Dile kolay yüz yıl önce … Ya da başka bir değişle tam bir asır önce bugün Anadolu’nun sonsuza kadar Türk yurdu olarak kalması için son adım atılmak üzereydi. 30 Ağustos 1923 günü düşmana son bir kez daha vurulacak ve yaklaşık üç buçuk yıl süren menfur işgal son bulacaktı…
Yüzyıl önce bugün ne olduğunu biliyordum, ama sonra merak ettim 29 Ağustos günü tarihimizde başka günler de olmuş mu diye? Bunu şu yüzden merak ettim, 26 Ağustos 1071 tarihimiz için çok önemli bir gün. Ve Mustafa Kemal’in 26 Ağustos 1923 tarihini son büyük yürüyüş için seçmesi asla tesadüf olamazdı. Tarihi bu kadar iyi bilen, okuyan, yazan ve cephede bile araştıran bir kumandanın, liderin ve entelektüelin Kurtuluş Savaşının son büyük hamlesinin yapılacağı günü rasgele karar vermiş olamazdı.
Büyük başarılar kazanmış liderlerin ve komutanların yaşamları incelendiğinde hiçbir şeyi şansa bırakmadıklarını görüyoruz… Hatta neredeyse hepsi ağız birliği etmiş gibi “Şans diye bir şey yoktur. Sadece çok çalışma ve azim vardır” şeklinde cümle kuruyorlar.
Ben kendimce bu günlerin hiçbirinin tesadüf veya şans olmadığını biliyorum. Somut olarak şu belgeye ya da şu araştırmaya dayanarak diyecek kadar araştırmadım ama bu basit gerçeği görmek için sadece bakmak gerekir diye düşünüyorum. Ha şu da var bir şeyler bizim bakış açımızdan çıktıklarında yok olmuyorlar. Onlar tüm heybetleri ile ortada duruyorlar. Sadece biz onları görebilecek bir açıda bulunmamış oluyoruz.
Bağlamımdan azıcık uzaklaşıp tam yerinin geldiğini düşündüğüm için şu düşünceyi sizinle de paylaşmak istiyorum. Eğer bakış açımızı değiştirirsek dünyamız değişir. Eğer bakış açımızı genişletirsek de dünyamız genişler.
30 Ağustos 1922’den 2022’ye tam yüz yıl geçmiş. Bu şanlı zaferi tam yüz yıldır tüm coşkusu ile kutluyoruz.
Ama bence 30 Ağustos Kastamonumuzda bir başka coşku ile kutlanmalı çünkü 30 Ağustos 1925, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Kastamonu’da olduğu ve Kastamonululara hitap ettiği gündür. Atatürk’ün Kastamonu Nutku’ndan birkaç yeri sizlerle de paylaşmak isterim. Eğer tamamını okumak isterseniz, ki naçizane bunu hararetle tavsiye ederim. Yine internetten kolaylıkla bulabilirsiniz…
“Efendiler! Meşhudatımın en kıymetli kısmı bu güzel mıntıkanın samimi halkının çok münevver ve çok geniş ve yüksek bir zihniyet sahibi olmalarıdır…”
“… Şüphe yok, bu havalinin muhterem halkı esasen medeni tekamülün silsilei tabiyesi üzerinde ilerlemekte idi. Ve ilerlemektedir. Bu gün ben o tekamülün tabii tecelliyatının mesud bir şahidi bulunuyorum. Bu hakikatın aksini ifade ve izah ederek teceddüt hatvelerimizi felce uğratmaya yeltenen sebükmağza, hükümlerini verirken kendi yarım yamalak ilimlerine, çürük mantıklarına, nakafi akıllarına istinat etmiş olduklarına sanip oluyorum…”
“…Fakat hissi selimin; akıl, mantık ve marifetin fevkinden haizi ehemmiyet olduğunu takdir etmek yalancı alimlerin işine gelmez…”
“Arkadaşlar, Milletimizin sağlam bir şuura malik olduğuna, kahramanı olduğu büyük ve fi’li asar ve hadisattan sonra kimsenin şüphe etmeğe hakkı kalmamıştır. Şuur daima ileri ve yeniliğe götürür…
“…Asırlarden beri masruf menfi cehdü gayretler zaman zaman milleti uykuya daldırmış olmakla beraber milletin şuurunu felce uğratmağa asla muvaffak olamamıştır. Bu hakikat milletin bugün gösterdiği asarı şuur ile kendiliğinden sabittir…”
“…Efendiler, Milletin temayülü hakikisi hilafında zehaplarda bulunanlara iltifat etmedik. Bununla bir hassa bugün çok müfterihim. Bundaki sırrı isabeti izah için derhal arzetmeliyim ki: bizim ilham menbaımız doğrudan doğruya bütün Türk Milletinin vicdanı olmuştur. Ve daima olacaktır. Bütün harareti, feyzi, kuvveti, vicdanı milliden aldıkça bu teşebbüsatımızda milletin hissi selimini rehber ittiaz ettikçe, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da milleti doğru hedeflere isal edeceğimize imanımız kavidir…”
“…Hakiki inkılapçılar onlardır ki, terakki ve teceddüt inkılabına sevk etmek istedikleri insanların ruh ve vicdanlarındaki temayülü hakikiye nüfuz etmesini bilirler. Bu münasebetle şunu da beyan edeyim ki, Türk Milletinin son senelerde gösterdiği harikaların, yaptığı siyasi ve içtimai inkıâpların sahibi hakikisi bizzat kendisidir. Sizsiniz. Milletimizde bu istida-ı tekamül mevcut olmasaydı, bunu yaratmağa hiçbir kuvvet ve kudret kifayet edemezdi. Herhangi bir vaz’ı tekamülde bulunan bir kitlei beşeri, bulunduğu vaziyetten kaldırıp damdan düşer gibi filan mertebei tekamüle isal etmek ademi imkanı tabiisi muhtacı izah değildir…”
30 Ağustos Zaferimizi yüzüncü defa büyük bir gurur ve coşku ile kutlayacağımız günün arifesinde tüm yüreğimle diliyorum (ve biliyorum) daha nice nice yüz yıllarımızı, bizler göremesek de, bu topraklarda hep kutlamaya devam edeceğiz…
Zafer Bayramımız kutlu olsun dostlar…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU