Süleyman Özbek, Demir Çelik Fabrikası çalışanıydı. 9 Kasım 1960’da geçirdiği iş kazasında öldüğünde arkada genç bir eşle iki küçük çocuk bıraktı.
Yukarı Yazı Köyü, yediden yetmişe 27 yaşında yaşama veda eden Süleyman’ın yasını tuttu. O gün, köyde düğün vardı. Köyden gelin çıkacaktı. Damat tarafın köylüleri gelin almaya, hakçısıyla, seymeniyle, davuluyla köçeğiyle gelmişlerdi. Köyde cenaze olduğu için davul çalınmadı. Gelini sessizce çıkarıp gittiler.
Cenaze Karabük’ten, yakınlarının, iş arkadaşlarının, hemşerilerinin oluşturduğu kalabalık bir konvoyla geldi. Demir Çelikte yapılmış, mezarı çevreleyen dikdörtgen parmaklık, definden sonra mezarı içine alacak şekilde üzerine yerleştirildi.
Üç yaşındaki Fahri, o gün yukarıda kopan ağıtların, evlerine girip çıkanların başını okşadıktan sonra niçin hıçkırığa boğulduklarını bir türlü anlayamadı. Avluda evin köpeği Boncuk ile keyifli bir oyuna daldı. Boncuk kaçtı Fahri kovaladı, Fahri kaçtı Boncuk kovaladı. Fahri’nin; Boncuğa; “Bocuk, Bocuk” diye seslenip çağırmasıyla, kuyruğunu oynatıp, ellerini yalayan, bacaklarına sürtünen köpeğin oyunu hayli uzun sürdü.
Fahri, annesinin ince ağıtlarını, babaannesi Zehra Kadının, her gün mezarlığa yürüyerek gidip, bir zaman sonra baygın vaziyette sırtta getirilişini de anlayamıyordu. Dedeleri, dayısı, teyzeleri, amcaları, yengeleri, hısımları herkes çevrelerinde yanlarındaydı ama, her zaman kendisini hoppala yapan, göklere atacakmış gibi yapan, sonra da sımsıkı sarılan babası bir türlü gelmiyordu.
Yıl yıla uladı, ilkokul, ortaokul, lise derken zaman akıp geçti. Fahri büyüdü, boylu boslu bir delikanlı oldu. Yaşının çok ilerisinde bir olgunluğu sahipti. Bilgisi, görgüsü, yeteneği ile saygı ve güven duyulan biri olarak tanındı. Araç, Karabük, Kastamonu, gibi yakın çevrelerde, ağırlıklı olarak kamuda çalıştı.
Fahri, babasını kaybettiği zaman anlayıp duyamadığı acısını, tutamadığı yasını bir ömür boyu tuttu. Ne zaman görüşsek, gözlerinin derinindeki baba özlemini, içinde yaşattığı acısını hep hissederdim.
İki binli yılların Kastamonu Valisi Enis Yeter, Fahri’deki yeteneği hemen keşfetti. Kastamonu Kent Tarihi Müzesinin kuruluşunda, yazılı ve görsel arşivinin oluşmasında, kentin kültürel envanterinin kayıt altına alınmasında, dijital kopyalarının oluşmasında bitmez tükenmez bir enerjiyle çalıştı.
Kastamonu’nun farkına varılmamış, kendisini gözlerden bu zamana kadar saklamış zengin doğası, görkemli geçmişi, sanki Fahri ve arkadaşlarını beklemişti. Sahile, Ilgaz tarafına, yaylalara düzenledikleri kültürel seferlerden her zaman insanı heyecanlandıran görsellerle döndüler.
Dede Korkut ” Gelimli giyimli dünya, iki ucu ölümlü dünya” demiş. İki ucu ölümlü dünyadan Fahri Özbek de geçip gitti.
Seni çok özleyeceğiz amcazadem. Araç yaylaları, Ilgaz’ın zirveleri, koyakları, Karadeniz’in gün batımında tenhalaşan kumsalları, Taşköprü’nün sarımsak, Tosya’nın çeltik kokan tarlaları seni bekliyor. Kimseye göstermediğimiz, Fahri Özbek’ten sakınmadığımız daha neler var bizde diyorlar.
Av. Hüseyin Özbek
TBB Eski Başkan Yardımcısı