Mustafa Bardakçı: “Bu işi elli küsur yıldır yapıyorum, benden sonrakiler de bir elli yıl götürür ve sonunda derler ki, Bardakçı Ailesi bir asırdır piyano tamir eder. Amacım budur.”
Kurulduğu Fatih-Balat-Fener bölgesi dışında her yerden müşterisi olan bir “piyano dükkânı” düşünün. Mustafa Bardakçı’nın 1974’te kurduğu “Bardakçı Kardeşler Piyano” dükkânının bölgedeki varlığı önceleri yadırganmış. Balat ve Fener’de yoğun olarak yaşayan gayrimüslimlerden birinin dükkânı sanan var. Çünkü bu işin ehilleri o zamanlar İtalyan, Rum, Yahudi aileler; Alfonso, Roseo, Stevro, Fasulyacan gibi ustaları var. Otuz küsur yıl önceden, yani her evde bir piyanonun olduğu dönemden kalan ve şimdilerde sinek avlayan bir müessese olduğunu zannedenler de yok değil… Ancak işin doğrusu bambaşka. Zaten bu işin ustası bugün çok az ve ustanın dükkânının nerede olduğu da hiç önemli değil.
Aklınıza tamir işinin yanı sıra sadece gıcır gıcır piyanolar satan, yedek parçalar tedarik eden, gerektiğinde bakım hizmeti veren bir çalgı aleti mağazası gelmesin sakın. Mustafa Bardakçı’nın kurduğu günden beri başında olduğu, yani işin ustasının bir dükkân üzerinden geliştirdiği müdavimlik ve piyano sevdası müessesesi burası. Mustafa Bardakçı’nın esas ustalığı piyano tamirinde ama ona da sadece tamir demek haksızlık olur. Bu işin ustalığı zanaatkârlığın sanatkârlığa en yakın yerinde konumlanıyor.
1967 yılında henüz on yedi yaşındayken bu işe başlama hikâyesi ilginç Mustafa Bardakçı’nın. Kastamonu’nun İnebolu Kayran Köyü’nden gelip bir soğuk demirci, bir tornacı, bir tesviyeci, bir mobilyacı hemen her köşe başında varken o dönemin İstanbul’unda ticari riski olan piyano tamir işine nasıl bulaştı dersiniz? Teyzesi piyano tamircisi Necati Özgül ile evlenince yanına çırak olarak giriyor, kalfalık döneminden sonra işini çok sevip yedi yılda usta oluyor ve kendi yerini açıyor kardeşleriyle birlikte.
Bugün yeni ya da antika denecek kadar eski, kuyruklu ya da duvar tipi, hemen her piyano için tamir/restorasyon dışında regülaj, akort, ekspertiz, kiralama, taşıma gibi uzmanlık ve hassasiyet gerektiren hizmetler veriyor. Mesela akort hakkında diyor ki: “Doğru akort için işinin ehli ve deneyimli bir akordör (akortçu) şarttır zira piyano akordu zor zanaattır. Hele kuyruklu piyano söz konusuysa, yüzlerce çivi ve tel için gerekli mekanik bilgisine hâkim olmak ancak ustasının elinden gelir. Piyanonun türü, yaşı, boyutuna göre uygun araç ve yaklaşımı usta belirler. İyi bir kulak ve son teknoloji cihazlar doğru bir akort için yeterli olabilir ancak ‘iyi’ bir akort için asla değildir. Sözgelimi elektronik frekanslar yardımıyla yapılmış ve kusursuz görünen bir akortla bile piyano, içinde bulunduğu mekâna göre farklı tınlayabilir. Sesler ayrı ayrı oturmuştur ancak bir bütün arz etmeyip entonasyon bozuklukları oluşabilir.”
Peki, bu regülaj, neyin nesi dersiniz? “Piyano klavyesi ve mekanizmasının uyum içine getirilmesi olarak özetlenebilir. Akortsuz bir piyanoyu bir şekilde çalabilirsiniz ancak regülajı yapılmamış bir piyano çalınamaz. Piyanist kişi klavyeye parmak uçlarıyla dokunduğunda kendi tekniğini uygulayamayıp nüans oluşturamadığında mükemmel yapılmış bir akordun da kıymeti kalmaz zaten. Bu nedenle piyano tuşlarının ucundan çekiçlerin tellere vuruşuna kadar on iki değişik ayar vardır…”
Piyano tamir ustalığının tutku ve deneyim isteyen bir iş olduğu kesin. Bardakçı’nın görüşü bu konuda gayet net: “Piyano tamiri yapabilmek için bilgi yetmez ne yazık ki; bir piyano restorasyon ustasının yanında pratik yapmanız gerekir. Piyano mekaniği yedi bin civarı parçadan oluşur ve karmaşıktır. İçinde ahşap, yay, metal, deri, keçe gibi birbirine bağlı özel bileşenler vardır. Zamanla dış etkenler ve performans kaynaklı ses kayıpları olur. Biz ilk günkü özelliğini yitirmiş parçaları garantili olarak yenileriz. Cila ve boya işlemi sanıldığı kadar basit bir işlem değildir. En iyi yöntem büyük ustalık gerektiren; çoğunlukla eski Alman piyanolarda kullanılmış ve bugün zorluğundan ötürü tercih edilmeyen Gomalak cila uygulamasıdır. Ustalık gerektiren ve uygulaması on gün süren Gomalak cilada doğal boya ve cila kullanıldığı için piyano soluk alır, tınısı çok iyi çıkar. Sentetik maddelerle yapılan cila işleminde ise piyanonuzun mobilyası tıknefes olur, ömrü kısalır ve akustiği olumsuz etkilenir.”
Diyelim ki aileden kalma bir piyanonuz var ve hakkıyla elden çıkarmak ya da eski ve kıymetli bir piyano sahibi olmak istiyorsunuz. Önce Mustafa Bey’e sormanızı tavsiye ederim. Alıcıysanız ne kadarlık bir hasar maliyeti ile karşı karşıya olduğunuzu, satıcıysanız da elinizdeki yadigârın gerçek değerini öğrenebilmek için bir ekspertiz hizmetine ihtiyacınız var demektir. Satın alıyorsanız işiniz para vermekle de bitmeyecektir. Piyano büyük hassasiyetle nakledilmesi gereken bir enstrümandır. Lojistik firmaları piyano taşımacılığı yaptıklarını iddia etseler de çoğunluğu nasıl bir teknikle taşıyacaklarını bilmezler Mustafa Bardakçı’ya göre. “Biz piyano naklederken her saniye başında dururuz” diyor ve ekliyor: “Küçük bir çiziğe sebep olunmasını dahi engellemek gerekir.”
Mustafa Bardakçı’nın firması ihtiyaç dâhilinde otellere, kiliselere uzun süreli olarak piyano kiralaması yapıyor; duruma göre TV dizilerine, sinema filmlerine, müzik videolarına ve hatta konserlere güzel piyanolarını kiralıyor. Söylediğine göre bu tip kiralama işlerine de ilgi büyük.
Bugün çocukları ve torunlarıyla bir aile firması olarak devam eden işinden piyano çalmayı layıkıyla öğrenmeye vakti kalmamış. “İlk günlerde de bugün için de bir piyano sahibi olmak büyük bir lüks diyemeyiz ancak piyanoyu layıkıyla çalabilmek için gösterilmesi gereken çaba, alınacak dersler epey pahalı” diyor. Gençliğinde çıraklık maaşıyla memleketindeki ana babasına yardım eden, ustalaştıktan sonra da başını kaşıyamayan Mustafa Bardakçı bu işin ustası olarak markalaşmaktan çok mutlu. “Eğer piyano aşkım olmasaydı Fazıl Say, Anjelika Akbar, İdil Biret, Kerem Görsev, Melih Kibar, Metin Ülkü gibi sanatçıları; İnal Batu, Sinan Çetin, Mustafa Altıoklar gibi değerli kişileri sadece gazetelerde görebilirdim” diyor.
Say gibi bir dehanın piyanosundan ne beklediği sorulduğunda “Piyanosunun performansı her zaman yüksek olmalı” diyor. “Hem bir konser piyanosu hem de orijinalliği bozulmamış bir piyano gerekir ona. Kendisini bir ralliciye benzetebiliriz. Nasıl ki bir rallici her arabayı kullanamaz, aynen öyle” diye devam ediyor ve ekliyor: “Onun piyanoları sürekli tamir edilemez, aksaklık olunca tamamen değiştirmek gerekebilir. Akort onun için çok önemlidir…”
Restore ettiği piyanolardan ikisinin önemi büyük Mustafa Usta için. Dolmabahçe Sarayı’nda bulunan 1873 yapımı Sultan Abdülmecit’e ait piyano, tarihî ve manevi kıymeti biçilemeyen piyanolardan. Dükkâna beş imzayla ve polis eşliğinde gelmiş, tamiri iki ay kadar sürmüş ve eski haline sadık kalınarak tek yeni parça eklenmeden restore edilmiş. Mustafa Usta bunun üzerine teşekkür belgesi almış. Anılarındaki bir diğer önemli piyano da T.C. Cumhurbaşkanlığı’na ait, Atatürk’ün 1928’de Berlin’den bizzat aldırdığı tam kuyruk konser piyanosu. Onun restorasyonundan sonra da TBMM Millî Saraylar Daire Başkanlığı kanalıyla teşekkür edilmiş kendisine.
Mustafa Bardakçı, “Hayat bir talih ve seçim meselesidir” diyor. “Mesela torna-tesviyeci olsam daha geçerli bir meslek sahibi mi olmuş olurdum? Böyle sorular elbette aklıma geldi. Ama gördüm ki bir işi başarılı kılmanın tek bir yolu var: Ahlaklı, dürüst olmak ve yaptığın işi gönülle sevmek. İşinizi severek yaparsanız iyi yaparsınız. İyi yaparsanız da işiniz hiç bitmez.”
Enstrümanı çalmak dışında piyanoya dair her şey Mustafa Bardakçı’dan soruluyor. Bu onun için bir yaşam biçimi. Haliyle seveni, soranı, müdavimi çok. “Bu işi elli küsur yıldır yapıyorum, benden sonrakiler de bir elli yıl götürür ve sonunda derler ki, Bardakçı Ailesi bir asırdır piyano tamir eder. Amacım budur” diyor.
İST Dergi, Yazı: Tolga Akyıldız, Fotoğraf: Koray Berkin