Az miktardaki tarıma elverişli araziden getirisi yüksek ürün elde etme hayali ilimizde asrı deviren hatta üstüne bir de “çeyrek” ekleyen maziye sahip, envai fikir hayata geçirilmeye çalışıldıysa da olmadı gitti, “gelenek” bozulmadı…
Vali Abdurrahman Paşa’nın “sükutu hayali” de bu kervanın yolcularından sadece biri.
Vali Abdurrahman Paşa (da) vilayetin genelinde tarımı geliştirmenin derdine düştü, arpa ve buğday gibi “geleneksel” ürünlerin ne hasadı ne de geliri çiftçiyi mutlu etmekteydi çünkü, verim düşük, gelir az…
Haşhaş (afyon) ve patates ekiminde çareyi gördü Vali Paşa.
Sene 1888…
O vakit patates ekimi Kastamonu’da olmadığı gibi Osmanlı’nın diğer vilayetlerinde de yoktu, patates yurtdışından ithal ediliyordu, “okkası 2 kuruş”.
Vali Abdurrahman Paşa’nın hesabında okkası on paraya satılmak şartı ile dönümde iki bin kuruş kâr bıraktırmak vardı patatese…
Vilayet memurlarını görevlendirdi derhal, haşhaş tarımı için Ebubekir Hazım Tepeyran, patates ekimi için ise İdadi Müdürü Celâl Bey öncü oldular, çiftçilerin anlayabilecekleri dilde talimatnameler hazırlandı ve Vilayet gazetesinde yayımlandı, kullanılacak alet edevat kazalara dağıtıldı, il dışından tohum getirildi ve üreticilere verildi.
Tepeyran ve Celal Bey yetinmediler, yarım dönüm ve bir evlek deneme sahası yaptılar, patates ve haşhaş diktiler, gelişmeleri Vilayet gazetesinden gün günduyurdular…
Valiliğin deneme alanında başarı sağlandı, altmış kuruşluk arpa veya buğday hasat olunabilen alandan altı yüz kuruşluk afyon ve buna yakın bir rakamda da patates üretildi.
Vali Abduraahman Paşa mutluydu haliyle, vilayet çapında ilk hasat yapılmış ve yeni ekim mevsimi kapıdaydı, kazalardan rapor istedi, “patates ve haşhaş ne kadar ekildi, hasat miktarı, yeni sezonda ne kadar ekilecek” gibi sorularına cevap istedi…
Haberler kötüydü ne var ki, valiliğin tüm çabasına karşın, çiftçi bu iki yeni ürüne ısınamamıştı çünkü.
Taşköprü’den gelen rapordurumu apaçık anlatıyordu.…
“Afyon ziraatı külfetli ise de patates yetiştirmekteki kolaylıktan dolayı bu havaliye ve ahalinin kabiliyetine pek muvafık ve sair mezru’ata nispetle çok kârlı ise de babadan, dededen görülerek alışılmamış olduğu için geçen sene teşvik ve hatta birazda tazyik ile ekenlerden birçoğunun bu sene ekmemiş oldukları ma‘alesef maruzdur.”
Oysa ekildiği takdirde katbekat kazanç getirdiği ortadaydı, Tosyalı bir çiftçi Vali Abdurrahman Paşa’ya tane tane anlatmıştı haşhaştan elde ettiği geliri…
“Kaymakam bu tohumlardan Kargı nahiyesindeki bizim köye de gönderdi. İmam kâğıdını okudu. Birkaç kişi ektik. Askerden gelen kayınbiraderim Mehmet kura memuru bir binbaşı mahiyetinde Afyon Kara Hisarı’na gitmiş olduğundan bunun ekimini, dikimini ve kozalakların çizilmesini, filanını biliyormuş. Bizim su basan tarlaya ektik. Ve Tosya da bir kaç çakı yaptırdık. Allah verdikçe verdi; haşhaşlar büyüdü, çiçeklendi, kozalaklandı. Çizdik, suları çıktı ve bal gibi koyulaştıktan sonra topladık. Bunlar afyon imiş. Kayın birader bunlardan birçok yuvarlaklar yaptı; Tosya’ya götürüp sattık. Bir az ucuz sattığımızı sonra anladık, ne yaparsın, acemilik var. Fakat çok şükür o tarladan her sene aldığımız arpa veya buğdaydan kat, kat ziyade kâr ettik. İşte bu afyon parası ile İstanbul’da börekçilik eden büyük biraderimi görmeye gidiyorum.”
Ekonomik getirisi bu kadar ortadayken…
Kastamonu çiftçisi haşhaş ve patates ekmedi, arpa ve buğday tarımını sürdürdü.
Memurlar üzüldü…
Çiftçiler halden mutluydu.
Not: Ebubekir HâzımTepeyran’ın 28 Mayıs 1929 tarihinde kaleme aldığı “Hatıralarım” başlıklı yazı, İçtihat dergisinin 15 Eylül 1932 yılında çıkan 353’cü sayısında yayınlandı…
Araştırmacı Fahri Özbek’in gönderdiği dosya sayesinde haberim oldu Tepeyran’dan.
Tepeyran hakkında bilgi notu da ekliydi…
Ebubekir Hâzım Tepeyran 1864 yılında Niğde’de doğdu, 1885-1991 yılları arasında Kastamonu Valiliği’nde Mektubi Mümeyyiz görevindebulundu, aynı zamanda Vilayet gazetesinde yazarlık, idadi mektebinde öğretmenlik yaptı. Osmanlı’da içişleri bakanlığı, Cumhuriyet’te 2, 6 ve 7’inci dönemlerde Niğde milletvekilliği yaptı. “Küçük Paşa” isimli roman yazdı, edebiyatçı Oktay Akbal’ın dedesidir, 1947’deİstanbul’da vefat etti.
Tepeyran’dan kalan izleri sürmekte fayda var Kastamonu namına…
Kastamonu’nun halet-i ruhanisini başka türlü anlamak mümkün değil.