“İlk kez içinden dere akan bir kentim oldu. Yıllar geçse de ‘Kastamonu’ denildiği zaman ilk aklıma gelecek olan; gün doğarken penceremi açtığımda şıkır şıkır akan bir su ve yavaş yavaş aydınlanan tan yeri olacak.”
Bundan tam 21 yıl önce, Kastamonu Gazetesi’ndeki ilk yazım yukarıdaki tümcelerle başlıyordu. Zaman içinde Kastamonu’nun deresinin yanı sıra, İnebolu’da dalgalara karşı çay içmeyi, Küre Dağları’nın renk renk kır çiçeklerini, Hacı Veli’de yüzyıllık çınar ağacının altında etli ekmek yemeyi, yazarlar, şairler ile etkinliklerde buluşmayı, tarihi mekanlardaki kafe veya restoranlarda soluklanmayı, denizini, yeşilini ve el sanatlarını da sevdim.
Anadolu kültürünün dünyanın hiçbir köşesinden geri olmadığını, Kastamonu el sanatlarını izlerken tekrar tekrar hissettim. El işlerinden söz etmeyince, Kastamonu’yu anlatmakta eksik kaldığımı düşünerek bu kez;dokumacılar, baskıcılar, düğüm düğüm çarşaf bağı yapanlara doğru yöneliyor yolum ve yüreğim….
Yaşanmış sevgilerin, paylaşılamayan yalnızlığın kısaca tüm insani duyguların esintisi, öyküsü aktarılıyor dokumalara. Kadınlarımızın eve hapis olmuşluktan kurtuluşu, suskunluğun ipliklere dökülüşü, yaratıcılığın, sabrın örneği olarak karşımıza çıkıyor.
KASTAMONU’DA BOYAHANELER
Kastamonu’da pamuklu, ipekli, yünlü her çeşit ipliğin ve dokumanın boyandığı boyahaneler olduğunu anlatırdı, anneannem. Annem ve babamı ziyaret için Kastamonu’ya geldiği zaman boyahanede çalışan bir komşularından duyduğunu söylemişti. “Hem de hazır boyayla değil, bitkiden, çiçekten, ağaç kökünden, topraktan ve hatta böcekten bile boya yaparlarmış” diye eklemişti.
Boyacılara sabbağ dendiğini ise; bu konuşmamızdan çok yıllar sonra, kök boyalar ile ilgili yaptığım bir araştırmada öğrendim. Ayrıca her rengi boyayan ayrı ayrı boyacılar olduğu, mavi, kırmızı bez ve kök boyahaneleri olduğu 1689 tarihli Kastamonu sicil kaydında da görülüyor.
Eskiden simgesel anlamlarla yüklü renkler için doğal boyaların kullanılması adettenmiş. Çeşitli bitki ve böceklerden elde edilen kırmızılar, sarılar el dokumacılığı ile öne çıkmış.1800’lerin ortalarında, ilk sentetik boya kullanım örnekleri görülmüş, ardından kimyasal boya sanayinin gelişmesi ile birlikte doğal boya kullanımından gitgide uzaklaşılmış.
KASTAMONU’DA DOKUMACILIK
Kastamonu’da dokumacılığın tarihi çok eskilere dayanıyor. Tosya çevresinde yün ve tiftik dokumacılığı, Taşköprü ve Hanönü’nde kendir, Merkez ilçe, Daday, Araç, Devrekâni, İhsangazi çevresindeki köylerde pamuklu dokuma gelişmiş.Sahil boyundaki ilçelerden Cide, İnebolu, Doğanyurt, Bozkurt, Çatalzeytin ile Küre ve Şenpazar’da ise özellikle keten dokumalar dikkat çekiyor.
1940’lı yıllara kadar 35 000 dokuma tezgâhında üretim yapılırken, sonrasında fabrikasyon imalatların artmasının etkisiyle satış olanağını yitiren tezgâh sahipleri işlerini terk etmişler. Kastamonu kültürünün önemli unsurlarından biri olarak dikkat çeken “El Dokumaları” zaman içinde yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmış.
Tekrar canlandırılması için yapılan çalışmalar sonucunda, istenilen ölçüde olmasa da, tezgahlarda el dokuması tekrar başlayıp, şimdilik yok olmaktan kurtulmuş durumda.
KASTAMONU’DA YAZMACILIK – TAŞ BASKI
Yazmacılık sanatında ise; 16., 17., ve 18. yüzyıllara ait mevcut örneklerden anlaşıldığına göre Kastamonu, Amasra, Bartın, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, İstanbul, Tokat, Yozgat ve Zile ileri gitmiş başlıca merkezler olarak görülüyor.
Dairesel kompozisyonlara dayanan Kastamonu yazmacılığında siyah rengin hâkimiyeti göze çarpıyor. Anlatımlardaki akıcılık ve rahatlık, yazmacıların bu el sanatındaki ustalığını gözler önüne sererken, Anadolu kültür zenginliğini de gösteriyor.
Stilize edilmiş lale, karanfil, kiraz, nar ağacı gibi motiflerin yanında, zaman zaman geyik, at, horoz, serçe, tavus kuşu gibi motiflere de rastlanıyor.
İlk yazma örnekleri kalem ile başlamış olsa da, daha sonra kalıpla baskıya geçilmiş. Yüzyıllardır Kastamonu sofra bezlerinde kullanılan el baskısı, bu gün birçok alanda yer alıyor.
El baskısı; kalıp yapımı için ağaç oyma, boya hazırlanması, desenlerin yaratılması ve renklerin sabitlenmesinden oluşan uzun bir uğraş ve beceri gerektiriyor. Kalıpların farklı konumlarda kullanılması ile binlerce özgün desene de imza atılabiliyor.
Kastamonu’da taş baskı adı da verilen el baskısında; düz beyaz pamuklu bez (patiska, Amerikan ya da mermerşahi) üzerine, kalıpla desen basılıyor. Ihlamur ağacından elle bitkisel ve geometrik motifler oyulan kalıpların, özel hazırlanmış boyaya batırılıp, basıldıktan sonra, kumaşın sıcak bir ortamda hızlı kurutulması sonra yıkanması, tekrar kurutulması ile hazırlanıyor.
Beyaz bez Üzerinde siyah olarak meydana getirilmiş olan sini bezi, sofra örtüsü, masa örtüsü, kadın başörtüsü olarak kullanılırken, günümüzde mutfak önlüğü ve giysilerde de yer alıyor.
KASTAMONU ÇARŞAF BAĞI
Bu kenti gezerken, bir konağın görkemli odasında, bir gecekondunun kapısının önünde ya da el sanatları merkezindeki bir dükkânda çarşaf bağı yapan bir hanımla mutlaka karşılaşıyoruz.
Özellikle, yerli dokuma “sarı kıvrak” yatak çarşaflarının iki uzun kenarlarına veya dört kenarına, pamuk ipliğinden, alet kullanılmaksızın, kadınların tırnaklarıyla düğümler atarak yaptıkları bir süsleme şekli, çarşaf bağı.
Bağlanarak, düğüm işi ile yapılan çarşaf bağı kimi zaman bir masa örtüsünü süslerken, çeyiz sandıklarında renk renk bağlanmış havlu kenarı olarak karşımıza çıkıyor. En çok da Kastamonu el dokuması çarşafların kenarlarına dantel yerine yapılıyor ki, bu nedenle “Çarşaf Bağı” diye anılıyor.
Kastamonu ve ilçelerinde en yaygın ve gelir getirici el sanatı olan çarşaf bağı, düğümlerinin sıklığı, süslemenin girift olması, kullanılan pamuk ipliğinin kalitesi ile değerlendiriliyor. Kastamonu’da evlenecek her genç kızın ve erkeğin çeyiz sandığında “bağlı çarşaf” bulunması yörenin geleneği olmuş.
Güneşin aydınlığından, ilkyaz ile birlikte ortaya çıkan çilekten, doğanın her gün yeni renkler eklenerek süslenmesinden etkilenmemek ya da köyden bükülerek geçen ırmaktan esinlenmemek olanaksız. Bu etkileşimin sonucunda çarşaf bağlarının; Çilek, Güneşli, Eğri Irmak gibi adlar aldığını görüyoruz.
Süt kaynatılan kazanın kulpunu resimlemiş kimileri. Kentteki kâtibin defteri düşmüş aklına, bir diğerinin. Kazan Kulpu, Kâtip Defteri, Hasır, Kesme Şeker, Baklava Samsası gibi günlük yaşamdan adlar, bunları simgeleyen desenlere yansıtılmış.
Kastamonu’nun tarihi ve kültürel mekanlarında gezinirken, el işlerinin sıcaklığını duyumsamak ve hele ki el sanatlarını öğrenmenin mutluluğu bir başka güzellik, farklı bir yenilenme sağlıyor.
MİNE ÖZGÜR