İnsan yaş aldıkça zenginleşiyor. Bu maddi anlamda değil, sadece yaşanmışlıkları, anıları zenginleşiyor.
Geçmişte yaşamış olduğu hüzünleri, sevinçleri, dostları, arkadaşları, kazandıklarını, yitirdiklerini ve buna benzer birçok şeyi düşünüyor anımsıyor ve gençliğinde hiç geçmeyecekmiş gibi gelen zamanın aslında bir göz açıp kapatıncaya kadar geçtiğini geriye şöyle bir baktığında anlayabiliyor.
Bunları düşünerek sokakları gezerken bir zamanlar Kastamonu’nun gözbebeği ticaret merkezi Mahkemealtı Çarşısına geldim, kimler geldi geçti, kimler ikamet etti bu sokaklarda gözümde canlandırdım.
Artık bambaşka işlevle çalışan bu dükkânların bazıları boş, bazılarında birbirini hiç tanımayan insanların oturduğu evlerin önlerinden geçerken sanki anılarımda yürüyor gibiydim. Bunlardanbir kaçını saymak isterim.İnsanlar eskiden daha çok lakapları ile anılırlardı:
Keserciler, Yeşiltaşlar, Boyacıoğlu, Bakkal Hakkılar, Çadırcılar, Özcebeciler, Alıcılar, Omuzlogil, Kasaplar, Kasapbaşılar, Tabahmetoğlar (Tabakoğlu Pastırma), İnceustaoğlu (Kebapcılar), Hancılar, Taburlar, Bakkal Saidler, Neşet Beyler, İzbeliler, Fadıralılar, Gökdenler, Topçu İmamlar, Sarraf Remziler, Nazlogil, Ulvi (Konu) Beyler…Listeyi daha da uzatmak mümkün.
Ulvi Konu’nun evinin önüne her geldiğimde ise duygulanmamak elde değil. Bir zamanlar bahçesinde rengârenk güllerin olduğu evin yerine hilkat garibesi bir yapı geldi, o güzelim evin dışına tuğla örülerek bir şeyler yapıldı, bahçenin yarısı gitti, nereye mi? Tabii ki teleferik direklerinden bir tanesinin kurbanı oldu.
Zaten bu saydığım insanların birçoğunun artık kendileri bu sokaklarda olmadığı gibi ahşap evleri de yok. Evlerin bazıları yıkılıp otopark olmuş, ya da bir zamanlar burada yaşayanlar evlerini satarak ikametlerini değiştirmiş başka mahallere gitmişler veya bu dünyadan göç etmişler vereseleri ise mahallenin kıymetini bilememişler.
Aynı mevkide yer alan tarihi binası ile eski Belediye Sarayı yani Osmanlı Sarayı, uzun süre Belediye binası olarak kullanıldı daha sonra otel olarak işletildi ve uzun süre boş kaldı, şimdilerde Halk Kütüphanesi olarak yaşamını sürdürüyor. En azından terk edilmediği için çok şanslı diye düşünürken bahçesine yapılan bir şey dikkatimi çekti, tavuk kümesinden daha kötü bir şeyler yapılmış, sanırım garaj olarak yapıldı tarihi binanın bahçesine, böyle bir şey kimin aklına geldiyse helal olsun yapanlara, yaptıranlara göz yumanlara.
Şeyhoğlu konağının alt sokağından konağa baktığınızda “denizden geçip derede boğulmak” işte tam bu söze yakışır cinsten bir görüntü. O kadar uğraşıyorsunuz restorasyonunu yapıyorsunuz Kastamonu’nun en büyük en heybetli konağı diyorsunuz ancak alt bahçesine bir kapı yapamıyorsunuz, eski ahşap kapıda içler acısı görüntüde.
Hiç olmazsa olana yapılanlara sahip çıkalım.
Bu yazdıklarım ve yazacaklarım ile ilgili birçok görüntü mevcut elimde, bazıları biliniyor, bazıları bilinmiyor; benim derdim ise Kastamonu’yu çok seven biri olarak aksaklıkları, gözden kaçırılanları hatırlatmak, ilgililere ulaştırmak.
Yapılır yapılmaz dikkate alınır, alınmaz bilemem, ancak geçmişine saygısı olmayanın geleceğe saygısı olmaz.
“İşinizi iyi yapmanız maaşınızın karşılığı değil, karakterinizin yansımasıdır” Mümin Sekman
Bülend Çadırcıoğlu