Selamlar; bu hayat sahiden aşırı tuhaf. Bugün manasızca ciddiye aldığımız şeyler yarın anlamını yitiriyor. Ve tüm bunlar tıpkı sel gibi önce üstümüzden geçiyor ardından çamurunu bırakıyor.
Neden mi bunları söylüyorum. Sizin de bildiğiniz gibi güzel yurdumuzda bir yığın can sıkıcı şey oluyor. Kimi zaman bana soruyorlar neden yazmıyorsun diye? Çünkü olanı biteni çok önemsiyorum işte bu yüzden de yazmıyorum…
Hep deriz ya şimdiki aklım olsa diye… Ee, şu anda tam şimdideyiz. O halde şimdiki aklımızı neden yarına bırakıyoruz. Madem şimdiki akıl gelecekte de değerli o halde bugünün işini yarına bırakmayalım ve şimdiki akılla ilerleyelim.
Yani zannetmeyin ki olan bitene kayıtsızım… Hayır, tam aksine olan biteni o kadar önemsiyorum ki yangına körükle gitmiyorum. Eğer bir ateş varsa ortada su ile söner. Ateşi ateş söndürmez. Nefreti de nefret yok etmez.
İşte bu yüzden yaşamdaki tek gerçeği ciddiye alıyorum “bilgi” gerçek, saf ve emek verilerek edinilmiş bilgi…
Bunları düşünürken aklıma aslında tam olarak kimin sözü olduğu bilinmeyen ama bir şekilde Eleanor Roosevelt’e atfedilen “Büyük beyinler fikirleri tartışır, orta halliler olayları, küçük beyinler ise insanları” sözü geldi. Ben ortaokuldayken kompozisyon ödevi olarak vermişti öğretmenimiz bunu. Bir şekilde bu söz zaman içinde yaşam felsefem oldu.
Düşünsenize, Fatih Sultan Mehmet’e, “İstanbul’u alman zor” dediklerinde, “Doğru, ben alamam, boyumu aşar” deseydi, koskoca orta çağ bitip Rönesans başlayamazdı. Belki de bugün bambaşka bir dünyada yaşıyor olurduk.
İşte bu yüzden etrafımızdaki dünyaya kayıtsız kalmadan gelişmek ve geliştirmek için çabalamak zorundayız. Zaman zaman bir şeylere takıldığımda kendime şu soruyorum: “Şu anda kafama taktığım bu konuya iki saat sonra takılmaya devam edecek miyim?” Cevabım “evet” ise sorumu bir adım daha ileriye götürüyorum ve diyorum ki, “Buna yarın takılmayı sürdürecek miyim?” Diyelim ki yine “evet” dedim… İşte o zaman şunu soruyorum: “Bu konu üç yıl sonra gündemimde olacak mı?” “Hayır”.
Yani her koşulda gündemimden düşecek bir şeyler uğruna neden çok değerli bir günümü heba edeyim?
Ben, sen, o fark etmeksizin, yani biz hep birlikte yarını inşa etmek zorundayız. Bugün kendimi çok tekrar ettim farkındayım, ama ısrarla altını çizmek zorundayım ki; “Yarınlar çalışarak, sebat ederek, bilgi ve azimle” inşa edilir.
Sosyal medya hayatımızın gerçeği değil dostlar. Sosyal medyada en popüler olan bir konu bile maksimum birkaç saat gündemde kalıyor. Ve siz ciddiye aldığınız için o birkaç saat bile heba olmuş oluyor. Size küçük bir yaşam gerçeğini hatırlatmak isterim. Sosyal medyadaki gündem olayların tamamı “topic trend mezarlığında” istirahat ediyorlar. Ve en klişe haliyle “mezarlıklarda da kendinden vazgeçilemeyen insanların yattığı” gibi.
Kayıtsız ya da gamsız bir insan değilim. Sadece çok gerçekçiyim. Yıllar önce yine okuduğum bir başka yazıyı kendime düstur edindim. ABD Deniz Kuvvetleri Amirali William H. McRaven’in küçük şeylerin nasıl büyük şeyler yarattığı ile ilgili uzun bir konuşması var. Eğer ilginizi çekerse metnin tamamını internette bulabilirsiniz. Bu konuşmanın sadece başlangıcını paylaşacağım sizinle.
McRaven şöyle diyor: “Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsanız güne yatağınızı toplayarak başlayın. Eğer sabah yatağınızı toplarsanız günün ilk görevini tamamlamış olacaksınız. Bu size küçük bir gurur duygusu verecek ve başka görevler yapmaya iteleyecektir. Ve günün başında tamamlanan görev, günün sonunda tamamlanmış görevlere dönecektir.
Yatağınızı toplamak, hayatta küçük şeylerin önemi olduğu gerçeğini de destekleyecektir: Hayatta küçük şeyleri doğru yapamıyorsanız eğer, büyük şeyleri asla doğru yapamazsınız. Ve şansınıza kötü bir gün geçirdiyseniz, en azından yatağı toplu bir eve gelirsiniz. Sizin topladığınız bir yatak, size yarının daha iyi olacağı düşüncesini verir.”
İşte benim de her gün uyandığımdaki topladığım yatağım bilginin, bilimin yatağı. Her gün bir şey daha öğreniyorum. Bir şey daha paylaşıyorum. Sekiz milyar insanın yaşadığı dünyamızda sadece bir zerre olduğumun bilincinde sadece kendimi düzeltmeye çabalıyorum. Ve temas alanımda bulunanlara faydalı olabildiğimi umuyorum.
Kendimi ciddiye almıyorum. Sadece yapmaya çalıştıklarımı ciddiyetle yapmaya çalışıyorum. Benim atacağım bir sosyal medya gönderisinin sadece galeyanın bir parçası olduğunu biliyorum. Bu satırlarımı çok ciddiye alıyorum. Ancak bunları yazdığım için kendime değer yüklemiyorum. Çünkü bunu okuyup geçeceksiniz. Belki bir süre aklınızda kalacak sonra hayat karşınıza başka başka gündemler çıkartacak.
Sanmayın ki tepkisizliğe, sessizliğe güzelleme yapıyorum. Eğer bir şeye güzelleme yapıyorsam o da rasyonel akla, metanete güzellemedir. Çünkü Goethe’nin de dediği gibi, “Bir tartışma sırasında, kızdığımız anda gerçek için uğraşmayı bırakır, kendimiz için uğraşmaya başlarız.”
Unutmayın dostlar, gerçek her zaman gerçektir. Bilgi her zaman bilgidir ve ne olursa olsun asla yok olmazlar…
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU