Çok değerli öğretmenlerim, yeni eğitim öğretim yılınız şimdiden hayırlı olsun. Hepinize yürekten kolaylıklar diliyorum.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi; “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.” İşte bu yüzden mesleğiniz dünyanın en kıymetli mesleği. Şimdi diyeceğime kimse kızmasın ama bence öğretmenlik meslekler sıralamasında doktorluktan bile önde geliyor. Sonuçta unutmamak lazım ki kimse doktor, mühendis doğmuyor. Onları da öğretmenler yetiştiriyor. Ayrıca zorluk açısından ise yine naçizane bana göre neredeyse madene inmek zorunda kalanların işleri ile aynı zorlukta…
Benim annem de kırk yıl sınıf öğretmenliği yaptı. Bir öğretmen çocuğu olarak bu mesleğin ne kadar zorlu olduğunu çok iyi biliyorum. Bana kalırsa öğretmenlik bir meslek olmanın ötesinde zaman içinde yaşam biçimi haline dönüşüyor. Herhangi bir işte çalıştığınızda mesainiz bittiğinde işi işte bırakıp evinize gidebilirsiniz. Ancak öğretmen olduğunuzda böyle bir şansınızın kalmadığını çok iyi biliyorum. Dersten sonra zorunlu toplantılar, veli görüşmeleri, okunacak sınav kağıtları, hazırlanacak sorular, günlük, haftalık yıllık programlar. Say say bitmez.
Hani size diyorlar ya o ne ala bir sürü tatil gününüz var diye emin olun bunu diyenlerin bir tanesi bile hayatının beş dakikasını herhangi bir sınıfta ders anlatarak geçirmemiştir. İşte bu yüzden siz kimsenin lafına bakmayın. İşiniz hem çok zor hem de çok kutsal…
Sevgili öğretmenlerimiz, pek çoğunuzun çok çok iyi bildiği bir şeyi affınıza sığınarak mesleğe yeni başlamış ya da başlayan öğretmen kardeşlerimle bir küçük bilgiyi ve anımı paylaşmak isterim. Genç dostlarım; işinizi zor yapan şey ne çalışma temposu ne fiziki koşullar ne de ekonomik gerçeklerdir. Öğretmenliğin çok zor meslek olmasının gerçek sebebi “sırtınızdaki vebaldir.”
Yıl 1998 aylardan Eylül sonu olması lazım. Okulumdan yeni mezun olmuş ve kendi okulumda araştırma görevlisi olarak kalmayı başarmıştım. Henüz maaşımı yeni almaya başladığım için ve yüksek lisansa da devam edeceğim için kaldığım öğrenci yurdundan çıkmamıştım. Ha bu arada günlerden de Pazartesi’ydi. Sabah saat yedi sıralarında yurt arkadaşlarımdan biri geldi ve bana telefon olduğunu söyledi. Allah Allah sabahın bu saatinde kim arar ki diyerek telefona gittim. Arayan annem. Aklıma ilk gelen evden birine bir şey olduğu idi. Neyse kimseye bir şey olmamış. Yeni işimde başarılar dilemek ve kendince bir nasihat vermek için aramış beni. Annemin bu öğüdünü sadece öğretim elemanlığı kariyerimde ya da ders verdiğim başka kurumlarda değil, içinde öğretmeye dair olan her çalışmamda kendimce eksiksiz uygulamaya çalıştım. Nasihati oldukça basitti.
“Ben senin mesleğini ya da nasıl öğreteceğini bilemem. Üniversitede ders vermek kısmını da bilmiyorum ama benim bildiğim ve hepsinde aynı olan tek şey var: “Dersine girdiğin her öğrencinin vebali tek tek senin sırtında.” Senin için iyi öğrenci kötü öğrenci olamaz. Hepsi senin eşittir. Hepsi öğreninceye kadar çabalamak zorundasın. Çünkü bir şekilde senin derste kuracağın bir cümle onların tüm hayatını etkileyecek sakın unutma” dedi.
Dediğim gibi annemim bu öğüdünü tüm eğitmenlik kariyerim boyunca kulağımın küpesi yaptım. Bir kulağımdan girip çıkmasın diye o gün telefonu kapattıktan sonra hemen yazdım.
Annemden öğretmenliğe dair öğrendiğim bir başka şeyde başarınızı sistemin ölçme değerlendirmesi değil öğrencilerinizin vefası ölçüyor. Nasıl mı? Annemi 40 yıl önce mezun ettiği öğrencileri arıyor hala. Öyle bayramlarda seyranlarda falan değil. Özledikleri için arıyorlar. Çünkü gerçekten iyi bir öğretmenin öğretmenliği tam o anda dersin sonunda değil de öğrencilerini mezun ettikten sonra ortaya çıkıyor bence.
Neredeyse unutuyordum. Annemin bana verdiği bir başka öğütte şu olmuştu. “Öğretmen olarak başarını en iyi öğrencinden değil en zayıf öğrencinden ölç” demişti. Öğrencin not olarak düşük alsa bile eğer onun da öğrendiğinden eminsen sorun yok demişti. Sonuçta sınavlar gerçek performansı bir yere kadar ölçebiliyor.
Çok çok değerli öğretmenlerim, uzun bir öğretim yılı yine sizi bekliyor. Dilerim her şey sizler için kolay ve çok verimli geçer.
Sohbetimizi bitirmeden önce hemen bir not düşeyim. Eğer bir aksilik olmazsa okullar açılmadan önce velilerimize ve öğrencilerimize dair de bir şeyler paylaşacağım.
Bu yazı dizisine önce öğretmenlerimizden başladım çünkü eğitim öğretim maceralarımızdaki en zorlu rol onlara düşüyor. Gönlümde birinci oldukları için yazıda da ilk onları yazdım.
Bugünlük de bu kadar dostlar, bir sonraki sohbetimizde buluşuncaya kadar hepinize esenlikler dilerim…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU