Kastamonu Devlet Hastanesi’nde (KDH) 21 yıl kesintisiz başhekimlik görevi yapan ve 2000 yılında emekli olduktan sonra İstanbul’da özel bir hastanede Tıbbi Hizmetler Direktörü olarak çalışmaya devam eden Op. Dr. Mikail Kaya ile 17 yıl sonra geldiği ilimizde eski dostların Gölköy’de verdiği iftar yemeğinde buluştuk. Hiç fazla uzatmadan sohbetimize başlayalım.
– Hocam, 17 yıl aradan sonra ilimize tekrara hoş geldiniz…
M.K: Hoş bulduk. Evet tam 17 yıl önce ayrıldığım Kastamonu’ya o günden sonra ilk kez geliyorum. Yükselen binalarıyla biraz gelişmiş değil değişmiş gördüm. 2000 yılında emekli olup çocuklarımın tahsili için İstanbul’a taşındık. Bu zamana kadar gelip gitmesem de, fiziken ayrılmış olsam da benim gönlüm her zaman burada… Kastamonulular sağ olsunlar, İstanbul’da her zaman yanıma gelip Kastamonu’yu bana yaşatıyorlar. Kastamonu beni boşuna başhekim yapmamış. Başhekim olarak bu güzel şehre sağlık hizmeti verebildiysem ne mutlu.
– Kastamonulular size Kastamonu’yu nasıl yaşatıyor?
M.K: İstanbul Sultanbeyli’de özel bir hastaneden gelen teklif üzerine Kastamonu’dan aldığım başhekimlik görevini aynı performansla halen çalışarak sürdürüyorum. Kastamonulular beni İstanbul’da da hiç yalnız bırakmayıp sürekli yanıma gelip gittikçe bana güç verip yaşatmış oluyor.
– Kastamonulular sevdi mi tam sever mi demek istiyorsunuz?
M.K: Tam seviyor. Sevmeyince de hiç sevmiyor. Kastamonu’da verdikleri desteği, İstanbul’da yaptığım başhekimlik görevinde de vermeye devam ediyorlar. Anlıyorum ki bana boşu boşuna Kastamonu’da başhekimlik yaptırmamışlar. Özel sektörde de aynı görevi bana bahşettiler. Kastamonuluların özeldeki çalışmalarımızda da çok büyük bir rolü var.
– Nasıl bir rol?
M.K: Diyorum ya, buradan fiziken ayrılsam da İstanbul’da kesintisiz Kastamonululuğum devam ediyor. 14 bin hekimin olduğu koca İstanbul’da 17 yıldır, Kastamonu’nun başhekimi olarak aynı görevi özelde de sürdürmem çok anlamlıdır. Çünkü hekimliğimizde bizi tercih eden Kastamonulular verdikleri güçle, destekle camianın içinde benim dokunulmazlığımı sağladılar. Bir gün bile beni yalnız bırakmadılar.
– Kastamonu’da görev yaptığınız yıllarınıza dönersek neler söylemek istersiniz?
M.K: Söylenecek çok şey var. Ben 1980’de Kastamonu Devlet Hastanesinde göreve başladığımda full time çalışma vardı. Hastanede o zaman yalnızca 6 doktor görev yapıyordu. Hastane çok kötü ve mağdur bir durumdaydı. Biz hastanenin yeniden yapılanması için çok çaba sarfettik. Türkiye’de devlet hastaneleri arasında bakanlıktan hiç para talep etmeden ilk kez tomografi cihazını kendi parasıyla alan hastane biz olduk.
– Yıllık poliklinik sayısı kaçtı?
M.K: Ben başhekimlik görevine başladığımda söylediğim gibi hastanede 6 doktor vardı. Hastanenin yıllık poliklinik sayısı 24 bindi. 2000 yılında emekli olduğumda 55 doktor ve 240 bin poliklinik sayısıyla bıraktım. O dönemin kayıtlarına baktığımızda 40 bin hastanın da değişik illerden Kastamonu’ya geldiğini söylemek isterim. Nüfusunun az olmasına rağmen poliklinik sayısını yüzde on bin arttırdık. İleri merkezlere, imkanlar ölçüsünde hasta sevkini azaltıp çarkı tersine çevirdik. Dışarıdan hasta kabul etmeye başladık. Tabi bu çarkın geri dönmesiyle oteller, lokantalar, esnaflar para kazanmaya başladılar. 10 eczane varken, eczane sayısı bir anda 25’e çıktı. Tıbbi medikal şirketleri kuruldu. Bizim yaptığımız çalışmalar şehirde iş alanlarının açılmasına vesile oldu. Toplumla barışık sosyal çalışmalar içinde bulunduk. Atatürk anıtından guatr sorunlarına, sağlık ve spordan, Şerife Bacı Anıtı’nın yapılmasına, Evliyalar Haftası faaliyetlerine kadar bir çok sosyal sorumluluk içeren projeleri hayata geçirdik.
– Verimli çalışmalar yaptık diyorsunuz?
M.K: Evet… Az önce de belirttim, çok uyumlu ve verimli bir çalışma hayatımız oldu. Kastamonu insanı her şeyi hak eden, insana saygılı, Anadolu’da Türk kültürünü yaşatan bir kimliğe sahiptir. Kastamonu kadim bir şehirdir.. Gerek Osmanlı döneminde, gerekse Cumhuriyet döneminde devletin temel kültürünü teşkil eden, Türk kültürünün DNA’sı Kastamonu’dur. Bunu neden söylüyorum. Mesela Çanakkale harbine gidip de geri dönmeyen, İstiklal Harbinde işgal görmemesine rağmen, en çok şehit veren ilk üç şehrin içerisinde olması, her dönemde fedakarlığını ortaya koyduğunu tarih sayfalarında okuduğumuzda yakından görüyoruz.
Tekrar sağlık konusuna dönersek… Sizin döneminizde çevre illere göre burada sağlıkta nasıl bir gelişme sağlandı?
M.K: Çevre iller de sağlıkta çok iyi bir gelişme sağlayamadı. Biz ise istikrarlı gelişmeler sağladık. Çok iyi işler başardık. Yakaladığımız başarılarda hiç kuşkusuz Münif İslamoğlu’nun Bakan olması bizim çalışmalarımıza hız verdi. 21 yıl 3 ay görev yaptım. 20 yılı başhekimlik. Görevde kalmak için de benim hiç bir çabam olmamıştır. Dönemin bütün politikacıları bir çabamın olmadığını yakından bilir. Ben sadece aldığımız görevlerin hakkını vermeye çalıştım. Kastamonuludan çok Kastamonulu oldum.
– Bir de merak ettiğim doktor hasta arasında fıkra gibi geçen konuşmalar olur. Var mı sizin de hasta arasında yaşadığınız bir hikâye?
M.K: Tabii çok var. İlk aklıma geleni anlatayım. Akkayalı Abdullah amca bana şehzadelik unvanı verdi. Hikaye şöyle; Akkayalı 75 yaşındaki Abdullah amcayı yaşadığı köyünde at tepmiş. Doktor arkadaşlar, muayene edip filmini çektirmişler, iki hap vermişler. Hastanede tüm yataklar dolu olunca, hastaneye de yatırmamışlar. Abdullah amca akşamın bir vakti köye nasıl dönsün? “Madem siz beni hastaneye yatırmıyorsunuz, o zaman ben de başhekimle görüşeceğim” diye tutturmuş. Gelmiş başhekimliğin kapısına, kapıcı Hüseyin’e “ben başhekimi göreceğim” demiş. Hüseyin de baş edemeyince gelip “başhekim bey gapıda yaşlı bir amca var git deyon gitmeya. İllaki başhekimi göreceyin deya. N’edelim şindi?” diye sordu. Gelsin o zaman dedim. Abdullah amca makamdan içeri girip “Gözel beyim, şehzadem, ben Akkayalı’yım köyde beni at depti her yerim ağrıya, nefes alamayon, hesdeneye de dokturla yatumaya beni, ben şindi nereye gideceyin” deyince. “Otur bakayım amca” deyip hemen bir çay ısmarladım. Ben seni yatırıyorum o zaman dedim. Servise telefon açtım. Hemşireye boş yatak sordum. Serviste bir tek özel oda boş dedi. Abdullah amcayı boş olan özel odaya yatırdım. Bir hafta şehzadesi olarak ona baktım. Ağrıları geçtikten sonra taburcu ettim. Bana şehzade unvanını veren Akkayalı Abdullah amca her sene gelip bana uğrar “gözel beyim şehzadem” ben geldim derdi. Bu tabi üç beş sene devam etti. Padişah, Cem Sultanı buraya şehzade olarak göndermiş. Abdullah amcanın da beni Kastamonu’dan İstanbul’a şehzade unvanı vererek gönderdiğini İstanbul’da yanıma gelip giden dostlarıma gülümseyerek anlatıyorum.
– Peki o zaman sohbetimizi sonlandırırken şehzademizin Kastamonu için son söylemek istedikleri nelerdir?
M.K: Kastamonu benim gönlümde anılar biriktirdiğim eşsiz ve yaşanabilir güzel bir şehir. Önerim ise, Kastamonu insanı güçlerini birleştirip devamlı ileriye doğru hamleler yapmalı. Yavaş kalıp, erken hamle yapamazlarsa, başkaları yükseklerden gelip bu zenginliklerin üzerine konabilir. Sonra bu gelenler işleri ellerine almaya başlayınca bu sefer de siz kızmaya başlarsınız. 17 yıl sonra ilk kez gelip gördüğümde halen çok yavaş gelişen bir şehir gibi. 1990’lı yıllarda dönemin Valisi İsmail Günindi ile hava alanının yapılması çalışmalarında bulundum. Biraz yılan hikayesine dönen havalimanı ve Ilgaz Tüneli’nin yapılıp açılması ilin ulaşım bahanesini de ortadan kaldırmış. En güzel dağları, 170 kilometre sahil şeridi, kış sporlarının merkezi dört mevsimin yaşandığı aldığı teşviklerle epeyce bir şeylerin yapıldığını da görmek güzel. Penbe Han’a uğradım, dostlarla oturduk. Temiz havasını, beslenme şekillerinden benim de çok sevdiğim ev usulü etli ekmek, kebabı, pastırması, pastırmalı ekmeğini insan özlüyor. Tabip Odasında arkadaşlarla oturduğumuz o eski günleri özlüyorum. Basınla çok çalıştık. Karşılıklı olarak ben elimden gelen becerimi, bilgilerimi basınla çok paylaştım. Türk Basın Birliği 1983 yılında beni yılın seçkin hemşerisi seçmekle taçlandırdı. Kastamonu benim gönlümde bana her zaman güç veren özel bir şehir olarak yaşayacak.
Kastamonusporun unutulmaz kalecisi ve takım kaptanı Yüksel Onural’ın ilimizde eski dostlar adına verdiği iftar davetinin onur konuğu olan, KDH’nin efsane başhekimi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mikail Kaya, 17 yıl sonra geldiği ilimizde yıllar öncesinden kalan anılarını Gölköy Yaşam Resort Otel’in havuzlu bahçesinde bu duygu ve düşünceleriyle paylaştı. Mutlu kalın…..