Galatasaray ile oynadığımız maçın sonucunda gelen mağlubiyetin nedenlerini spor literatürünün ötesinde “cam tavan sendromu” ismi verilen haletiruhiyede aramak lazım…
GMG Kastamonusporlu teknik ekip ve futbolcular daha maça çıkarlarken, isteseler de “farklı mağlubiyet” harici bir sonuca ulaşamayacaklarına koşullanmışlar bir kere, kafada kaybetmişler maçı.
Galibiyeti çantada keklik gören ve kadro genişliği arşa değen kulüplerin başvurdukları “rotasyon” ile maça çıkmaktan tutun da, sahadaki tüm ekibin maç öncesi sergiledikleri jest ve mimiklerine, maç sonunda verdikleri röportajlara kadar…
Ders gibi bir “cam tavan sendromu” esaretinde olduklarını gösterdiler.
“Başarısızlık kabullenilerek” maça çıkıldığında…
Sonucun farklı olması olası değil.
“Öğrenilmiş çaresizlik”…
“Koşullanma”.
Aslına bakarsanız…
“Öğretilmiş çaresizlik”.
Kim akıl ettiyse, nasıl ortak akıl haline geldiyse, nasıl becerdilerse…
Tüm ekip “cam tavan sendromu” altındaydı.
“7” gollü mağlubiyetin müsebbibi “psikoloji”…
Hatta, toplumsal açıdan bakıldığında, “toplumsal psikoloji”.
Farklı yenilmeye gittik…
Farklı yenildik.
Not: Cam tavan sendromunun futboldaki izdüşümünü yaşadık önceki akşam…
Aynı sendromun envai alandaki yansımalarını siz deyin yarım, ben diyeyim en az bir asırdır yaşıyoruz.
Kah “makus kader” deyip geçiyoruz…
Kah faili “coğrafya” kılıyoruz.
Özgüven eksiğimizi, başarma potansiyelimizi yok saymayı, çaba göstermeyişimizi, girişim cesareti noksanımızı…
İrademiz dışındaki sebeplere bağlamayı gelenek haline getirdik.
“Karşınızdaki rakip Galatasaray olunca…” cümlesiyle başlayan yenilgiyi “gerekli” ve “masum” gösterme çabasının kaynağı da bu zaten…
GMG Kastamonuspor’un Galatasaray karşısında bol gollü mağlubiyetinin kaçınılmaz olduğunu ifade etmenin en kısa ve kabul ettirebilir yolu.
Demiryolu olmadığı için sanayi gelişmez, liman olmadığı için ihracat olmaz, arazi engebeli olduğu için tarım yapılmaz Kastamonu’da…
Gerisini siz getirin.
“Ölü toprağı” olarak adlandırılan ilimizin genel haletiruhiyesinin ardındaki etken de tamı tamına cam tavan sendromudur…
Başaramayacağına, üstesinden gelemeyeceğine, boyunu aştığına kanaat getirdiği için hayatın hemen her alanında “iddialı” bir tavır koymaktan kaçıyor Kastamonulu.
Koşullanmış olmayacağına…
Zinhar olmayacağına üstelik.
Bu “kafa” sağlıklı değil…
İli her geçen gün geriye götüren, bir vakit geldiğinde tümden şalterlerin ineceği, kepengin kapanacağı bir güzergahın yolcusu bu kafa.
Gencecik futbolculardan tutun da en kelli fellimize kadar bu nasıl bir “özgüven” yitimidir?…
Bu nasıl bir kaybetmeyi makul görmektir?
Psikologlar göreve…
Kırın şu cam tavanı.
MUSTAFA AFACAN