2017-2018 yıllarında Kastamonu gazetemizdeki köşemizde “İnebolu-Ankara İstiklal Yolu’nda Yürüyenler” başlığı altında 32 köşe yazısı yayımlamış, bu yazılarda şu şahsiyetleri ele almıştık: Nafi Âtuf Kansu, Nâzım Hikmet, Vâlâ Nureddin, Milis Yb. Topal Osman Ağa, Müfide Ferit Tek, Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin Yurdakul, Prof.Dr. Yusuf Akçura, Aka Gündüz, Ruşen Eşref Ünaydın, İsmail Habib Sevük, Dr. Ahmet Emin Yalman, Mehmet Âkif Ersoy, Tümg. İ. Refet Bele, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Korg. Kâzım Karabekir, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Tümg. Mürsel Bakü, Org. Cevat Çobanlı, Tümg. Muhittin Akyüz, Korg. Ali Fuat Cebesoy, Org. Yakup Şevki Sübaşı, Korg. Nurettin Bey, Alb. H. Rauf Orbay, Celal Nuri İleri, Tümg. Hüseyin H. Erkilet, Dr. Rıza Nur, Tunalı Hilmi Bey, Enver Behnan Şapolyo, Dr. Eşref Edip Fergan, Bekir Sami Kunduh, Mustafa Necati Uğural. Tabii, Millî Mücadele yıllarında İnebolu’dan Ankara’ya ulaşan yerli ve yabancı şair, yazar, gazeteci, devlet adamı, komutan ve diğer görevliler bunlardan ibaret değil. İnebolu’ya getirilip salıverilen Malta sürgünleri, yabancı heyet mensupları, işgal kuvvetleri temsilcisi subaylar, görevliler de var. Tarih ve edebiyat araştırmalarıyla tanıdığımız değerli Kastamonu Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Eski, 1999 yılında, o günkü bilgilerine göre yazdığı bir makalede 60-70 isim saymış,haklarında özet bilgi vermiş,bizim yazı dizimizin hareket noktası bu makale olmuştu:
Dr. Mustafa Eski: “Mütareke Sonrası Kastamonu’ya Gelen Ünlü Kişiler”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, S 45, 1999, 1039-1088.
Çok yararlandığımız bu makalede, bazı isimlere rastlamamamız normal. Bir insan, bir makale için beş yılını harcayıp bütün kaynakları tarayamaz. Nâzım Hikmet ve Vâlâ Nureddin’i o yılların siyasi havası dolayısıyla da atlamış olabilir. Bu yazımızda makaleye bir ek daha yapmış olacağız. Dr. Erol Mütercimler’in yeni okuma fırsatını bulduğumuz Bu Vatan Böyle Kurtuldu (İstanbul 2005, 725 s. Alfa Yayıncılık) kitabı sayesinde. Kitabın; “İnebolu ve Kastamonu Dolaylarında Lojistik Destek Hareketleri” başlıklı III. Bölüm, 2 numaralı altbaşlığında bir alt bölüm daha bulunuyor: “İnebolu’dan Anadolu’ya Dağılan Kadınlar” (s.248-259). Bu alt bölümde şu cümleler dikkatimizi çekiyor: “Hem Gülcemal Vapuru hem de İnebolu Limanı yalnızca silah ve cephanenin taşınıp indirildiği bir yer değildir; bunun dışında da pek çok yolcuya kucak açmıştır, çok önemli işlev görmüştür. Bu yolcular her zaman erkekler olmamış, zaman zaman kadın konukları da ağırlamıştır. Kurtuluş Savaşı’nın kahraman kadınlarından Fikriye Hanım ile Gazi Mustafa Kemal’in adını koyduğu Kara Fatma (Fatma Seher) bunlardan yalnızca ikisidir.” Bu yazımızda Kastamonu’ya geldiği kesin olan Fikriye Hanım, gelecek yazımızda da şüpheli bulduğumuz Kara Fatma konusunu ele alacağız.
Atatürk’ü gizli, ümitsiz bir aşkla seven, Millî Mücadele yıllarında Ankara Tren İstasyonu’ndaki Direksiyon Binası ve Çankaya Köşkü’nde BekirÇavuş’la birlikte Ata’nın yemek, çamaşır, ütü, temizlik hizmetlerini yerine getiren Fikriye Hanım, 1897 yılında Mora’da doğmuştu. Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın, kocası Ali Rıza Efendi ölünce evlendiği tüccar Ragıp Bey’in kardeşi Alb. Ali Memduh Hüsamettin Bey’in kızıydı. Albay baba, kızını okutmuş, özel dersler aldırarak yetiştirmiş, piyano çalmayı da öğrenmesini sağlamıştı. Yüzbaşı Mustafa Kemal, Selanik’e annesini görmeye gittiğinde Fikriye’yi de görmüş, tanımıştı. Uzunca boylu, esmer, zayıf ve zarif bir kızdı. Balkan Savaşları sırasında Selanik elden çıkınca Zübeyde Hanım ve ailesi İstanbul Beşiktaş Akaretler’de bir eve yerleşmişlerdi. Kızı Makbule ve yeğeni Fikriye kendisine hizmet ediyorlardı. Yaşlı ve hastaydı. Makbule ve Fikriye arasında sık sık kavga, tartışma çıkıyordu. I. Dünya Savaşı yıllarında Fikriye Hanım zengin bir Mısırlıyla evlenip Kahire’ye gelin gitti. Ancak, Kahire’deki harem hayatını beğenmedi. Boşanıp İstanbul’a Zübeyde Hanım’ın yanına döndü. Savaş sona ermiş Mondros Mütarekesi imzalanmıştı (30 Ekim 1918). Mustafa Kemal Paşa, İstanbul Şişli’deki bugün müze olan eve yerleştiğinde (1919), Fikriye Hanım, bu evin temizliği ve ihtiyaçlarıyla da ilgilendi.
Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkıp Erzurum ve Sivas Kongrelerinde Millî Mücadele’nin yol haritasını çizip Ankara’ya gelince (27 Aralık 1919), önce Ziraat Mektebinde sonra da Tren İstasyonu’ndaki Direksiyon (Yönetim) binasında yatıp kalkmaya başladı. Sivas Kongresi’nden (4-12 Eylül 1919) itibaren Bekir Çavuş hizmetindeydi. Selanik’ten tanıdığı Evranoszade Muhsin Bey’in damadı Mithat Bey tren garındaki binaya Paşa’yı ziyarete geldiğinde mekânı ve verilen hizmeti beğenmedi. Buraya bir kadın elinin değmesi gerekiyordu. Paşa’ya durumu nazikçe açtı ve Fikriye Hanım’ı Ankara’ya getirmesini tavsiye etti. Paşa’nın kabulü üzerinde Mithat Bey, İstanbul’a giderek Fikriye Hanım’la Kırım Vapuruna bindi. Tahminen 1 Kasım 1920 tarihinde İnebolu’ya ulaştılar. Fikriye Hanım’la ilgili kitap ve makalelerden okuduğumuza göre, Kastamonu’ya geldiklerinde Posta Başmüdürünün evinde konuk edildiler. Vali, Kastamonu’ya geliş ve ayrılışını Ankara’ya bildirdi.
Fikriye Hanım, Ankara’da gerek İstasyondaki binada gerekse Çankaya Köşkü’nde M. Kemal Paşa’nın çevresinin ve Ankaralıların sevgi ve saygısını kazandı. Peçesiz yüzü, giyim kuşamı ve zerafetiyle ilgi odağı oldu. Ata’nın annesi Zübeyde Hanım ve kızı Makbule onun Paşa’yla evlenmesini hiç istemiyorlardı. Zaten, Paşa’nın böyle bir niyeti de yoktu. Ankara’nın soğuk havası ve İstiklal Savaşı yıllarının artan iş yoğunluğu sebebiyle Fikriye Hanım’ın sağlığı bozulmaya başladı. O yıllarda, ince hastalık denilen verem çok yaygındı. Vereme yakalanmıştı. Büyük Zafer sonrası Gazi Mustafa Kemal Paşa İzmir’e girince Uşşakizade Latife Hanım’la tanıştı. Latife Hanım, çok iyi eğitim görmüştü, Paşa’ya âşık oldu. Onun da kendisine bağlanmasını sağladı. Hasta Fikriye Hanım, Paşa’yı gizli bir aşkla seviyordu. Gazetelerde Gazi ile Latife Hanım’ın samimi fotoğraflarını görünce hastalığı daha da ilerledi. Paşa, Latife Hanım’la evlilik kararı alınca Fikriye Hanım’ı tedavi olması için Münih’e bir sanatoryuma gönderdi. Sanatoryumdan Gazi’ye her hafta mektup yazan Fikriye Hanım, mektuplarına cevap alamadı. Gazi ve Latife Hanım’ın yurt gezilerindeki fotoğrafları üzüntüsünü arttırdı. 1924 baharında tedavisini yarıda kesip İstanbul’a döndü. Ankara’ya gidip Gazi’yle görüşmek istiyordu. Davet bekledi. Gelmedi. Latife Hanım, onun Ankara’ya gelmesini istemiyordu. Ama Mayıs 1924 ayında geldi. Köşk’te Atatürk’e görüştü. Yemek yedi. Birkaç gece Köşk’te yattı. Gazi’ye Paris’ten aldığı smokin hediyesini verdi. Gazi, ona Erenköy’de bir ev tahsis edip her türlü ihtiyacının karşılanacağını bildirdi ama kabul etmeyip İstanbul’a döndü. 8-10 gün sonra tekrar Ankara’ya gelip Çankaya Köşkü’ne çıktı. Gazi’yle görüşmek istedi. Başyaver Rusuhi Bey, tesadüfen çantasında tabanca olduğunu görmüştü. Gazi, Köşk’te yaşamak isteyen Fikriye Hanım’ı kabul etmek istemedi. Latife Hanım’la aynı ortamda bulunmaları imkânsızdı.
Gazi’yle görüşme isteği geri çevrilen Fikriye Hanım, çok üzüldü. Şehre dönerken faytonda tabancasıyla intihar etti: 30 Mayıs 1924. Mezarı için üç rivayet vardır. Ancak, bugün ziyaret edilen bir mezarı yoktur.
Atatürk’ü karşılıksız bir aşkla seven Selanikli kadını saygıyla anıyoruz. Tabancayı Gazi’nin ve kendinin güvenliği için taşıyordu. O gün, Gazi’yi vurmak gibi bir düşüncesi asla yoktu… Hakkında çok sayıda kitap, roman yazılmıştır.
[Not: Bu yazıyı hazırlaren şu kitaplardan yararlanılmıştır: İsmet Bozdağ: Atatürk’ün Başyaveri Salih Bozok Anlatıyor: Latife ve Fikriye (İstanbul 2005); Erol Mütercimler: Bu Vatan Böyle Kurtuldu (İstanbul 2005); Hüseyin Movit: Atatürk’ün Gizli Aşkı Fikriye (İstanbul 2009)].
NAİL TAN