Karlı bir hafta sonundan selamlar dostlar.
Öncelikle standart itiraz etme halimle başlayayım. İnsanoğlu olarak dünyamızı öyle ters yüz ettik ki artık kar bile yağması gerektiği zamanda yağınca mucizeymiş gibi seviniyoruz. Oysa zaten olması gereken oluyor. Hatta eksik bile oluyor. Umarım sahiden aklımızın alamayacağı bir mucize sahiden gerçekleşir de dünyamız, sahip olduğumuz tek yuvamız fabrika ayarlarına dönmeyi başarır. Bu kadar itiraz hali bence yeter.
O zaman başlayalım sohbetimize. Çocukluğumdan beri ne zaman kar yağsa benim için tek anlamı tatil demektir. Gerçek tatil olamasa da bir şekilde kısacık bir anlığına ruhuma tatil olur kar.Azıcık kızak kayayım. Karda yürüyeyim, botlarım karın içinde gümülsün ve adım attıkça karın yumuşacık ezilme sesi gelsin bana yeter.
Kar yağması ekstra okul tatili demekti benim için. Akşam üstü yağmaya başlayan karla beraberbaşlardım babama, anneme sormaya okul tatil mi, okul tatil mi? Bazen tatil oldu diye söylemezdi o çocukluğumun tek kanalı. Bir umut yatardım sabah kalktığımda tatil olsun diye. Bazen o da olmazdı. Giderdik okula. Okul bahçesinde sıra ol, andımız oku, sonra sınıflara gir. Sınıfta beş dakika geçti geçmedi derken bir anons. “Okul tatil.”
Yaşasın okul tatil. Önlüklerden hızla beyaz yakalar çıkar ve artık çantaya veya cebe neresi denk gelirse buruş buruş, sanki okul sonsuza kadar tatilmiş gibi tıkıştırılır. Okulun bahçesinde başlar kar topu savaşı. Teknik olarak eve gitmen gerekir ama gitmemek için her numara çekilir. Gerekirse yol uzatılır ve kar topu şenliği devam eder. Çocukluğumun geçtiği dönemde çocuklar sokakta oynayınca hastalanmıyorlardı. İlginç. Hastalanmıyorduk ama ben donmayı başarmıştım.
Olay: Gürdal Dondu Öğretmenim!
Zaman: 80’li yıllar.
Yer: Ankara Örnek Mahallesi Kemal Yurtbilir İlkokulu’nun hemen yanındaki boş arazi.
Okulun hemen yanında “yumurta tepe” dediğimiz bir alan var. Naylon torba ile, kartonların üstünde, uydurma kızaklarla kaymak için harika bir yer. Aşağıya kadar kay… Sonra yukarı çık tekrar kay. O kayma halinde eldivenlerim ıslanmış. Çıkarttım beyaz önlük yakamı da koyduğum cebime koydum ve kaymaya devam. Bir süre sonra ellerim uyuşmaya başladı. Bir süre sonra da sağ elimi iyice hissetmez oldum. Tabi çocuk aklı aldı bizi bir korku. Hem elimin halinden paniğiz hem de annem duyarsa ne yapacağız korkusu. Sonuçta annem de aynı okulda öğretmen. Korktuğum başıma da geliyor. Annemin sınıfındaki öğrencilerinden biri aşırı aşırı süratle haber veriyor. Hatta o kadar aşırı haber veriyor ki “Gürdal’ın eli dondu” demek yerine hadiseyi özetliyor;“Öğretmenim, Gürdal dondu!”
Annem doğal olarak beni babaannemlere gitti diye bilirken, okulun yanında donmuş olmam gereksiz bir panik oluşmasına sebep oluyor. Doğal olarak aynı panik diğer öğretmenleri ve kendi sınıf öğretmeni mi de sarıyor. Bizim süratli habercimize soruyorlar “Gürdal nerde?” “Yumurta tepede öğretmenim” diyor haberci. Tüm okul, öğretmenler, müdür, müdür yardımcıları, temizlik görevlileri ve şaka gibi ama kantinci dahil olmak üzere herkes donan Gürdal’ı kurtarmak için seferberlik ilan etmiş geliyorlar. Geldikleri gibi gidemiyorlar ama. Çünkü hepsi şok. Donmuş Gürdal hala kayıyor.
Tamam Gürdal komple donmamış ama el mosmor. Baya dondu donacak. Yumurta tepede kayan ve karda oynayan ne kadar öğrenci varsa toparlayıp okula geri dönüyorlar. Yani okulun öğrenci mevcudunun yarıdan fazlası. Bir hengâme, bir telaşe derken herkes bir şekilde sınıflara giriyor. Kim kimin sınıfında belli de değil. Sonuçta hepimizi içeriye soktular ve emniyete aldılar. Bir şekilde kuru birtakım kumaşlar vs. bulunup herkes kurulanıyor. Benim donmuş el de çözülüp ısıtılıyor. Gün de öylece bitiyor. Elbette birkaç gün cezalı bir halde sokağa çıkamadığımı söylememe gerek yok.
Ne zaman kar yağsa bu anı gelir aklıma. Başka bir milyon karlı çocukluk anısından neden bu bilemem. Psikanalizle halleri ile de çözümleye uğraşmadım hiç. Gönlümde sadece o yılların saflığı ve naifliği kaldı bu hoş anı ile. Zaten bence hayatımızı anlamlı kılan ve yaşanır kılan da inşa ettiğimiz anılarımız değil mi?
Ve unutmayın dostlar tüm anılar şimdiki zamanda olur. Eğer şimdiki zamanlarınızı yıllar sonra hatırlamaya değecek şekilde yaşarsanız birikebilir o harika anılar. O yüzden de hadi bir şekilde, birkaç dakikalığına bile olsa çıkın evden kayın, kartopu oynayın, kardan adam yapın. Ya da hiç değilse evin etrafında bir tur yürüyün. Çünkü hayat dertlerde boğulup kalmak için fazla kısa. Biraz mola alın dertlerinizden, işinizden ve hatta haberlerden. Onlar oldukları yerde değişmeden kalacaklar. Ama karlar bir süre sonra eriyecek…
Elbette tüm gönlümle bu soğuklarla ve karla mücadele etmek zorunda kalan insanlarımız, tüm insanlar için dua ediyorum. Belki bir gün…
Şimdilik esen kalın dostlar.
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU