İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan Soğuk Savaş dönemi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla son buldu. Değişen dünya koşullarında gerginliğin gideceği, huzur ve barışın egemen olacağı sanılıyordu. Beklentiler boşa çıktı. Yeni dönemde sıklet merkezinin Orta Doğu olarak seçildiği kısa sürede anlaşıldı.
1991’de başlayan Körfez harekâtıyla Irak’ın parçalanmasına giden yol açıldı. Arkasından gelen Arap Baharı, İslâm Dünyasını derin bir kaosun içine çekti. Tunus’ta gelişen olaylar, Afganistan’a hatta Pakistan’a kadar uzandı. Aradan geçen son otuz yıl içinde bölgemizde kan ve göz yaşından başka bir şey görmedik.Emperyal güçler, yarattıkları terör örgütleri aracılığıyla ülkelerin iç huzurunu, istikrarını bozdu. Genel tabloya bakınca, bu örgütlerin tek merkezden idare edildiği açık bir gerçek. Örgütler ya kendi aralarında veya müesses devlet nizamıyla çatıştırılıyor,sonra ülkeler istikrarsız bir ortama sürükleniyor.
Orta Doğu devletleri demokrasiden yoksun, halk yönetimde yok. Krallar veya şeyhler idareye egemen, onlarında ipleri ABD’nin elinde. Geçen yüz yıl bu bölgenin yönetiminde İngiltere söz sahibiydi,bugünonun yerini ABD aldı.
1948’de İsrail’in kurulması Orta Doğu coğrafyasında yeni siyasi krizler meydana getirdi. Bölgemizdeki hesaplar petrol üzerine kurulmuş gibi gözükse de asıl planlar İsrail’in güvenliğiniamaçlıyor. Bu nedenle Orta Doğu’da güçlü devletler istenmiyor.
Önce İran ve Irak on yıldan fazla savaştırıldı; petrolden gelen kaynaklar savaş için harcandı. Bununla yetinilmedi,bu kez Irak parçalandı. Kuzeyde, ABD’nin desteklediği otonom Kürtözerk bölgesi kuruldu. Batılı güçler, bölgedeki etnik ve inanç temelli ayrılıkları sürekli destekledi.
Irak’tan sonra sıranın Suriye’ye geleceği belliydi. Bugünkü Suriye yönetimi, yıllardır süren baskısı sonucu,ülkenin bölünmesine zemin hazırladı.Etnik ve inanç temeline dayanan fiili bir bölünme zaten vardı. Böyle bir altyapı oluşunca, emperyalist güçler bundan kolayca yararlanır.
Yazılanların aksine, ABD Fırat’ın doğusundan çekilmeyecek; Sincar merkezli yeni bir otonom yapı veya “garnizon devlet” inşa edecektir. İkinci aşamada, Irak’ın kuzeyindeki mevcut yapı ile Suriye’nin doğusunda tasarladığı bu bölgeyi birleştirecektir. İleriki yıllarda, bu bölgeyi kuzeye doğru da genişletmek fikrindedir ki, bizim için asıl beka meselesi budur. Ancak oluşacak bu yeni yapı, hangi yoldan Akdeniz’e bağlanacaktır? Böyle bir yol,tasavvur edilen devleti dış dünyaya bağlayacağı gibi, bölgedeki petrolün denize ulaşımını sağlayacağı için çok önemlidir.
Türkiye, kendi sınırlarınayakın topraklardan Akdeniz’e yol açılmasına izin vermeyeceğini göstermiştir. Bugünkü mücadelenin sebebi budur. Bu konuda şimdilik Türkiye’yi karşısına almak istemeyen ABD, bir orta yol aramaktadır. Amerika kendisinin desteklediği otonom yapıyla Türkiye arasında 20 millik bir koridora kerhen rıza göstermiş görünüyor. Buna ne derece güvenilecektir, yakında göreceğiz.
Rusya’nın idaresi altındaki Suriye yönetiminin, ülke bütünlüğünü yeniden sağlaması pek mümkün görülmüyor. Irak’tan sonra Suriye de parçalanma sürecine girmiştir.Rusya, şimdi, İsrail dahil her tarafla iyi geçiniyor.Suriye’deki üslerini korumak ve Türkiye’yi Batı ittifakından uzaklaştırmaya çalışıyor.Batılılar da buna ne yazık ki fırsat veriyor. Son üç asırdır, Rusya’yı Akdeniz’den uzak tutmayı başaran İngiltere ve Fransa bugün ortalıkta yok.
Türkiye kendi sınır güvenliğini sağlamak ve millî menfaatlerini korumak zorundadır. Bu konuda, mevcut Suriye yönetimiyle ortak hareket edilmesi gerektiğine inananlar var. Ancak Rusya’nın himayesine sığınmış bir yönetim ile neyi, nasıl başaracağız? Mağdur olmuş yüz binlerce insan kime güvenerek geri dönecek?
Fırat nehri sınır olmak üzere, Suriye’nin fiilen bölündüğü fikrindeyim.Doğuda Amerika, batıda Rusya yol haritasını belirleyecektir. Irak krizi otuz yıldır devam ediyor. Suriye konusu da kronikleşiyor, bölgemiz ve ülkemiz bundan uzun süre zarar görecektir. Geçenki yazımda oyun yeni başlıyor demiştim, aynı düşüncem devam ediyor.
Türkiye, kendi sınırlarını güvenceye almak için haklı bir mücadele veriyor. Bazı mahfillerden aykırı sesler yükseliyor,hatta ülkemiz işgalci olarak tanımlanıyor. Böyle günlerde aykırı sesler çıkması çok üzücüdür, esef vericidir. Ancak milletin omurgası sağlamdır. Millî birliğimizigüçlü tutalım; devletimizin, ordumuzun arkasında dik duralım. En güçlü silah millî birlik ve beraberliktir.
MUSTAFA ESKİ