“Ömrümüzün son demi, son baharıdır artık
Mâziye bir bakıver, neler neler bıraktık”.
Eğitim Yüksekokulu’nun futbolcuları 2-4 Temmuz tarihleri arasında şehrimize geldiler. Kulüp başkanı, teknik direktör, takım kaptanı hep birlikte eski günleri yâd ettiler. Okul hayatları 1988-1995 yıllarını kapsayan öğrenciler, şimdi meslekte 30 yılı geride bırakmış öğretmenler.
Eğitim kurumlarının altın yılları vardır. Başarı sadece dersten ibaret değildir. Sosyal, kültürel, sanat ve spor dallarındaki etkinlikler öğretimi doğrudan etkiler. Bu, bir anlamda arının bal yapması gibi çeşitli çiçeklerden beslenmeğe benzer.
Eğitim Yüksekokulu güzel etkinliklerle mâzide iz bırakmış bir kurumdur. Üniversite senatosunun katıldığı 1983 Kültür Şenliği, 1984 Kültür Sempozyumu, 1988 Türk Tarihinde ve Kültüründe Kastamonu Sempozyumu, 1991 Mustafa Necati Sempozyumu iz bırakan bilimsel toplantılardır. Son iki sempozyumun bildirileri kitap halinde yayımlanmıştır.
Eğitim-öğretimi daha etkin kılmak için okul bahçesinin mini tabiat parkı haline gelmesi; geyik, karaca vekanatlı hayvanlarla donatılması, atletizm ve spor faaliyetleri için hazırlanan pist geçmişte kalantatlı anılardır. Yine eş değer statüdeki kurumlarda olmayan beş sınıflı ilkokul, 20 çocuk kapasitesine sahip anaokulu akıllarda kalan güzelliklerdir.
Okulun spor faaliyetlerine ayrı bir yer ayırmak gerekir. Spor denilince aklımıza futbol geliyor ama bunun yanında voleybol, basketbol, atletizmve özellikle izcilik de var. Bu tür faaliyetleri organize ederken kulüp çatısı altında toplanmak gerekir. Aksi halde yerel amatör etkinliklere katılamazsınız. Spora gönül veren insanlara her zaman ihtiyaç vardır. Beden Eğitimi hocaları dışında diğer branştan olanlar da spor faaliyetlerinde yer almışlardır. Kulüp Başkanı İsmail Eski, öğretim görevlileri İlyas Okan, Mehmet Doğru, branş dışından Sait Uysal her zaman sporun içinde olmuşlardır.
İlyas Okan’a özel bir yer ayırmak istiyorum. Kastamonuspor’dafutboloynarken bize katıldı. Sportif etkinliklerle birlikte, okulun diğer tüm faaliyetlerinde aktif şekilde görev aldı. Futbol takımının antrenörlüğünü yaptı, bazen de antrenör-futbolcu olarak top koşturdu, öğrencilere örnek oldu. Verilen her türlü görevi başarıyla ve severek yerine getirdi.
İlyas Okan, futbol dışında izcilik çalışmalarında da çok başarılıydı. Okul içinde ve dışında kamplar düzenledi, izciliği tanıttı, sevdirdi. Gölköy’deki bir kampta ben de bulunmuş, ateş yakmıştık. O yıllarda izcilik eski günlerine döndü demek daha doğru olur.
İzcilikten söz açılmışken küçük bir hatırlatma yapayım.1930’lu yıllarda, bizim lisenin beden eğitimi öğretmeni Necmettin hocayı ve oymak başı Hacı Kuzu lakaplı Mehmet Erok’u rahmetle anmak isterim. O zaman bizim izciler Ankara’ya gitmiş ve Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılmış.Hacı Kuzu’nun anlattığına göre Ankara caddelerini “rap rap” sesleriyle inletmişler.
Biz kendi konumuza dönelim. Okul futbol takımının otuz yıl önceki oyuncuları kendi aralarında anlaşmışlar; 2-4 Temmuz günleri İlyas Okan, kaptan Recep Güngör hep birlikte Öğretmenevi’nde toplandılar. İlk gün, mazeretim nedeniyle aralarında fazla kalamadım. Yıllar su gibi akıp geçmiş; kimisinin saçı ağarmış, bazılarınınki dökülmüş. Sporculuğun atletik yapısı gitmiş, vücutlar ağırlaşmış; ancak heyecanları aynen devam ediyor. Ertesi gün Daday gezisine gittiler. Ne de olsa Kelebek Çayırı denen yerdeki futbol sahasında anıları vardı. Burada maç yaptılar; düştüler, kalktılar, sakatlandılar, ter akıttılar.
Kaptan Recep Güngör ile birlikte Mehmet Kılıç, İsmail Meriç, Nazif Aydın, Harun Okuyucu, Hikmet Kesici, Ramazan Çallı, Ergin Ege, Aytekin Yeşilyurt, Turan Demir, Cavit Kalkmaz, Mehmet Atılgan, İsmail Özkan, Yaşar Sever, Ahmet Durmaz, Ümit Rugancı, Erkan Uğur, Mustafa Okan, Sezgin Kaya, İbrahim Damgacı toplam 20 kişi. Aradan otuz yıl geçmiş, aynı ruh ve heyecanla buluşmak takdire şayan bir davranış. Bu insanlar bunca sene sonra neden, niçin bir araya geliyor? Onları buluşturan sebep ne olabilir? Bu soruya sadece takım arkadaşlığı demek mümkün mü? Okulun, şehrin verdiği ruhu, kattığı değerleri de dikkate almak gerekir. Meslek kişiliğinin oluşmasında eğitimin dışında çok sayıda etkenvar.
Futbol takımı, amatör kümeye dâhil olduktan sonra Daday, İnebolu ve Taşköprü’deki bazı maçlara ben de gittim. İnsan kendi takımının kaybetmesini istemiyor. Bazı haksızlıklara uğradığımızı da söylemek isterim. Önemli olan yenmek veya yenilmek değil. Spor bir eğlencedir; tiyatro seyreder gibi güzel, zarif hareketleri izlemeliyiz. Neticede kazananlar da, kaybedenler de bizim insanımız. Bizim maçlarımızda sporcularımıza küfürlü sözler duymadığımı özellikle belirtmek isterim. Bunda okulun ağırlığı, sporcuların öğretmen adayı olması gibi faktörlerin etkili olduğunu düşünüyorum. Ne de olsa seyirciler, gelecekteki öğretmenlerin maçını izliyordu.
Yazıyı bağlarken İlyas Okan’ın arkadaşı, Meslek Yüksekokulu’nda beden eğitimi dersini veren ve aynı zamanda müdür yardımcısı olan Levent Semizer’i rahmete anmak isterim. Pratiklik, çabukluk, iş bitirme ve görev aşkı dolayısıyla o da İlyas Okan gibi değerli bir meslektaşımızdı. Özellikle dağcılık faaliyetlerindeki çalışmalarını yakından biliyorum.
Atatürk diyor ki, “Ben, sporcunun zeki, çevik ve ahlâklısını severim. ”Başta yöneticiler olmak üzere, bütün sporcular bu sözde ifade edilen ruha sahip olmalıdır. İlyas ve Levent’i bu açıdan örnek sporcu ve güzel insanlar olarak her zaman takdir etmeğe devam edeceğim.
MUSTAFA ESKİ