Yazıya “Yorgan gitti, kavga bitti” diye başlamak geldi içimden. Geçen hafta seçimler dolayısıyla yoğun geçti. Katılım yüksek oldu, sandık başlarında can sıkıcı olay yaşanmadı,; bunlar demokrasimiz ve ülkemiz açısından önemli.
Son birkaç senedir sandıkla fazla buluştuk. Referandum, Cumhurbaşkanlığı seçimi, mahalli seçim, 7 Haziran ve nihayet 1 Kasım. Mesele sadece sandığa gitmek değil, bir de bunun gürültüsü, patırtısı var. Propaganda yöntemi insanı rahatsız ediyor. Gerçi bu kez mitingler az yapıldı, konvoylar fazla dolaşmadı. Vatandaş önceden kararını vermiş oluyor. Sanıldığı gibi son dakikaya sıkışan bir şey yok. Bu çağda miting yapmanın ne gereği var? Miting kamuoyu oluşturmak için yapılır; bir çeşit iletişim aracı. Binlerce insanı meydanlara toplayıp saatlerce bekletiyoruz; demek ki insanların zamanı çok; işleri, güçleri müsait.
Seçimlerin siyasî analizini yapacak değiliz. Bunu siyaset bilimcilere, sosyologlara bırakalım.. Zaten anketler yapılıyor, rakamlar meydanda. Objektif olduklarını söylemek zor. Gerçi partiler anketlere pek itibar etmiyor; ayrıca kendileri bize bilmediğimiz ölçümler yaptırıyor.
Son seçimde tahminde bulunanlar oldukça yanıldı. Bazan seçmen farklı davranabiliyor. Medyanın etkisi oldu mu bilmem; tartışılmalı. Çalışmalar sükunetle yapılsa eminim ki insanlar daha sağlıklı düşünecek. Her ne kadar algı yaratma deniyorsa da bunun pek etkili olduğu kanaatini taşımıyorum. Neticede iş dönüp dolaşıp halkın sağduyusunda toplanıyor. Bizim insanımız herkesi dinliyor, sorup soruşturuyor ve kararını veriyor. Önemli olan partilerin doğru noktada durup durmadığı. Ben seçmenin bugünkü ortamda doğru yerde durduğu kanaatindeyim. Halk rahatsızlığını gösterdi, 7 Haziran seçimlerinde AK Parti oy kaybetti. Partinin önemli isimleri açık açık dile getirdi bu konuyu. Ortaya koalisyon meselesi çıkınca bu kez de vatandaş rahatsız oldu. Her ne kadar bazı siyasiler koalisyonun iyi bir yönetim tarzı olduğunu; Avrupa’dan örnekler vererek söyleseler de yakın geçmişte yaşananların halkın belleğinden henüz silinmediği anlaşılıyor. Herkes konuştu; neticede halk istikrar dedi, koalisyona razı olmadı. Fazla tartışmaya gerek yok; demokrasilerde halkın iradesine saygı gösterilecek.
Üzerinde durulması gereken önemli bir husus da şudur: Halkın siyaset kurumuna güven duyması şart. Partiler emekli, çiftçi, köylü, öğrenci, memur, esnaf, taşeron herkese birçok vaatlerde bulundu. Asgari ücretten tutun mazotun ucuzlamasına kadar daha neler neler. Rakamlar adeta havada uçuştu. Kaynak nereden bulunacak sorusuna değişik hesaplar yapılarak cevap verildi ama halkın aklına pek yatmadı. Ne de olsa kâğıt üstünde her şey kolay. Bizim insanımız herkesi dinler ama bunların gerçekleşme olasığını düşünür. Aklına yatmayan bir husus olursa kendi doğrusundan şaşmaz. O bakımdan verilen sözlerde gerçekçi olmak lazım. Geçmişte de çok sözler verildi ama çoğu yerine gelmedi. Hatırlarsınız, bizim Kastamonu Bursa seviyesine çıkacaktı; ne oldu? İşin garibi çıkmak bir yana aradaki makas daha fazla açıldı. Yine iki anahtardan biri çilingirde kaldı, öteki de kayıp. En iyisi mi vaatlerle oyalanmak yerine olacak duaya âmin diyelim, yani gerçekçi olalım, birbirimizi kandırmayalım. Türkiye’nin imkânları belli. Vaat etmek yetmiyor; onu yapabilecek yetkinlikte kadroların da olması gerekiyor. Yani bir de siyasal rüşt gerekli. ‘Bana inanın, bana güvenin, gerisini merak etmeyin’ demek yeterli değil.
Yıllardır görüyoruz, Türkiye’de halkın sosyolojik tabanı kolay kolay değişmiyor. Sadece dünya görüşü birbirine yakın partiler arasında ufak geçişler var. Siyaset yapanlar tabanın özelliklerini iyi tanımalı. Vitrine süs kabilinden adam koymakla oy gelmiyor.
Kim ne derse desin toplum kutuplaştı. Yüzer gezer oylar var ama siyasî partilerin çevresinde çekirdek bir seçmen kitlesi de oluştu. Bunlar hiçbir zaman partilerini bırakmaz. Asıl neticeyi tayin edecek olan sağduyulu seçmendir. CHP bu seçimde oyunu korudu; mevcut durum yıllardır aşağı yukarı hep aynı. Sadece 1977 seçimlerinde atılım yapmıştı ama başarı, partiden ziyade Bülent Ecevit’in şahsından kaynaklanmıştı o zaman. HDP tamamen etnik temelde siyaset yapıyor. Geçen seçimde oyunu artırdı ama son seçimde barajı zor kurtardı. MHP kendini anlatmakta zorlandı deniyor. Sosyologlar ve siyaset bilimcilerle daha yakından çalışılmalı. İddia edildiği gibi başarısızlık medyadan kaynaklanmıyor. Eğer medya gücü bir işe yarasaydı 7 Haziran seçimlerinde AK Parti’nin oylarında o kadar düşüş yaşanmazdı.
Sonuç itibariyle herkes bildiğini söyleyecek ama sandığa giden seçmenin de bir fikri olacak. Seçmen mevcut tabloya bakıp oy veriyor. Muhalefet elbette ‘seçmen niye bana az oy veriyor’, diye düşünecek; araştıracak. İktidar partisi de ‘niye daha çok oy alamıyorum’ diye kendini sorgulayacak.
Fazla üzülmeye de, sevinmeye de gerek yok; her şey geçici. Daha çok seçimler gelip geçecek. Önemli olan demokrasimizin kazanması. Yeter ki ülkemizde huzur, barış, kardeşlik olsun. Bir dilim ekmeği gönül rahatlığı içinde yiyelim; aşımıza zehir katılmasın. Birbirimizi çok kırdık; aynı ülkenin insanlarıyız, aynı kaderi paylaşıyoruz. Kucaklaşalım, gerekirse hatalarımız için af dileyelim, önümüze bakalım.
Siyasetle ilgili ders okuttuğum halde, bu konuda yazmayı sevmiyorum. Alışılmışın dışında yazıya bugün biraz siyaset karıştı. Ağır konulardan çok sıkıldık; isterseniz biraz da mizah yapalım. İktidar şimdi, haklı olarak “Beraber yürüdük biz bu yollarda,/ Beraber ıslandık yağan yağmurda/ Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda/ Bana her şey seni hatırlatıyor.” diyecektir. Ya muhalefet? Onlar da eski sanatkârlar gibi bir uzun hava çekmeli: “Kara bahtım, kem talihim/ Taşa bassam iz olur./ Başım bir Erciyes dağı/ Yaz günleri kış olur. /Ben feleğe neyledim/ Kırdı kanadımı heder eyledi”. Hoşunuza gitmediyse kısası da var: “Karadır şu bahtım kara/ Sözüm kâr etmiyor yâre/ Yüreğimi yaktı nâre/ Kendim ettim, kendim buldum / Gül gibi sararıp soldum.”
Mizah dedik ya, inşaallah zülf-i yâre dokunmamışızdır; hata ettiysek bağışlayın.