Güzel Türkçemiz, dünyanın en eski dillerinden biri. Sözcüklerin yetmediği yerde deyimler devreye giriyor. Dilimizde öyle güzel deyimler var ki, uzun anlatımlara gerek yok, birinisöyleyip sonuca gidiyoruz. Yazının başlığında ip olunca, iple ilgili hangi deyimler var diye aradım.
İpten dönmek, ipe un sermek, ipliğini pazara çıkarmak, pamuk ipliği ile bağlı olmak, ipsiz, ipini çekmek, ipe sapa gelmez, ipiyle kuyuya inilmez, ip inceldiği yerden kopsun, ipin ucu bilmem kimin elinde, ipi elde tutmak gibi. Genellikle olumsuzluk ifadesi olarak kullanılıyor ip.
Bir işe başlarken mutlaka plan yapılır, ince ayrıntılar belirlenir. Başarı için iyi niyet yetmez, uygulama safhası da çok önemlidir. Öyle bir an gelir ki, işler karışır, içinden çıkılmaz bir hal alır. O zaman kullanacağımız deyim, “ipin ucu kaçtı” olur. Bu safhadan sonrası felâkettir.
Korona salgını konusunda, Mart ayından bugünedeğin yapılan çalışmalara bakıyorum; ipin ucu kaçmış. İlk başlarda, Sağlık Bakanının açıklamaları çok dikkatle dinleniyordu.Görüyorum ki şimdi işler iyice tavsamış.Niçin böyle oldu, başladığımız işi neden düzgün götüremedik?Herkes kendine göre bu sorulara çeşitli cevap verilebilir.
Mart ayında sağlıkkonusu önceliğimiz iken, Nisandan itibaren ekonomi öne geçti. Bunu çok normal karşıladık. Çünkü günlük kazancı ile evine ekmek götüren binlerce insan var. Onları da düşünmek zorundayız. Her şeye rağmen ekonominin çarkı dönmelidir.
Yasaklarla bir yere varmak mümkün değil. Her gün ortalama kırk, elli bin kişiye test yapılıyor, arkasından standart bir açıklama geliyor. Test diyorsunuz; nerede, kimlere yapıldı, hiçbir açıklama yok. İstanbul’da yapılan bir test, Kars’ı ne kadar ilgilendirir? Hangi illerde, hangi hastanelerde kaç yatıyor bilmiyoruz.Yine ölen vatandaşlarımız hangi şehirlerde kalıyordu? Bunlar sanki devlet sırrı. Hani şeffaflık vardı?
Salgın başlayalı televizyonlar, tıp fakültelerinin amfisi gibi oldu. Halkın anlamayacağı bilgiler kafalara yüklenmeye çalışıldı. Bilim Kurulu üyeleri fakültede ders anlatır gibi virüsü tanıttılar. Kurulun aldığı kararlarla ilgili açıklamalar, ya kurul sözcüsü veya Bakanlık sözcüsü tarafından yapılmalıydı. Her kafadan bir ses çıktı, bazan da çelişkiler oluştu. Örnek mi istiyorsunuz; önce maskeye gerek yok dediler, sonra maske mecburi kılındı. Böyle ciddi bir konuda tutarsızlık olur mu?
Neticede maske, mesafe ve el yıkama noktasına geldik. Temizlik zaten tartışmalıydı. Salgın olayı, belki el yıkamaya biraz etki etmiş olabilir. Kamu kurumlarının lavabolarına bakın, kaç tanesinde sabun var? Hele sıvı sabun dedikleri şeye el sürmemek lazım, ne zaman elimi yıkasam alerji yapıyor. Geriye maske ve mesafe kalıyor. Maske de gülünç hâle geldi; kimisi koluna, kimisi çenesine takıyor. Mesafeye de gerek yok, biz zaten samimi insanlarız!
Salgının kaynağı İstanbul’da sorun çözülmemişken, insanları Anadolu’ya saldık. Şu an bütün şehirlerde virüs dolaşıyor. Her zamanki hayat devam ediyor. Ortalıkta olağanüstü bir durum yok. Her yer açık; düğün, nişan, taziye, piknik plajlarserbest. Düğün yerine nikâh yapsın gençler. Düğün olmazsa evlilik gayrımeşru mu kabul ediliyor? Taziye olmazsa mevtayı cennete mi sokmuyorlar? Bunca yayına rağmen toplum bu işin ciddiyetini hiç anlamadı. Bir avuç eğitimli insan mücadele edip duruyor. Kimisi kaderci; kimisi laubali, bana bir şey olmaz diyor. Böyle hayatî bir konuda kuralı koyarsın, yaptırımı datavizsiz uygularsın.
Okullar, camiler, kahvehaneler, lokaller kapatıldı. 20 yaş altı ve 65 yaş üstü insanlar evlere hapsedildi. Beş aydır salgın önlenemediği gibi, tam aksinebugün yükselişe geçti. Dünyaya örnek gösterilen mücadeleye ne oldu? Demek ki yanlış yapıldı veya uygulamada gerekli hassasiyet gösterilmedi.
Plajlar insan kaynıyor. Sosyal mesafe diye bir şey kalmamış. Maskesiz adam, minibüse binmek için şoförle kavga ediyor. Ada vapurları, normal zamandan çok daha kalabalık. Piknik alanları dolu, insanlar mangal sevdasında.
Kolluk güçlerinin sokakta bir etkisi yok. Kütüphaneden çıkınca Uzun Sokak’tan geçiyorum; insanlar toplanmış, ortada bir masa, elde sigara, mesafe hak getire, maske de çeneye tutturulmuş. Bunları kolluk güçleri görmüyor mu? Biz, başkalarının hatasının bedelini ödemek zorunda mıyız?
Okulların açılması yaklaşıyor. Ne olacağı belli değil; yuvarlak laflarla geçiştiriliyor. Bu şartlarda okullar açılmaz. Hangi veli çocuğunu riske atar? Üstelik o çocuk, iyi bir taşıyıcı olduğu için eve de virüs getirecek.On sekiz milyon dolayında öğrenci var. Bunların anne ve babalarını da sayarsak 60 milyondan ses verir; nüfusun dörtte üçü.
Dünyada ve Türkiye’de hiçbir şey yokmuş gibi düğünümüzü, nişanımızı, taziyemizi, pikniğimizi yapalım, mangalımızı yakalım, kurbanımızı keselim, keyfimize bakalım!
Sonuç nereye gider? Kâhin olmaya gerek yok; ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.Kırk yıl kıran(salgın) olmuş, eceli gelen ölmüş. Şaka bir yana durum çok vahim; dua edelim, Allah hepimiz korun.
MUSTAFA ESKİ