Boyacıoğlu Konağının o ferah ve güzel bahçesinde, bir erik ağacının altında Baki’nin meşhur
“Kadrini seng-i musallâda bilip ey Bâkî
Durup el bağlayalar karşına yârân saf saf”
beytini derin bir iç çekişle söylediğinde daha 18 yaşına yeni girmiştim. Beytin ifade ettiği hali görmek ve anlamak için bugünü beklemem gerekiyormuş…
İyiliği huy edinmiş Kastamonulu bir ailenin latif, zarif ve halim evladı Metin Boyacıoğlu Bey ile genç yaşta tanışmama rağmen kendisi bana yazdığı ve büyük sarı zarflarda yolladığı mektuplarına daima “Melih Bey Kardeşime” hitabı ile başlar sonunda en güzel temenniler ile bitirirdi. Bu, yalnız bana karşı takındığı, eşine nadir rastlanacak kadar zarif bir tutum değil tüm varlığa karşı sonsuz ve içinde en ufak kötülük barındırmayan bir sevginin samimi tezahürüydü.
O, hassaten beyefendiydi.
Metin Bey’in sahibi olduğu “hafıza insan” vasfınaysa eminim ki birçok kişi tanışıklıklarının farklı safhalarında bizzat şahitlik etmiştir. Mehmet Tevfik Safoğlu, Ahmet Şükrü Uluoğlu, Ahmed Ziyaeddin Uluoğlu, Ziya Demircioğlu gibi bugünlerde araştırmacıların çalışmalarına konu ettikleri veya çalışmalarında yer verdikleri bu değerli insanlar onun masal gibi yıllarının adeta birer kahramanıydı. Onları yad etmekten ve şehrin içtimai, siyasi, iktisadi hüviyetini hatırlatmaktan en büyük bir zevk alır aldığı bu zevki paylaşmaktan da asla çekinmezdi.
Onun bedeni kitaplar, fotoğraflar ve çeşit çeşit belgelerden oluşan büyük bir arşivle ruhuysa şiir ve nezaketle, iyilikle baştan başa sarılmıştı. Yalnız Bâki’yi değil mesela Haşim’in Tahattur şiirindeki
“Bize bir zevk-i tahattur kaldı
bu sönen, gölgelenen dünyada”
mısralarını çok severdi.
Şüphesiz ki onun engin sevgisinden en büyük payı yine Kastamonu almıştır. Kastamonu’ya kattığı sayısız eser, bağışlar, tecrübesiyle bize aktardığı bilgiler, şehirde gördüğü potansiyel…
Birlikte ziyarete gittiğimiz bir evde bize kapıyı açan küçük kız çocuğu, her defasında kendine tatlı ikramlarda bulunan Metin Bey’i gördüğünde annesine “Şeker dede geldi” diye seslenmişti. Herhalde onu bir şekilde tanımış olan herkes, bu küçük kız ile duygusal bakımdan paydaştır.
Bu gibi diğer pek çok sebepten Metin Bey’i yardımsever olarak nitelendirmek bana yeterli gelmiyor o hakiki bir yardım tutkunuydu. Şehrin kurum veya insanı fark etmez kim neye muhtaçsa Metin Bey’i haberdar etmesi yeter, ihtiyaç her ne ise onun tarafından hemen giderilirdi.
Şimdi Metin Bey gitti, güzel namı cihanda kaldı…
Onun neşe dolu gülüşünden o samimi sohbetinden mahrum ve bu mahrumiyetten ötürü mahzun olarak yazımı sonlandırıyorum
Değerli büyüğüm, aramgâh-ı ebedin cennet bahçeleri ve kadrin âlâ olsun.