– Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Heyelan Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Aykut Akgün: “Türkiye’de heyelan bakımından hemen hemen tüm bölgelerinde duyarlı alanları görmekteyiz. Ancak, Karadeniz Bölgemizin gerek doğu ve gerekse batı bölümleri ülkemizin heyelan bakımından en duyarlı alanlarıdır”
İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Katı Yer Bilimleri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tolga Görüm: Bu yıl kar açısından Türkiye’nin tamamı yüksek miktarda yağış aldı. Toplam kar kalınlıklarında ve karlı gün sayısındaki anomaliler sonrası dönemi izleyen ve geçtiğimiz hafta etkisini büyük ölçüde hissettiğimiz ani sıcaklık artışları, heyelanları tetikleyen zincirleme sürecinin başlangıcını oluşturuyor”
Son günlerde Bolu, Kastamonu, Ordu ve Kars’ta meydana gelen heyelan olaylarını yorumlayan uzmanlar, bu yıl Türkiye’nin tamamının yüksek miktarda kar yağışı aldığını ve ani sıcaklık artışlarıyla eriyen karların heyelanları tetiklediğini belirtti.
Jeolojik ve jeomorfolojik süreçlerin bir parçası olan heyelan, toprak zemin veya kaya türü yapıların yamaçlarda oluşan eğim yönünde hareket etmesi şeklinde tanımlanıyor.
Heyelan, kütle hareketleri olarak ifade edilmekle birlikte kaya düşmesi, akma, devrilme, düzlemsel-dairesel kayma gibi öznel sınıflandırmalara da tabi tutuluyor.
Heyelan; denetleyici ve tetikleyici nedenler olmak üzere iki şekilde meydana gelirken, denetleyici nedenler; heyelanın meydana geldiği malzeme türü, yamaç eğim değerleri, arazi örtüsü (orman, tarım arazisi, yerleşim) gibi çevresel faktörlerden oluşuyor.
Tetikleyici nedenlerle gelişen heyelanda ise yapay ve doğal titreşimler (patlatma etkileri-depremler), yağışlar, yamaçlara kazı-dolgu yapılması gibi insan faaliyetleri gibi etkenler söz konusu oluyor.
“Bolu tüneli geçiş güzergahı, Kuzey Anadolu Fay Hattı içerisinden geçmektedir”
Son dönemde yaşanan heyelanlarla ilgili AA muhabirine bilgi veren Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Heyelan Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Aykut Akgün, Bolu Tüneli geçiş güzergahı dünyanın en aktif faylarından biri olan Kuzey Anadolu Fay Hattı içerisinden geçtiğini anımsattı.
Akgün, “Bu alandaki kayaçlar son derece ezilmiş, deforme olmuş ve örselenmiş olup, çoğu yerde heyelan oluşumuna uygun ve ayrışma olarak tarif ettiğimiz jeolojik sürecin ürünleri olan toprak zeminler olarak karşımıza çıkıyor.” dedi.
Ordu başta olmak üzere Doğu Karadeniz’de meydana gelen heyelanların da çoğunlukla bölgenin heyelan sürecine uygun jeolojik, jeomorfolojik ve arazi kullanım faaliyetleri ile denetlendiğini anlatan Akgün, şöyle dedi:
“Özellikle bölgede kış aylarında yağan karların erime sürecine, dolayısıyla toprak zemini doygun hale getirmesiyle birlikte bölgenin heyelana çok daha duyarlı hale geldiğini söylemek gerekir. Dolayısıyla bu bölgede bahar aylarından itibaren yaz aylarını da kapsayan bir süreçte heyelanların meydana gelmesi çok beklenir bir durumdur. ‘Bu durum nasıl yönetilebilir?’ sorusuna esas olarak odaklanmak gerekiyor. Son yıllarda oldukça önemli adımlar atıldığını görmekle birlikte halen istenilen düzeyde olamadığını da kabul etmek gerekir.”
Akgün, heyelanın tek başına doğal bir süreç olduğunu ve insan ile etkileşime geçmesi durumunda afet boyutuna ulaştığını dile getirerek, şunları belirtti:
“Bu noktada, doğal jeomorfolojik ortamlarda heyelana duyarlı alanların mümkün mertebe bilinmesi ve bu alanlara insan müdahalesi olması durumunda ortaya çıkabilecek zararların azaltılması veya önüne geçilmesiyle ilgili atılması gerekli adımları konuşmak önemli. İnsan faaliyeti olarak adlandırabileceğimiz her tür mühendislik faaliyetlerinde, olası faaliyetin gerçekleştirileceği alanların heyelan gelişimi bakımından duyarlılıklarının bilinmesi ve buna göre uygun mühendislik çözümlerinin uygulanması gerekli. Türkiye’de heyelan bakımından hemen hemen tüm bölgelerinde duyarlı alanları görmekteyiz. Ancak, Karadeniz Bölgemizin gerek doğu ve gerekse batı bölümleri ülkemizin heyelan bakımından en duyarlı alanlarıdır.”
“Yüksek miktarda kar yağışı ve ani sıcaklık artışları,
heyelanları tetikleyen süreci başlangıcını oluşturuyor”
İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Katı Yer Bilimleri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tolga Görüm ise Türkiye’de son günlerde gelişen heyelan olaylarına ilişkin, “Bu yıl kar açısından Türkiye’nin tamamı yüksek miktarda yağış aldı. Toplam kar kalınlıklarında ve karlı gün sayısındaki anomaliler sonrası dönemi izleyen ve geçtiğimiz hafta etkisini büyük ölçüde hissettiğimiz ani sıcaklık artışları, heyelanları tetikleyen zincirleme sürecinin başlangıcını oluşturuyor.” dedi.
Büyük ölçekte eriyen kar sularının nehir akımlarında ani piklere sebep olabileceğini dile getiren Görüm sözlerine şöyle devam etti:
“Olaylar, hızları itibariyle potansiyel olarak katastrofik yıkımlara yol açabilirler. 17 Mart 2005’de Sivas Koyulhisar, Sugözü Mahallesi’nde ortalama hızı saniyede 6 metrenin üstünde olan akma tipindeki heyelan 15 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine neden olmuştu. Buna benzer 30’un üzerinde heyelan 17 Mart 2005 günü ani kar erimeleri ile tetiklenmişti. Batı, Orta ve Doğu Karadeniz’de her beş yılda bir ani kar erimeleri ile bu tip heyelanlar gelişmektedir. Bu sene yaşanan heyelan hadiselerinde can kaybı nispeten düşük fakat yıkılan ve ağır hasarlı ev sayısı şimdiden 80’in üzerinde olduğu biliniyor. Bu bilançonun orta şiddetteki bir depremin zararlarından daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.”
– “En büyük risk Karadeniz’de”
Görüm, Türkiye’de heyelan ve buna bağlı ölümler açısından Karadeniz Bölgesi, il bazında Trabzon, Rize, Zonguldak, Düzce, Bartın, Ordu ve Giresun’un öne çıkan iller olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Doğu Anadolu’da özellikle Erzurum, Muş, Bingöl başta olmak üzere Van ve Hakkari’de heyelan olayları yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Çatak (Trabzon), Senirkent (Isparta), Kuzulu (Sivas) gibi münferit heyelanlarda da büyük can kayıpları yaşamış ve halen yüksek riskler taşıyan alanlarımız mevcuttur. Türkiye ortalama yükseklikler bakımından ele alındığında yamaç eğimlerinin yüksek olduğu dağlık bir ülkedir. Değişen iklim koşulları ve artan nüfus gelecekte heyelan tehlikesini ve riskini giderek artıracaktır. Bu bakımdan planlamaya, bu tip tehlikelere İlişkin süreçleri daha iyi anlamak için daha çok araştırmaya ihtiyacımız var.”
İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü çatısı altında heyelan konusunda birçok farklı çalışma yürütüldüğünü ifade eden Görüm, bu çalışmalarla, Türkiye’deki heyelanları, bunu tetikleyen süreçlerin ve hazırlayan koşulların dinamik etkilerini daha iyi anlayarak gelecekteki riskleri azaltmaya çalıştıklarını aktardı.
Görüm, 1991’den bu yana gerçekleşmiş heyelanların veri tabanını oluşturdukları bilgisini veren Görüm, “Bu, son 30 yılda gerçekleşen heyelanların tehlikesinin çok daha iyi anlaşılmasını sağlayacak. En büyük amaçlarımızdan biri ‘heyelan erken uyarı sistemleri’ni ülkemizde heyelan frekansının yüksek olduğu alanlarda tesis edebilmek.” ifadesini kullandı. AA