Hz. Ali’nin “Bana bir kelime öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözü eğitimin, ilim ve irfanın, bilginin değerini ne güzel anlatıyor. Öğrenmeyine kadar yüceltiyor. İyi bir yaşam için öğrenmenin zorunluluğunu rafine bir halde ortaya koyuyor. Bence bir de öğreticilerin de değerlerini tarif ediyor. Bir kelime öğrenebilmek uğruna yıllarca köle olunacak kadar değerli. O halde o kelimeyi kelimeleri öğretenlere böylesine borçlanırken bir de üstüne size sahip olduğunuz mesleğinizi verene ne diyeceğiz?
Ben cevabımı biliyorum: Bozkurt Kuruç.
Türk tiyatrosunun eşsiz oyuncu ve yönetmeni, ilham verici yönetici ve lider, daha da önemlisi eşsiz bir öğretmen hatta sadece öğretici değil tarifsiz bir usta olan Prof. Dr. Bozkurt Kuruç yaşam ve ölüm arasındaki kendine ait seksen altı yıllık döngüsünü tamamladı. Geçtiğimiz pazar günü benim gibi yüzlerce belki de daha da fazlasının hocasının aramızdan ayrılma vakti geldi. Hepimizle vedalaştı, sonsuz yolculuğuna başladı. Elbette bu yaşamın doğal döngüsü. Doğum ve ölüm. Bu doğal döngüyü anlamlı kılan ise ikisinin arasına sıkıştırdığımız yaşam denen şeyi nasıl doldurduğumuzdur.
Hocanın bizi bırakışıpazar ve pazartesi günleri pek çok haber bülteninde ve haber sitesinde yer aldı. “Değerli tiyatro sanatçısı Devlet Tiyatrosu Eski Genel Müdürlerinden Prof. Dr. Bozkurt Kuruçyaşamını sürdürdüğü İzmir’de 86 yaşında vefat etti.” Bu haberi izleyen, okuyan pek çokları için hocamızın vefatı pek bir şey ifade etmeyecek. Sonuçta büyük sanatçılık ne kadar popüler olduğunuzne kadar takipçiniz olduğu ile ölçüldüğü için bu gayet anlaşılabilir bir durum. Fakat bir şekilde oynadığı veya yönettiği oyunları izlemiş olanlar, bence çok daha önemlisi hem pek çok farklı tiyatro okulunda yetiştirdiği öğrencileri ve Devlet Tiyatro’larında yöneticiliği sırasında yaşamına dokunduğu oyuncular için onun aramızdan ayrılışı yüreklerimizde yitirdiğimiz ustalarımızdan oluşan derin boşluklara daha da derinini eklemiş olacak.
Bozkurt Hocamın elinin değdiği öğrencilerinden biri olarak kendi adıma bugün geldiğim noktada bana verdikleri kelimelerle tarif edilemez. Elbette öncelikle ailem ve üzerimde emeği olan tüm öğretmenlerimin, ustalarımın emeklerini küçültmeden söylüyorum bunu. Elbette hayatıma değen tüm o değerler beni şekillendirdi ama Bozkurt Hoca o son büyük dokunuşu yaptı.
Henüz konservatuvar ikinci sınıfta hocanın yönlendirmesi ile tiyatro sanatının oyunculuk kısmından eğitmenlik ve rejisörlük kısmına kaydırmaya başladım. İşte tam bu noktada Bozkurt Hoca bir öğretici olmaktan çıkıp ustaya dönüşmüştü. Çünkü tüm öğrencilerine yaptığı gibi benim de içimdeki baskın yeteneği ortaya çıkartmıştı. Bu sayede hem daha mutlu hem de kendine göre başarılı bir meslek hayatım olmasını sağladı.Sadece oyuncu değil bir biçimi ile tiyatro insanı olmamı sağladı. Zaten “sanatçılık” elimize verdikleri diploma ile alınan bir unvan olmadığı için mesleğimin insanı olabilmeyikendi perspektifimdenbir başarı olarak görüyorum.Bir de ilginç bir şekilde yönlendirmesi sayesinde bilmediğim bir becerimi daha öğrendim. Yazabilmek. O dokunuşu ile aklımdan bile geçmeyecek senaristlik kariyerim de oldu. Ve hatta bugün sizlere buradan yazabiliyorum.
Doğum ve ölüm döngüsünde dünya üzerinden milyarlarca yetenekli insan geldi geçti ve geçecekler. Bu sonsuz döngü içinde bu dünyadan ayrılan her değeri bir başkası ile kıyaslamadan kendi başardıkları üzerinden hatırlamalı, anmalıyız.
Bozkurt Kuruç’u da oyunculuktaki eşsiz yeteneği ve yönetmenlikteki mahareti ile anabiliriz. Ama diyelim ki tiyatro sanatı buz üstüne yazmaktır daha kalıcı bir şey lazım o zaman Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yetiştirdiği sayısız öğrencisiyle anabiliriz.Hadi buna da diyelim ki insan oğlu ölümlü, onun öğrencileri de bir yerde bitecek, o zaman Türkiye Cumhuriyet’i var oldukça Türk Tiyatrosuna hizmet vermeye devam edecek olan Bozkurt Hoca’nın bizzat açılmalarını sağladığı yerleşik bölge tiyatrolarımız onun büyük başarısı diye anabiliriz.Ve bana göre bunların hepsinin üstünde yanlışlıkla kameranın önünden geçene bile sanatçı denildiği günümüzde Türk Tiyatrosu tartışmasız gerçek sanatçılarından birini daha yitirdi. Ve her geçen gün bu gerçek sanatçılar eksiliyor aramızdan.
Ben kişisel olarak mesleğimi yapabildiğim her gün, yazabildiğim her an hocama minnet duymaya, onun edindiğim bu profesyonelliklerdeki emeklerini boşa çıkartmama uğraşıma devam edeceğim.
Meşhur ışıklar içinde uyusun sözünü söylemeyeceğim. Çünkü bana göre kendi ışıktı… Allah rahmet eylesin. Öncelikle ailesine, tüm meslektaşlarına, kendim de dahil olmak üzere tüm öğrencilerine ve sevenlerine sabırlar diliyorum.
ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU