Bir yılda 365 gün var, yılın her günü ve haftalarında ise bir şeyleri kutluyoruz. Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, dünya süt günü, sigarayı bırakma günü, turizm haftası, ebeler haftası, tüketiciyi koruma haftası vb. hepsini yazmaya kalksak satırlar yetmez.
Araştırabilirsiniz, kutladığımız bu gün ve haftaların ne çok olduğunu ve birçoğundan haberimizin bile olmadığını göreceksiniz. Bir de eskiden yerli malı haftası vardı artık onu duymuyoruz, kutlamıyoruz.
Cahilliğimden olsa gerek yeni duydum, bir de Uluslararası Mutluluk Günü varmış, üstelik ülkelere göre 2020 Dünya Mutluluk Raporu bile açıklanmış.
Bu rapora göre dünyanın en mutlu insanları Kuzey Avrupa’da yaşayan insanlar, en başta ise Finlandiya yer alıyor, İzlanda, Danimarka, İsviçre, Hollanda diye devam ediyor, mutlu insanların ülkeleri bunlar.
Mutluluk sıralamasında bizim ülkemiz ise 78’nci sırada.Olsun yine de mutluyuz…Zira Zambiya, Uganda, Etiyopya, Kenya, Namibya, Kamboçya, Zimbabve ve Tanzanya gibi ülkeleri geride bırakmışız, bu yüzden çok mutluyuz.
Mutluluk,, TDK sözlüğünde “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik” olarak tanımlanmakta ki bu tanımlamaya göre biz Tanzanya’yı bile geride bıraktığımıza göre tüm özlemlere isteklerimize eksiksiz olarak ulaşıyoruz.
Hatta o kadar mutluyuz ki Kovid-19 nedeniyle tüm ülke şehirleri kızarırken, kurallara uymayanların yüzü hiç kızarmıyor zira onlar çok mutlular, hastalar umurlarında değil, ölenler umurlarında değil.
Peki, bu umurlarında olmayanların ülke insanlarına verdiği ekonomik ve sosyal hasar vurdumduymazlıklarının yanında kadercilik, yazgıcılıklarındankaynaklanıyor olabilir mi?
Kadercilik, “tüm eylemlerin ya da olayların evrendeki yasaların boyunduruğunda olduğunu vurgulayan bir felsefi öğreti” olarak geçiyor.
“Mutlumusunuz?”sorusuna, “Para yok, sağlık yok, hastalık çok” cevabı veren yok denecek kadar azdır. Bu soruya hep “Şükürler olsun” cevabını alırız.
Hani adeta ışık hızını anlatan bir deyim vardır. “Minareden at beni, in aşağıya tut beni” diye. Minareden atılmak kaderimiz, düşerken atan tutacağı için çok mutluyuzdur.
Neden, nasıl, niçin soruları bizim için çok önemli değildir, sonuçlar ne olursa olsun katlanmaya, ses çıkarmayarak, boynumuzu eğip tevekkül eden insanlar olarak yetiştirilmişiz ve bu durum aynen devam etmekte.
Kızardık, kızarmaya da devam ediyoruz; hem de öyle bir kızarıyoruz ki kıpkırmızı oluyor her yer ve uygulayıcılar artık kısıtlamalar konusunda somut bir adım atmıyorlar, ne bekleniyor neyi bekliyorlar belli değil.
Bu hastalık yüzünden ölen insanlar kaderciliğe bağlanmaya başladı belki ondan, belki de bu duruma seyirci kalanlar açısından ölenler sadece sayılardan ibaret.
Olsun, yine de mutluyum, mutluyuz, mutlu olduğumuza inanıyoruz, inandırılıyoruz; sanki pandemi aşısı yerine mutluluk hormonu veriyorlar bize.
Hayat güzel, yaşamak güzel ve öyle çok mutluyuz ki içimiz dışımız mutluluktan kıpır kıpır, yerimizde duramıyoruz, kulağımızda Ankara oyun havası, ellerimizde tahta kaşıklar bu oyunu oyun içinde iyi oynuyoruz.Sıkıntı yok, geçim derdi yok, herkes mutlu hepimiz çok mutluyuz elhamdülillah.
Bülend Çadırcıoğlu