Baba karga “kroog kroog”, anne karga “kraag kraag”, 4 yavru karga “craag craag”, kediler av peşinde “miyav miyav”, gürültüye kurbağalar geldi “vırak vırak”, duyanlar meraktan işi gücü “bırak bırak”…
Medresede “karga cümbüşü”.
Karga ailesi Temmuz ayı ortasında bir ikindi vakti piyasaya “çıktı”…
Anne karga genzini yırtarcasına hengameyi “bastı”, karga aleminde “yangındı”, ademoğulları sese kulak “kabarttı”, kedi gözlerini “açtı”, pusuya yattığı boy atmış yeşil otların içinden “fırladı”, yerde emekleyen yavru kargayı “kaptı”, ortalığı kan revan “kapladı”, görenler başına “toplandı”, hep birlikte “ağlandı”, giden “candı”, anne karga gökyüzünde turladıkça “turladı”, göğsündeki yangını söndürecek damla su “bulamadı”.
Münire Medresesi El Sanatları Çarşısı’nın ortasındaki kadim ceviz ağacı aslına bakarsanız güvercine “aşinaydı”, ezelden karga görmüşlüğü olsa da hafızası “kayıptı”, hele yurt olmak karga hanesine ne “şandı”, en azından son 20 yıl içinde “siftahtı”…
Yoluna şaşırmışa “yuvaydı”.
Kedioğulları için ise ceviz ağacının dibi “ciğerci dükkanı”…
O yeşil bahçe kaç güvercine oldu “karayazı”, esnaf yetişesiye kaçının boynu “kırıldı”, giden güvercinlerin eti kaç kedi yavrusuna can “kattı”.
Karga ebeveynlerin 4 yavrusu olduğu ortak “kanı”, birini kedi “paraladı”, uçmayı ilk öğrenen evden “kaçtı”, ağaçtan düşüp ayağını kıranın bahtına Belediye “çıktı”, soluğu barınakta “aldı”, en son yuvada tek yavru “vardı”…
İstinasız her gün kim bilir kaç kere ağaçtan burun üstü yere “çakıldı”, kediler peşine “takıldı”, vatandaşlar soluksuz ikisinin arasına “atıldı”, canı bedende “kaldı”, muhafazaya konulduğu karton kutunun içinde hayatta kalmanın mutluluğunu “tattı”, içtiği bir damla su ile hayata “kandı”.
Her defasında anne karganın ömründen ömür “aktı”, sesi kesilene kadar “bağırdı”, insan kalbinin kulak zarı “patladı”, gönüllerin camı “çatladı”, her seferinde modifiye süpürge sapı ile konakladığı dalına yeni baştan “takıldı”, ebeveynleriyle buluşmasına “bakıldı”…
Sonra günlerden bir gün yavru karga uçmayı “kaptı”, Medrese’den kah yürüye kah uça Nasrullah Meydanı’nda bir ağacın dalına kapağı “attı”, anne baba yuvayı “bıraktı”, yavrunun peşinden “aktı”, komşular arkalarından “bakakaldı”.
Ne güzel sesleri “vardı”…
Gök kubbeye astıkları hoş seda yadigar “kaldı”.
Not: 2007 yılında “Cak kargası” için yazmıştım, bu da varsın “Leş kargası” methiyesi olsun…
El bülbüle hayran, ben kargaya.
Sınırları içine sığınan karga ailesine ev sahipliğinde kusur etmeyen başta Çay Bahçesi İşletmesi olmak üzere Medrese esnafı madalyayı hak etti, kedilere karşı savunma hattı kurmaktan yaralı karganın barınağa teslimine, besin takviyesinden yere düşen yavruların ağaca ulaşımlarına kadar tam tekmil hizmet, kaplumbağa popülasyonu ve kedi nüfusu ile ünlenen Medrese, kargaseverlik ile yeni bir övünç sayfası daha açmış oldu.
(Leş kargası ilgili yayımlarda “çok zeki oldukları doğadaki davranışları ve de bilimsel deneylerdeki performansları ile kanıtlanmıştır” deniliyor, meşhur çocuk tekerlemesinde ne diye “budala” nedir bilinmez…
Böylelikle pedagojik bir yanlışı da düzeltmiş olalım.)
MUSTAFA AFACAN