Geçen gün,oturduğum mekânda bir adam ısrarlı bir şekilde nafaka ödemesinden yakınıyordu. Ortam da epey kalabalık tabii. Sırf bu adamın yakınmaları yüzünden şuanda oldukça hassas bir konu olan nafakanın insanların zihinlerinde nasıl canlandığını düşünme ihtiyacı hissettim. Yanlış bilgilerin ortalıkta dolaştığı nafaka konusu sebebiyle insanların pek çoğu “Ah, yazık adama, iki lafından biri nafaka… Kim bilir ne kadar ödüyordur? Bu nafaka da erkekleri hep mağdur ediyor.” diye düşündüklerine eminim. Ne yazık ki nafakaya ilişkin doğru bilinen yanlış bilgilerkulaktan kulağa hızla yayılmaya devam ediyor. Son zamanlarda nafaka konusunun tartışılması, TBMM’de 6. Yargı paketinin düzenlenmeye başlamasıyla gündeme geldi. ‘Süresiz nafaka’ diye lanse ettikleri yoksulluk nafakasını ‘süreli hale’ getireceklermiş… Bir de “nafaka insanları boşanmaya teşvik ediyor” (muş).
O halde birlikte bakalım şu nafaka meselesine, ne dersiniz?
Boşanmadan sonra talep edilen nafaka(yoksulluk nafakası) konusundadoğru bilinen yanlışların birincisi: “Nafaka sorumluluğun yalnızca erkeğe yüklendiği” bilgisidir. Nafaka sadece erkek eş tarafından ödenmemektedir. Kanun açıkça “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecektaraf…” demek suretiyle erkek veya kadın ayrımı yapmamış olup her iki tarafı da bu sorumluluğun bir parçası olarak kabul etmiştir. Ancak ülkemizde, çoğunlukla nafaka ödeyen kesimin erkek olması sebebiyle bu bilgi yanlış bir şekilde lanse edilmektedir. Çoğunlukla erkeğin nafaka ödemesinin nedeni ise, ülkemizdeki toplumsal cinsiyet eşitsizliği sebebiyle çoğunlukla kadınların boşandıktan sonra yoksulluğa düşmesidir. Daha önce de kadınların çalışma hayatına ilişkin yazımda bahsettiğim üzere kadınların eğitime, çalışma hayatına katılım oranları ne yazık ki ülkemizde erkeklere nazaran oldukça düşüktür. Aynı zamanda evlilik, çocuk sahibi olma gibi durumlardan sonra iş hayatından soyutlanan kadınların boşandıktan sonra “git kendin çalış, paranı kazan, başının çaresine bak.” anlayışı, kadını çaresiz bırakmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmemektedir.
İkincisi: Nafakanın “süresiz” olduğu iddiasıdır. Her ne kadar kanun metni nafakanın süresiz olduğunu kaleme alsa da bazı halleri bu durumun dışında tutmaktadır. Bu haller: yoksulluğa düşen tarafın evlenmesi, yoksulluğun ortadan kalkması, haysiyetsiz hayat sürmesi gibi sebeplerle sıralanmıştır. Söz konusu durumlarda nafakanın iptali talep edilebilmektedir. 2012 yılında Anayasa Mahkemesi söz konusu kanun metninin Anayasa’ya aykırı olup olmadığı hususunu değerlendirirken nafakanın, “evlilik birliği içerisinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün devamı” olarak nitelendirmesiyle söz konusu düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiştir.
Üçüncüsü: “Boşanmadan sonra her durumda kadın nafaka alabilir.” iddiasıdır. Nafakaya hükmedilebilmesi için nafaka talep eden tarafın diğer taraftan daha ağır kusurlu olmaması gerekmektedir. Eğer nafaka talep eden diğer tarafa nazaran daha ağır kusurluysa nafakaya hükmedilmemektedir. Kadının boşanma aşamasında erkekten daha çok kusurlu olması durumunda nafakaya hükmedilmemektedir.
2022 yılında bir insanın, “yaşama maliyeti” 8 bin 929 TL olarak belirlenmişken mahkemece verilen nafaka miktarları göz önüne alındığında bu miktarın 400-800 TL arasında olduğu görülmektedir. Yani kısacası kişilerin salt nafaka alarak hayatlarını idame ettirebilmeleri düşünülemeyecektir.
Kısacası araştırmalar bize gösteriyor ki, boşanmaların pek çoğunun kadına yönelik şiddetle bağlantılı olduğu ortadadır. Söz konusu doğru bilinen yanlışlarla nafaka üzerinden mağdur edebiyatı yapılması ve bununla birlikte kadınların aleyhine hukuki düzenlemelerin getirilmesi, kadınlara karşı ekonomik şiddetin hukuk yoluyla uygulanması anlamına gelecektir.
Av. Seda ÇETİN