmanın temeli üretimdir. Bilim, sanat, kültür,teknoloji, sanayi, tarım kısaca her alanda üretim yapmalıyız. Ana ilkemiz çok çalışıp üretmek,para kazanmak olmalı. Bununyanında tasarruf edeceğiz, yani paramızı akıllı harcayacağız.
Kadınlarımız çalışkandır. Yakın zamana kadar nüfusumuzun dörtte üçü köylerde yaşıyordu. Köy hayatında herkes çalışmaya, üretmeye mecburdur. Toprakekilecek, hayvan beslenecek, başka türlü bir hayat mümkün değil. Elde edilen ürünlerin çoğu aile içinde tüketilir, artanı satılır.
Şehirde yaşayan kadınların çoğubiçki, dikiş, nakış, dokuma gibi el işleri yaparak para kazandılar. İlimizde el işlerinin öğretilmesi, 1939’da Akşam Kız Sanat Okulu,1945’de Kız Sanat Enstitüsü’nün açılmasıyla dahaçağdaş bir temele oturmuştur.
Kastamonu kadınları, geçmiş yıllardaen fazla dokuma sektöründe faaliyet gösterdiler. Eskiden birçok evde, hatta köylerde dokuma tezgâhları vardı. Haftada bir gün, İplikçiler Çarşısı’nınköşesinde Mendil Pazarı kurulur; dokuyucu kadınlar, ürettikleri malları satardı.
İlimizde 1941 yılında 600 üyeli Dokuyucular ve Dokutturucular Kooperatifi kuruldu. Üyelerinin tamamına yakını kadındı. Savaş yıllarında aile bütçesine önemli katkılar sağladı kadınlar. Vali Mithat Altıok, kooperatifin genel kurullarına katılmış, destek olmuştur. Üyelerden kesilen paraların bir kısmı asker ailelerine ve Kızılay’a yardım olarak verilmiş.Daha ötesi, stadın üst tarafında su kuyuları açılmış, şehrin ihtiyacı karşılamış. Katkılardan dolayı bu suya halk arasında Mekik Suyu denilmiştir.
Biraz daha geriye gidelim. 1916 yılında 100 kadından oluşan İş Yurdu Derneği kurulmuş. Biçki, dikiş, nakış öğretilerekkadınlara gelir sağlamak düşünülmüş.Kastamonu Lisesi edebiyat öğretmeni İsmail Habib Sevük, Köroğlu gazetesinde “Kastamonu kadınlığı” başlıklı bir yazı yazmış ve bu girişimin önemini anlatmış.Şu cümleler dikkatimi çekti:“Memleketin ahlâkını yükseltmeye çalışanlar, evvela mideleri doldurmayı düşünmelidirler. Boş bir mideden her şey beklenir.Öyle bir zamandayız ki, ahlâk gibi ma’nevî faziletler bile kulaktan değil boğazdan giriyor.”
Yazının üzerinden 105 yıl geçti, bugün değişen bir şey yok. Gelir dağılımındaki bozukluk, artan hayat pahalılığıkadınlar üzerinde ağır baskı oluşturuyor.Zira mutfakta kaynayantencerenin, acıktık diyen çocukların sesiniilk önce kadınlar duyuyor.
İsmail Habib Sevük;bu girişimin, kadınların ruhen huzur bulmalarına imkân sağlayacağını da söylüyor, yazıyı okuyalım:
“Kastamonu kadınlığı yeni bir hamle-i faâliyet atarak bize yeni bir ufk-ı intibâhaçtı. Bu faâliyet-imübârekeden yakında hayırkâr bir kadın müessesesi doğacak; İş Yurdu.
Üzerindeki elbiseyi bile gayr-ı millî ellere diktirmek mecburiyet-i elîmesinde kaldığını gören Kastamonu’nun nisviyyet-i münevveresi, birden silkinerek memleketin arzu eden hanımlarına ve teyzelerine biçki ve dikiş ve el işleri öğretecek bir müessese teşkiline karar veriyor.
Refika-i vilâyetpenâhininsevk veirşâdıylateşkil eden hey’et-i idâre, bu Perşembe günü ilk içtimâ’ınıakd edecektir.İcâb eden muallimlerin te’mîniyle derhal mevki-i faâleçıkacak olan bu müessese, Kastamonu hayât-ı ictimâiyyesindeyapılmış feyzkâr bir inkılâb demektir.Binâenaleyh hey’et-i idâreninictimâ’ edeceği bu günü, sevimli vilâyetimiz için bir merhâle-i terakki diye selâmlayabiliriz. Bu öyle teşebbüslerdendir ki, insan hangi cihetten sevineceğinde tereddüde düşüyor. Fâide-i maddiyyesi mi daha mühim, ehemmiyet-i ma’neviyyesi mi daha büyük? Kestiremiyoruz, yalnız kalbimiz bu teşebbüs karşısında muzâaf bir hiss-i memnûniyyetle çalkalanıyor. Bir defa İş Yurdu semerât-ı faâliyesiniizhâra başlayınca iktisâdiyyât ve hatta içtimâiyyâtımıza husûle getireceği te’sir-i meşkûrudüşününüz.
Yurdun sine-i faâliyetine sığınmış yüzlerce kız ve kadın, ellerinde iğne, hayatlarını kazanmak için çalışıyor.Artık bundan sonra siyah bir ihtiyâcın altında kıvranıpduran bîçâreler yahut sukut uçurumunun kıyısına kadar gelmiş zavallılar korkmasınlar. Yurdun âguş-isıyânetionlar için açıktır.
İş Yurdu hem onların kesesini dolduracak bir oluk, hem onların ruhunu kurtaracak bir mürebbiyeolacaktır.
Memleketin ahlâkını yükseltmeye çalışanlar, evvelâ mideleri doldurmayı düşünmelidirler. Boş bir mideden her şey beklenir.
Öyle bir zamandayız ki, ahlâk gibi ma’nevî faziletler bile kulaktan değil boğazdan giriyor.
İş Yurdu’nun iktisâdiyatça ve kadınlığın hayât-ı içtimâiyyesindeicrâ edeceği bu fevâid-i maddiyeden başka,ma’nen de mühim bir faydası var. Bu gibi teşebbüslerdir ki, şimdiye kadar mühim ve ma’dûm zannedilen bir sermâye-i ma’neviyyemizemevcûdiyet veriyor. Türk kadınlığının kabiliyeti eskiden beri hâriç ve dâhilde, İslâm kadınları kafeslerin mâverâ-yıhuftesinde değirmi minderler üstünde, yalnız lâklâkıyyât ile vakit geçiren bir takım zavallı gölgeler gibi telâkki ediliyordu.Bu telâkki Türk ve İslâm kadınının kabiliyetsizliği hakkında bâhusûsecnebîlerce, umûmî bir kanâat ve bir hurâfetevlîd etmişti. İstanbul nisvânınınmuhtelif vesîlelerle Hilâl-i Ahmer’de,hastânede, iktisâdî sahalarda ve hele maârifte gösterdiği intibahlar, artık o hurâfeyi sarsmaya ve devirmeye başladı.
İşte Kastamonu’da açılan İş Yurdu dahi her şeyden evvel o hurâfeye bir darbe indirmiş oluyor!
Temenni edelim ki, Türk ve İslâm kadınının bu gibi mütemâdîteşebbüsât-ı intibâhiyesiyle o hurâfe çok geçmeden büsbütün defnedilsin.
Yok, artık gaye-i halâsın nerede olduğunu iyice anlamalıyız. Anlamalıyız ki, kadını âtıl olan bir milletin uzviyyet-i ictimâiyyesi meflûçdemektir. Diğer milletler, kadın ve erkek, çift ayakla koşarken, biz tek ayağımız üzerinde topallayarak onlara yetişemeyiz.
Kadın, artık yalnız bir çiçek, yalnız bir süs, yalnız bir vesîle-i huzûzdeğildir. Kadın hatta yalnız bir zevce, yalnız bir vâlide bile değildir. Kadın bugün bunların daha fevkindebir şey, bir şerîke-i faâliyet, birşerîke-i iktisattır.
Diğer milletler, “beşiği sallayan eller cihâna hükmeder.” düsturunu şiâr edinerek çalışıyorlar, biz ise zevcelerimizden bahsederken “bizim çocuklar…” terânesiyle hâlâ onları sallanıyor zannediyoruz!
Kadınlar vücûda getirdikleri İş Yurdu gibi âbidât-ı faâliyetle bilsinler ki, her şeyden evvel kendi haklarındaki galat-ı idrâkimizden dolayı biz erkekleri utandırıyorlar. Temenni edelim ki, biz daha çok utanalım ve onlar daha çok çalışsın!”(*).
————————————
intibâh: uyanış. nisviyyet: kadınlık. refika: eş.irşâd: yol gösterme. içtimâ’: toplanma. akd etmek: yapmak. hayat-ı ictimâiyye: sosyal hayat. muzâaf: artırıcı. meşkûr: şükre değer. âgûş: kucak. sıyânet: koruma. mürebbiye: terbiyeci. ma’dum: yok. mâverâ: öte. hufte: uyuma. tevlîd: meydana gelme.mütemâdî: devamlı. meflûç; felç. huzûz: haz. fevk: üst. şerîk: ortak. âbidât:âbide. galat-ı idrâk: yanlış anlayış.
————————————
(*) Mustafa Eski, İsmail Habib Sevük’ün Kastamonu Yılları, Kastamonu 2010, s.76-77.
MUSTAFA ESKİ