Pakize Kaval, Daday’ın Akpınar Köyü’nün ilk, Kastamonu kırsalının ise ikinci kadın muhtarlığını yapmış, hayallerinin savaşçısı bir kadın. 2004 yılında kadının köy yaşamındaki konumunu beğenmediği ve düzeltilmesi gerektiğini düşündüğü için muhtarlığa adaylığını koyar. Tabii sadece kadın temelinde değildir bir şeylerin değişmesi için savaşma isteği. Kadınlar, çocuklar, köyün tamamı ile birlikte kadın eliyle daha adil ve güzelleştirilmiş bir dünyanın hayalindedir. Hayal etmek yola çıkışın ilk adımıdır. Önemli olan ise hayali gerçek kılmak ve bunun için savaşmaktır. Bunlar için aday olur ve erkek hegemonyasındaki koşullarda kadın muhtar olarak seçilir.
Pakize Hanım’ı tanımak kesinlikle bir ayrıcalık. Bir kadın olarak hayallerine dair, çabalarına dair, kadının özgür iradeye sahip olmasına dair heyecanını ve ortaya koyduğu emekleri görmek insanın tüylerini diken diken ediyor. Tabii ki bu heyecan bunlarla sınırlı değil. Yaşamın içinde olmak, üretmek ve çevresini insanlarla birlikte güzelleştirmek adına olan heyecanı hepsinin temelinde.
Pakize Kaval’ın bir bakıma dilimizden düşürmediğimiz, tarihin derinlerinden günümüze gelen kahraman ve özverili kadınların günümüzdeki yansıması olduğunu düşünüyorum. Köy, tarımsal uğraş, aile annesi ve eş olmanın yanında muhtarlık gibi mülki idarecilikle birlikte bunlara ek olarak birçok kadın kooperatif ve örgütlenmesinde yer almasıyla bana tarihteki Amazon kadınlarını hatırlatıyor. Çünkü Pakize Hanım’ın yer aldığı ya da üstlendiği her bir görev ve rol, ayrı ayrı cepheler olup başarılı olmak için savaşılması gereken yerler. İşte üst satırlarda kendisi için bir “savaşçı” tanımını kullanmam da bu nedenle. Öte yandan yakın tarihe baktığımızda anıtsallaştırdığımız isimli isimsiz kadınlarımızın neredeyse tamamın toprağa bağlı üretim ve toplumsal ilişkilerin odağındaki köylerden geliyor oluşu, Pakize Hanımın da aynı üretim ve sosyal ilişkileri sürdürüyor olması ile benim açıdan yine bu kadınlarla da yakınlık kurmamı sağlıyor.
Söyleşimizde de okuyacağınız gibi Pakize Hanım’ın özellikle muhtarlık görevi ile birlikte ortaya koydukları ile o dönemden başlayan hayallerini geçekleştirmek için olan heyecan ve isteği ise başka bir önemli nokta. Pakize Hanım her ne kadar 2009 sonrasında ikinci kez muhtarlık için adaylığını koymuş ancak kaybetmiş olsa da, o bu durumu bir yenilgi olarak değil, çevresi ve dünya için gerçekleştirmek istediği hayallerinin kamçılayıcısı olarak görüyor. Yani Pakize Kaval yakın gelecekte yeniden muhtar adayı olarak yarım kalmış hayallerin gerçekleştirmek için çabalayacak, öte yandan da bilim, vizyon ve kadın hakları için yapılan ulusal ve uluslararası ölçekteki çalışmalarla da edindiği tecrübelerini de bu sürece ekleyecek.
Kırsalda yaşayan kadının profilini görmek adına doğru adreslerden biri olan Pakize Kaval konunun en doğru fotoğrafını çekerek tespitlerini yaparken, kadının özlük haklarıyla var olabilmesi için önce aile sonra da toplum içerisinde saygıya dayalı eşitliğin sağlanması gerektiğini vurguluyor. Pakize Hanım’la başta kadın olmak çok şey üzerine sohbetimizin herkese cesaret vereceğine inanıyorum.
- ••
- Pakize Hanım kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
– Ben Pakize Kaval. Daday’ın Akpınar Köyünde yaşıyorum. Bu köye 17 yaşında ilkokul mezunu biri olarak Azdavay’dan gelin olarak geldim ve 17 yaşından bu yana da çiftçilik yapıyorum. 4 çocuk annesiyim ve bir de torunum var. Eşim emekli ve eşimle birlikte hayvancılık ve çiftçilik üzerine yoğunlaşmış bir hayatımız var.
- Bildiğim kadarıyla Kastamonu’daki ilk kadın muhtarlardansınız? Muhtar olmaya sizi ne teşvik etti?
– Evet… Kastamonu’da kırsalda seçilmiş olan ikinci kadın muhtarım. 2004-2009 yılları arasında görev yaptım.
Muhtarlığa adaylık sürecim köyde çocuklar, tarla ve hayvanlar derken birden gelişen ama güzel de bir süreç oldu. Ben o dönemde neredeyse Daday’ı bile bilmeyecek kadar köyden dışarı çıkan birisi değildim. O nedenle ilçedeki bazı mekânlara gitmişliğim yoktu ve bilmiyordum. Misal bir gün Daday Askerlik Şubesi’nde işim vardı oranın bile yerini bilmediğimden küçücük ilçe merkezinde aramak zorunda kalmıştım. Düşünün yani işler güçler derken yanı başımızdaki Daday İlçe Merkezini bile bilmediğim bir dünyadan farklı bir dünyaya geçiş oldu.
Muhtarlığa aday olma sürecinde aldığım bu karara en çok etki eden şey elbette ki yaşadığım çevre ve köydeki özellikle negatif olaylardı. Eşim memurdu, o nedenle köyde Tarım İl Müdürlüğü’nden gelenlerin yaptığı bir toplantıya benim katılmam gerekiyordu. Ve ben bu toplantıya muhtar tarafından alınmak istenmedim. Bunun en temel nedeni ise “kadın olmamdı”. Ben de içeriye alınmayınca “Böyle bir şey olamaz, hiçbir şeyden bilgimiz olmuyor, biz de bir şeylerle ilgilenmek ve bilgilenmek istiyoruz” dedim. Muhtar ise “Hayır siz içeri giremezsiniz” dedi. Ben de cevaben, “Böyle bir durum olamaz” diye itirazımı yineledikten sonra bu yanlış ve öteleyici uygulama karşısında muhtara “Göreceksiniz, ben muhtarlığı elinizden alacağım ve bu gibi davranışlara son vereceğim” dedim. O sözlerim ve duruşum karşısında içeri almak zorunda kaldılar ve bazı erkek katılımcıların ön ayak olmasıyla tüm toplantıya katılanlar beni ayakta alkışlamıştı.
- Muhtar olmadan “önceki ve sonraki hayat” gibi bir farklılık söz konusu mu?
– Çok büyük bir fark var elbette. Muhtarlık öncesinde ben yalnızca ev ve çiftçilik işleri ilgilenen, birinin yardımı olduğunda anca dışarı çıkabilen bir gelin ve anne idim. Bağ bahçe, hayvan ve çocuklarla ilgilenen biriydim. Dışarıya çıkmak, farklı yerlere gitmek ve görmek, köy sınırlarının belirlediği dışında yaşamı olmayan biri durumundaydım. Muhtarlık sonrasında ise çevreyi tanıdım, gözüm açıldı, ayaklarım üzerine daha dik basabildim, ufkum açıldı, köyün dar çerçevesindeki işlerden başka bir dünyanın olduğunun farkına vardım. Hatta bu farkına varış ile ailem ve çocuklarıma karşı bakışım/davranışlarım ile birlikte çevreyi bile ilgi, anlama ve algılamam bile değişti.
- Muhtarlık görevini sürdürürken eminim oldukça ilginç olaylar başınıza gelmiştir. Böyle bir örnek aktarmanız mümkün mü?
– Muhtarlık görevindeyken Daday Özel İdare Müdür’ünün yanına gitmem gerekmişti. Müdür ile görüşmem sona erdiği sırada Özel İdare Müdürüodada olan başka birisine “Muhtar Hanım da o tarafa gidiyor onu da köyüne kadar bırakıverin” diye ricada bulundu. Neyse biz oradan çıktık ve köye doğru yaklaşırken o beyefendi bana “Muhtar Hanım siz köyünüzde neler yapmak istiyorsunuz” diye sordu. Ben de “İlk olarak su deposunun yenilenmesi” diye cevap verdim. “Çünkü su depomuz patlamıştı, müteahhidin biri orayı yaparken demirden ve başka malzemelerden çalmış olmalı ki, depo kısa sürede patlamış ve köye hiçbir faydası yok” diye de açıklama da bulundum. O şahıs bana “Gerçekten de böyle mi düşünüyorsunuz? Yani inşaat malzemesinin eksik kullanılması nedeniyle mi su deposu hasarlı?” diye sordu. Ben de, “Elbette ki, başka türlü bu depo bu kadar kullanılmaz hale gelemez” dememle birlikte, tam o sırada evimin önüne gelmiş araçtan inerken o şahıs bana “O müteahhit benim” demez mi?! Ben bir şaşkınlık içinde kalakalmışken şahıs devam etti, “Muhtar Hanım o dönemki muhtar da bana çok kısıtlı davranmıştı” diye açıklama yaptı ve ben de “Bunu bilmiyordum, yanlış düşünmüş olabilirim” demiştim.
İşte birçok ilginç olaydan sadece birisi buydu. Daha sonra o kişi ile aramızda bir kırgınlık olmadı, ancak su deposunu da çeşitli nedenlerle başka birine yaptırdık.
- Muhtar seçildiğiniz zaman ve görev süresince başta aileniz olmak üzere çevrenizin tepkileri ne oldu?
– Adaylığımı koyduğum zaman ve en büyük destekçim eşim ve ailem oldu. Bu destek hem adaylık sürecinde, hem de muhtar iken günden güne de arttı. Destekçilerim arasında elbette ki rahmetli annem ve babam da vardı. Yalnızca erkek kardeşim biraz tepki göstermişti, ama o da köy işlerinin çetrefilliğini bildiğinden gönlümün ve kafamın yorulmaması içindi. Hatta bu süreçte aileme gidip gelenler olmuş ve benim adaylıktan çekilmem için ikna etmeye çalışmışlar. Misal, birileri babama gitmiş, “Bir baba olarak neden engellemiyorsun bu adaylığı” demişler. Babam da sağ olsun, “Ben kızıma güveniyorum ve arkasındayım, işinin ehli ve adaletli” diyerek bu tepkilere karşı durmuş. Ayrıca kayınvalidem ve görümcem de çok destek verdiler. Hatta seçimi kazandığımız akşam görümcem gelen tebrik telefonlarına cevap verirken gururunu yansıtmak için esprili bir şekilde “Muhtar Hanımın “malikânesi” diye cümle kuruyordu. Ayrıca kayınvalidem muhtar seçildikten bir süre sonra bana “Eskiden Çolak Fayık’ın geliniyim diye kendimi tanıtıyordun; sen artık bir muhtarsın, bırak şimdi Çolak Fayık demeyi de her zaman kendini ben kadın muhtarım olarak tanıt” demişti. Yani Çolak Fayık’ın ailesi iken aynı zamanda Muhtar Hanımın ailesi de olduk.
- Kadın bir muhtar olmak farklı bir sorumluk getirdi mi?
– Temsil ve iş ortaya koyma konusunda elbette ki doğal olarak farklı bir sorumluluk getirdi. Bunun yanında şöyle bir durumda vardı. İlçede 64 muhtarın içinde tek kadın muhtar bendim. Ama sağ olsunlar tüm muhtarların her biri çok saygılı davranırlardı. Büyükler kızı gibi, gençler ablaları gibi davrandı. Yani seçimi kazanmış olmak ister istemez bir saygınlığı,bu saygınlığı taşımanın ve sürdürüp geliştirmenin sorumluluğunu da yanında getirdi.Tabii bu saygınlığı dediğimiz zaten muhtar olarak seçilmeme de neden olan unsur diye düşünüyorum. Çünkü köyde ve geleneksel erkek egemenliğinde seçim kazanmak zor bir şeydir. Hani denir ya, “savaşa giderim ama seçime gitmem” diye, öyle bir durum. Hele ki benim bir oy farkla bu seçimi kazanmış olmam bile bunun göstergesi. Ben adaylık ve seçim sürecince olağan çalışmaları dışında kimseye “ille de bana oy vermelisiniz” diye baskı ya da kulis yapmadım. İnsanlar tanıdıkları, gördükleri ve güvendikleri Pakize Kaval ile hareket etmişlerdi. Ve sonuç çok güzel olmuştu.
- Kadın muhtar olmanın kolaylıkları ya da zorlukları nelerdir?
– Zorluklardan başlamak gerekirse, muhtar olduğumda daha genç ve tecrübesizdim. Pek dışarısını yani köyümün dışındaki dünyayı bilmiyordum. Çocuklar, ev ve çiftçilik işleri yanında yeni iş yükü olunca afalladım bir süre. Ayrıca köyde istemeyenler de vardı ve neredeyse tüm sürece tepkili durdular. Ama 2 yıl geçince “ben bu işi yaparım” özgüveni ile daha dik duruyordum. Ayrıca bir Hacı Amcamız vardı ve o bana çok destek olup hakkımı her zaman verirdi. Kendisi bana“Bir altını çamura batır o yine her zaman altındır ve sen bir altınsın” diyerek destek olurdu.
Kolaylıkları ise muhtarlığın bazı işleri dışında zaten köylümüz ile süregelen ilişkilerimden kaynaklanıyordu. Ben zaten hayatım boyunca tüm köylüye başta hayvancılık konularında olmak üzere birçok işte yardımcı olurdum. Hayvanların aşısını yapardım, bakım ve tedavi gibi şeyleri elimden geldiğince hallederdim. Tüm köyün şeker ölçümünden tansiyon ölçümüne kadar yapardım. Sonra muhtar olunca bunlar değişmediği gibi daha çok yardımcı olmama vesile oldu. “Muhtar Hanım işte gel şu işimiz var” gibisinden günden güne bu süreç devam etti. Yani kadın bir muhtar olunca bu istekler güvenle birlikte daha da arttı. Yani saygı ve sevgi daha da arttı.
- Daha önceki dönemlere göre bir kadın muhtar olarak köy ve çevresine kazandırdığınız yenilik ya da farklılıklar nelerdir?
– Benim muhtarlık yaptığım dönemden bu yana 15 yıl geçti. Bir kadın muhtar olarak elimizin değdiği bazı yerler yine bu süreçte değişti. O dönemde, yani muhtar olduğum dönemde sanırım kadının şefkat, anlayış, bir arada olmak, barışçıl çözümler üretmek gibi bir atmosfer hâkim olmuştu. Farklılık oluşmuştu yani. Çünkü o dönemde insanların tamamı bir arada oturabiliyordu.Sınır, su kavgası gibi kavgaların hiçbiri olmuyordu. Kimsenin başkasıyla bir kavga ya da sürtüşmesi olmuyordu. Hiçbir anlaşmazlık çözülmeden bırakılmıyor, mahkemeye gitmeden antlaşma yolunu buldurabiliyordum. Açıkçası köye bir sükûnet havası hâkim olmuştu. İnsani ilişkiler artmıştı. O dönemde köyün erkekleri ayda bir ile düzenli toplantılar yapıyor, gelişmeleri aktarıyor, köyümüz ve ilçemiz hakkına bilgi sahibi olmalarını sağlıyordum. İlk başlarda gelen sayısı çok az iken bu toplantı ve buluşmalar arttıkça “gelmez” dediklerim bile gelir olmuştu.
- Yani teknik olarak yapılanlar dışında ilk önce köye kazandırılan insan ilişkilerinin düzenlenmesi, iletişimin artması ve kadın kimliğinde insanların daha barışçıl ve huzurlu düşünülebilmesini belirtmek istedim.
– Yine teknik olarak kazandırılanları söylemek gerekirse süt toplama merkezini oluşturmuş olmam ilk sırada gelir. Bu süt toplama merkezini soğuk hava deposu ile birlikte kurmuştuk. Ama oluşturmak hiç de kolay olmamıştı, çok emek vererek tabiri caizse savaşarak kurmuştum. Başkaları karşı çıktı, yerini hibe aldık (Harun Yanık’tan almıştık, Allah razı olsun). Ve biz burada günlük 800 litre süt toplama kapasitesine erişmiştik. Bu kapasite için sadece bizim köy değil çevremizdeki 6 köyün sütlerini toplayarak yapıyorduk. Ama sonra nedense karşı çıkanların da iş karıştırmasıyla “süt yok” denerek kapatıldı burası. Yani yaptığımız güzellikler de sonradan yok olmaya başladı. Ayrıca çeşitli sondajlar yaptık ve su probleminin yaşanmaması için çabaladık. Köyümüzdeki camilere şadırvanlar yaptırdık, dere ve mera ıslahı çalışmalarını yaptık. Yani köyümüze ve çevremize bir çeşit tabiat getirmeye başladık ve getirdik de.
- Muhtarlıkla da gelen tecrübelerinizle birlikte tarımsal faaliyetlerinizde geleneksel çizgiden ayrılan yanlar oluştu mu? Ve yaptığınız ya da yapmak istediğiniz yenilikler, yeni ürün ve teknikler var mı?
– Var tabii ki. Hem de sadece benim kişisel gelişimim yanında tüm köylü için de böylesi müspet değişimlere neden olmuştum. Muhtar olunca köylüye verilen tarım ve hayvancılık konusundaki eğitimleri başlatıp geliştirdim. Ve bu bir rutine kavuşup devam ettikçe köylünün ilgisi çok artmıştı. Bağ bahçe ekim ve bakım işleri, ekim biçimi tüm köylülerce aldıkları eğitimler sayesinde oldukça düzene girmiş, modern teknikler kullanılmaya başlanmıştı. Aşı tekniklerini öğretmiştim; bağ budama, çevre düzeni gibi birçok olması gereken teknikleri öğretiyorduk. Köyün geleneksel üretimleri yanına yenilerini de eklemek istedim. Misal bizim köyümüzde asırlık bir ilköğretim okulu vardı. Taş bir bina idi ve ben burası âtıl olduğu için mantar üretimi için kullanmak istedim, ama okulu yıktılar bu hayalim gittiği gibi köyün de başka bir belleği yok oldu. Sonra köy meydanında yine çayır-harman alanı vardı. Muhtarlık zamanımda erikler, ayva, meyve fideleri dikmiştik ki hem çevre güzelliği hem de ürün artsın istemiştim. Sonra ise çeşitli nedenlerle bunlarda söküldü. Yani bir şekilde köyde güzellik ve üretim adına neye dokunduysak sonradan bunların izleri dahi yok olmaya başladı.
Ama hâlâ çok fazla şey yapmak istiyorum. Bunların içinde köyde üretilen ürünlerin başka bir aracı ya da mekân olmadan köyümüzde paraya dönüşebilecek bir projenin varlığıdır. Misal, geleneksel olarak üretim, tarlamız, bağ ve bahçemizden gelen fasulye, nohut, soğan, sarımsak gibi ürünlerimizi ana karayolu kenarındaki köyümüzün bu imkânından yararlanarak gelip geçenlere sunabilmek istiyorum. Yani yol kenarındaki ve oldukça güzel köyümüzün ürünlerini doğal/organik ve kaliteli bir üretim süreci sonunda yol üstü olan köyü cazibeli bir pazar haline getirmek isteğim. Muhtarlığım döneminde köylümüzü bu organik ya da en azından katkısız ürün yetiştirmeye teşvik etmiştim. Bu kalıcı oldu sayılır çünkü hâlâ arkadaşlarımız bu yönde üretim yapmaya çalışıyorlar.
Ayrıca yapmak isteyip, muhtarken çabaladığım ama yine muhtar olsam yapmak istediklerimden bir başkası da özellikle kadınların ekonomik bağımsızlıkları sağlamak adına olan çalışmalar. Kadınlarımızla birlikte çocuklarımızın eğitimi için projeler, üretimi bu yönde geliştirmek için çabalarla başta kadın olmak üzere her bir hanenin kendi ayakları üzerinde durmasını sağlamak isterdim.
- Birçok alandaki tecrübelerinizle birlikte bir de kadın bakış açınızı eklediğinizde çevrenizde ve Kastamonu’da kadının sosyal ve ekonomik gelişimi için yapılması gerekenlerin neler olduğunu düşünürsünüz?
– Bizim kadınlarımız hala daha erkek egemenliği altında. Kadın tek başına hareket edemez durumdadır. Misal ben hem muhtarlık yaşamı hem de sonrasında köyümüzden birkaç kadınla birlikte ortak hareket edebilmiş yani kadın dayanışmasının daha yoğun olduğu bir süreç içinde olsaydım başta bizim köy olmak üzere başka köylerin de durumunun olumlu yönde çok farklı olabileceğini söyleyebilirim. Daday’dan Eflani’ye kadar tanınan biri oldum. Sevgi ve saygı, ilgi gördüm. Ben de isterim ki özellikle kadınlar temelinde her birinin ayakları üzerinde durması ve saygı görmesi için ekonomik bağımsızlık, toplum hayatı gibi konularda daha fazla desteğe ihtiyaçları var.
Misal, erkekler gün boyu kahvehanelerdeler, kadın köyünü ve evini, aileyi yönetiyor, ama erkek eş eve geldiğinde kadının bu emeği karşısında saygı duymadığı gibi bir köleymiş gibi davranmaya devam ediyor. Birçok kadın bu pozisyonda ve bu benim canımı sıkıyor ve değişmesini istiyorum.
- Kırsal yaşamda kadının yükü fazla ancak ismi eksik midir? Eksik ise bu durumun gelişmesi için ne önerirsiniz?
Kesinlikle böyle. Kadının kesinlikle ve kesinlikle özgür olması gerek. Buradaki özgürlük erkeğinden bağımsız ya da ondan üstün biri olarak değil. Eşi ile birlikte bir özgürlükten bahsediyorum. Eşitlik, olması gerekendir.Bu yaşam temelinde saygı karşılıklı olmalı, iş ve hayat paylaşımı eşit olmalı ve tüm sömürülme noktaları yok edilmeli. Önce eşitlik, eşitlik için gerekli koşullar sağlanmalı ve herkesin kazançta, dertte, tasada, yapılacaklarda da eşit olması gerek.
- Ekleyecekleriniz var mı?
– Muhtarlık görevim bittiğinde sonraki seçimlerde yeniden aday olsam da seçilememiştim. Ancak köyüme ve kadınlara yönelik yapmak istediklerim olmasından ve çok büyük hayallerimden dolayı yeniden aday olacak ve bu sefer yeniden başarılı olacağım. Muhtarlık yaparken zorlandığım konuların başında ev ve çocukların idaresi durumu vardı. Ama şimdi çocuklarım büyüdüler ve daha serbestim ki kamusal alanda daha fazla hizmet verebilirim. Mesela ben muhtarlık yaptığım dönemde 2007 senesinde oğlum doğmuştu. Bundan dolayı çok tepki görmüştüm. Bir müteahhit bana “Muhtar doğurur mu?” diye tepki gösterince ben de “Siz hiç erkek muhtarın doğurduğunuzu gördünüz mü?” demiştim. Böyle bir cevabı beklemediğinden olsa gerek hemen özür dilemişti tabii. Şimdiki pozisyonumda daha olgun olduğumu, çevreyi daha iyi tanıdığımı ve tecrübe sahibi olarak bu görevi daha iyi yapabileceğimi düşünüyorum. İstediğim,başta kadınların ve bütün insanların özgür ve iradesinin bağımsız ve kuvvetli olmasını istiyorum. Kadınların seçme ve seçilme haklarının peşinde olmasını ve bu konuda mücadele edip tüm hizmetlere katılmasını istiyorum. Bakıyorum çoğu muhtarımız mühür cebinde geziyor, ama iş pratiğine gelince çok yerine gelmiyor diye değerlendiriyorum. Bu şekilde olmamalı. Benim için ise mühürle birlikte birçok işin yapılmış olmasından dolayı hâlâ takdir alıyor olmam da bunun göstergesi olsa gerek.
Teşekkür ederiz
MURAT KARASALİHOĞLU