Halvetî tarikatının Şa’bâniyye kolunun da zamanla kolları ortaya çıkmıştır. Bu kollardan biri, Şeyh Karabaş-ı Velî/Aliyü’l Atvel ( Arapkir 1611-12, Mısır 1686) tarafından kurulan Karabaşîyye’dir. Bu kol, Nasuhîyye ve Bekrîyye şubeleriyle devam etmiştir.
Ağabeyim Özdemir Tan’la birlikte hazırlayıp yayımladığımız Gurur Kaynağımız Kastamonulular adlı 10 ciltlik biyografi ansiklopedimizin IX. Cildinde (Ankara 2013, s.141-43) Karabaş-ı Velî’nin niçin Kastamonulu sayıldığını açıklamış, hayatı ve eserleri hakkında kısa bilgi vermiştik.
Osmanlı coğrafyasında bugünkü gibi nüfus kayıt sistemi olmadığı için kişiler, aileler, doğdukları yerlere göre değil, yaşadıkları, mesleklerini sürdürdükleri illere göre anılıyordu. Karabaş-ı Velî’nin muteber kaynaklardaki tam adı Şeyh Ali Alaeddin el-Atvel bin Mahmud el-Kastamonî’dir. Uzun boyu dolayısıyla Aliyü’l-Atvel, ilim derecesinin yüksekliği dolayısıyla Alaeddin, başında daima siyah Şa’bânîyye tâc-ı şerifiyye dolaştığı için de Karabaş-ı Velî lakaplarıyla tanındı. Gençliğinde bir süre İstanbul Fatih Medresesinde eğitim görüp Ankara’ya giderek Hacı Bayram Velî Dergâhına devam etti. Manevî bir işaretle Kastamonu’ya gelip Şeyh Şa’bân-ı Velî Dergâhına bağlandı. Şeyh Çorumlu İsmail Efendi’nin müridi oldu (1647-48). Şeyhi ölünce oğlu Pîr Mustafa Efendi’den ve onun yerine geçen Şeyh Muslihüddin Efendi’den tarikat eğitimini tamamlayıp hilafet aldı. Önce Çankırı’da, 1669 yılında da İstanbul’da halkı irşadla görevlendirdi. Çok sayıda (685) halife yetiştirdi. Üç oğlundan Mustafa Manevî Efendi divan sahibi bir şairdir. Öğrencilerinden Hasan Ünsî de güçlü bir Kastamonulu şairdir.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tatcı ve Prof. Dr. Cemal Kurnaz’ın birlikte hazırladıkları Tasavvufî Gelenekte Miyârlar ve Karabaş-ı Velî’nin Miyâr’ı kitabında (Ankara 2001, 149 s., Bizim Büro Basım Yayın Dağıtım, Yayın No: 8) Eserleri bölümünde (s. 10-12), 17 eserinin bulunduğu belirtilmiştir. Bu eserlerden biri Miyâr’dır. Gazi Üniversitesi Öğretim Üyeleri Tatcı ve Kurnaz tarafından söz konusu kitapta ayrıntılı olarak incelenmiş, Latin harflerine aktarılıp sadeleştirilerek okuyucuya sunulmuştur.
Tasavvuf edebiyatında Miyâr adı verilen eserler, bir tarikata giren muridlerin uyması gereken kuralları, erkânı, âdâbı anlatan, öğreten yazmalardır. Bu özellikleri dolasıyla çok önemli kaynak ve belgelerdir. Tatcı-Kurnaz, yayımladıkları Miyâr’ın özelliklerini Önsöz’de şöyle açılamaktadırlar:
“Tasavvuf klasikleri içinde, usûl ve âdâbı konu alan türlerden biri de miyâr-ı tarîkat, tarîkatnâme veya erkannâme gibi isimlerle kaleme alınan eserlerdir.
İncelendiğinde görüleceği gibi bu metinlerde sâlikin (tarikata giren); kendi nefsine karşı uygulayacağı davranışlar, sûfîlerin yanında uygulayacağı davranışlar, toplum içinde insanlara karşı uygulayacağı davranışlar ve eşyaya karşı uygulayacağı davranışlar belirtilmiştir.
Elinizdeki Miyâr, Halvetiyye’nin, özellikle de Şa’bân-ı Velî’nin kurduğu erkânın esaslarını içermektedir. Şa’bân-ı Velî’nin Miyâr’ı Yahyâ’yı Şirvanî’den beri uygulanagelen kurallardan ibarettir. Miyâr-ı Tarîk adıyla şöhret bulan bu risale bir kişinin kaleminden çıkan telif bir eser değildir. Bu eser, Yahya-yı Şirvanî’nin emriyle irfan sahibi kırk kişi tarafından tertip edilmiştir. Ömer Fuadî’nin verdiği bilgilere göre, Miyâr’daki kuralların kaynağı Kur’ân ve hadistir.
Şimdiki bilgilerimize göre bu Miyâr, ilk defa Ömer Fuadî tarafından Arapçadan Türkçeye çevrilmiştir. Daha sonra, yine aynı silsileden gelen Karabaş-ı Velî lakabıyla anılan dokuzuncu postnîşin Şeyh Ali Atvel (ö. 1686), sohbetlerinde Miyâr’ı şerhetmiş ve bu şerh Arapça muhtasar olarak kaydedilmiştir. Bu Miyâr, Ali Atvel’in emriyle öğrencisi Nureddin Efendi tarafından Türkçeye tercüme edilmiş veya yazılmıştır. Çevirisini yaptığımız, burada metnini vereceğimiz Miyâr tercümesi, işlek bir el yazısıyla 1227 tarihinde Ataullah Armay’dan alınarak istinsah edilmiştir. Tamamı 70 yapraktan ibarettir. Burada vereceğimiz metin bu yazmanın çok az değişikliklerle sadeleştirilmiş şeklidir. Miyâr’ın bu tercümesinde Karabaş-ı Velî’nin izahları, ‘Hz. Aziz Şeyh buyurmuştur ki’ ibaresiyle asıl metinden ayırt edilmiştir.”
Kitapta, bir inceleme (s.13-32) Miyâr’ın Metni (s. 33-120) ile “Yiğitbaşı Hurdesi” diye bilinen bir başka Miyâr metni ve incelemesi ( s.121-143) yer almaktadır. Geniş bibliyografya (s. 145-149), kitabın son bölümüdür.
Kitapta çok önemli bir yanlışa yer verildiğini görmekteyiz. Karabaş-ı Velî dokuzuncu postnîşin olarak yazılmıştır. Dokuzuncu postnîşin Amasyalı Şeyh Hafız İbrahim Efendi olup, Karabaş-ı Velî postnîşinlik yapmamıştır.
Kitapta, emeği daha çok olanın adı önce yazılır. Biz de bu kuraldan yola çıkarak Türkiye’nin en önemli Şabân-ı Velî uzmanlarından Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tatcı ve Prof. Dr. Cemal Kurnaz’a bu önemli yazmayı herkesin okuyup anlayabileceği bir dille kültür dünyamıza kazandırdıkları için Kastamonuluların yürekten teşekkürlerini, saygılarını sunuyoruz…