Kastamonu şehrinin doğu ve batı yakasını bir araya getiren tarihi Nasrullah Köprüsü’nün adı eğik mimarisinden dolayı halk arasında “kambur” kaldı, “kambur köprü aşağı, kambur köprü yukarı”, ağır işçilikten dolayı kamburu çıkmış iki adım ötedeki hamallar ise ne göze geldi ne de söze…
Kalpler taş olmaya görsün bir kere, insanla girdiği tartıda hep taş ağır gelir.
Evvel zaman Kastamonu şehrinde ticaretin kalbi Nasrullah Camisi’nin bitişiğindeki hanlar bölgesinde atardı, dede hamalların mekanı orasıydı işte, iş gözlerlerdi tüccardan çıkacak…
Kamburlarını belli etmeden müşteriye.
Omurgalı adamlardı vesselam…
O kadar yükün bindiği sırtlarını hayat yere vuramazdı.
Ekmek parası değil mi?…
Daha fazlasını yükle sırtlarına ey hayat.
Bir sundurmaya sırtlarını verseler yeterdi…
Yazın sıcağı, kışın ayazı ne gam.
Mesleklerinin sembol avadanlığı Kastamonu işi kendir urgandı, hekimlerdeki steteskop misali mesleğin alameti farikasıydı…
Şapkaları “başıbozuk”, kemerleri “Tosya kuşağı”, mendilleri “pamuk”, bıçakları kın içinde “Evrenye”.
Meslek kıyafeti tam tekmil olmalıydı, her parçanın yeri ayrıydı nitekim, yokluğu belaydı…
Kafa sakınılacak, alın teri silinecek, bel sağlam tutulacak, asayiş berkemal olacak.
Kamyon tekeri taşıtmaktan tutun da kanallara büz taşıtmaya kadar…
Bir hamal bir urgan yeterdi.
Yük asansörü olmayan devirde inşaatta 4 kat yukarı tuğla çıkarmak kimin harcı?…
Semer misali tahta hazne içine yığılan kilolarca tuğlayı kırıp dökmeden, katlar arasında merdiven işi gören seyyar tahtanın salıncak gibi sallanmasına eyvallah etmeden, ip üzerinde yürüyen cambaz yeteneğinde.
Yarık, nasırlı, kabuk bağlayan yüzlerinin ve ellerinin faili taşıdıkları yük müydü yoksa hayat mıydı bilinmez?…
Ne ekmeğe ne de hayata isyan nedir bildiler.
Kaderlerine ve kederlerine boyun eğdiler…
Sabır taşı çatlatan bir tevekkülle.
Beden işçisi demesin kimse onlara fikir işçisiydi her biri…
Toplumların akıl fikir erdiremedikleri modern zamanların “Kalenderilerioldular”desek tastamam olur.
Ticari hayatın farklılaşmasına koşut Kambur Köprü’nün Kuyudibi tarafını mekan tuttular…
Minareyi kaybetmediler bu sayede.
“İnsanlık anıtı” misali boy gösterdiler yıllar yılı…
Her taşı paha biçilmez bir anıt.
Motorize devrimle birlikte iş hacimleri düştü…
Sayıları azaldı.
Ömürleri memleketin yükünü çekmekle geçti…
Memleket bir gün olsun hak ettikleri vefa ve kıymeti gösterdi mi onlara dersiniz?
Hamallık zor zanaat…
Gönül yorar.
Ciğerleriyle dört bir tarafından tutarak çektikleri sigara dumanının altında ferini kaybetmeyen gözlere kurban olsun memleket…
Kalenderi hamallar var olsun.
MUSTAFA AFACAN