Fazıl Bayraktar, teğmenlikten tuğgeneralliğe kadar geçen sürede Jandarma teşkilatının değişik birimlerinde görev yaptı. Kıta hizmetinde olsun, eğitim birimlerinde olsun, astlarıyla, efradıyla, üstleriyle kurduğu örnek ilişkilerle iz bırakan bir komutan oldu. Astlarından saygı,üstlerinden takdir gören, görev yaptığı her yerde çok sevilen, güven duyulan bir asker olmasının nedenleri üzerinde düşünülmelidir.
Fazıl Bayraktar, Kastamonu Araç ilçesinin Aksu köyünde 1928 yılında dünyaya geldi. Bayraktar, Balkan Savaşlarını 1.Dünya Savaşını, Kurtuluş Savaşını yaşayan, yokluğun, kıtlığın, toplumu kırıp geçiren salgınların tanığı olmuş kuşakların acılı anılarıyla büyüdü. Yolda belde, yazıda yabanda, köy odasında nesbeti çıktığında büyüklerin anlatıverdiklerinin tamamını hiç çıkmayacak biçimde çocuk belleğine kaydetti.
Fazıl Bayraktar, Jandarma subayı olarak köy çocuğu olmasının mesleki avantajlarını muvazzaflık dönemimi boyunca görecektir. Bilindiği üzere jandarmanın görev alanı ağırlıklı olarak kırsal kesimi, köyleri, kasabaları kapsar. Bayraktar’ın köylü psikolojisini, ruh halini, köylülerdeki devlet ve jandarma algısını bilerek iletişim kurması, onu devrelerinin içinde çok farklı bir konuma yükseltecektir. Görev yerlerinde suç oranının Bayraktar komutandan öncesi ve sonrası dedirtecek ölçüde düşmesi, huzur ve güvenliğin sağlanması onun üstün özelliklere sahip bir komutan olduğu kadar halkın dilinden gönlünden anlayan bir iletişim ustası olduğunun da göstergesidir.
Fazıl Bayraktar, iyi bir asker olmasının yanında, değerli bir edebiyatçı, usta bir hikayeci, aruzu ve heceyi bilen, halk pınarından ve tasavvuftan beslenen üretken bir şairdir. Hikayelerindeki konular ve karakterlerde, Kastamonu ve Araç’tan, görev yerlerinden izler görülür. Hikayelerin bir kısmı tanık olduğu olaylar ve gözlemlerin, bir kısmı da dost sohbetlerinde anlatılanların, edebiyat imbiğinden yazıya geçirilmesinden oluşmaktadır. Bayraktar’ın hikayelerinde sade bir anlatım, sağlam bir halk mantığı, kimi kez son paragrafta çözülen düğüm, kimi kez sürpriz, ama mutlaka adil bir son vardır.
Bayraktar’ın bir kuşak öncesinin usta edebiyatçısı Araçlı hemşehrimiz Hakkı Kamil Beşe’nin hikayelerinde de benzer temalar vardır. Hakkı Kamil Beşe ve Fazıl Bayraktar, Araç’ın bin dokuzyüzlerden 2 binlere uzanan kültür tarihinin iki değerli halkasıdır. Araç ve çevresinin folklorik, kültürel, sosyoekonomik tarihini araştırmak isteyenler için bu iki değerli edebiyatçının eserleri bulunmaz birer kaynaktır.
Farklı siyasi tercihleri, farklı dünya görüşleri olan Araçlıların, Fazıl Bayraktar’ın adı geçtiğinde benzer şeyler söyleyip, sevgi, saygı paydasında birleşmelerinden alınacak dersler vardır. Fazıl Bayraktar, köyünün, kasabasının, ilinin insanına, doğasına, tarihine aşk derecesinde bağlı bir insandı. Muvazzaflık döneminde olsun, emeklilik döneminde olsun yaz tatillerinde hiç aksatmaksızın memleketine gelmesi, dostlarıyla bağını kesmemesi, yöre ilişkilerini canlı tutması, köklerine bağlılığı Araçlıların takdirini ve sevgisini kazanmıştır.
O,askere uğurlanan yöre gençlerinin, ortaokuldan sonrasına maddi durumu elvermeyenlerin bayraktarıydı. Kapısına geleni geri çevirmeyen, uzatılan eli tutan, hemşehrilerinin arkalarında duran Sarı Paşasıydı.
Fazıl Paşam, her yıl Haziran’da gelirdin. Yine Haziran ayında geldin. Bu seferki Ata toprağından bir daha ayrılmamacasına. Ata toprağında, ataların yanına “Yolculuk” dörtlüğünde anlattığın son yolculuk için geldin.
YOLCULUK
Bir sefer elli sefer değil yüz elli sefer
Çıkılan her yolculuk bir zaman sonra biter
Dostlar her yolculuğun dönüşü vardır amma
Gün gelir zaman yiter yol yiter yolcu biter
HÜSEYİN ÖZBEK