GMG Kastamonuspor’un flaş golcüsü ‘Keleşnikof’ lakaplı Ergin Keleş, kaleme aldığı ‘Nasıl Yıldız Olunmaz?’ kitabını OT dergisinden Ali Mert Alan’a anlattı.
Ergin Keleş, kitabıyla ilgili süreci şu sözlerle aktardı:
“Bugün futbolcu olarak kendimi değerlendirebiliyorum ama genç yaşta kendine karşı objektif olamıyorsun. Biraz daha olgunlaşınca, yaşadığın her şeyin bir döngü olduğunun farkına varıyorsun. Aslında yalnızca etrafındaki insanların isimlerinin değiştiğini anlıyorsun. O zaman da “Burada bir sıkıntı var ve bu biraz da benden kaynaklanıyor, bir şeyleri değiştirmiyorum,” diyorsun. Ama iş işten geçmiş oluyor. Çünkü eski gücün, atletizmin, futboldaki heyecanın yavaş yavaş törpüleniyor. Futbol kariyerimde potansiyelimin altında kaldığımın farkındayım. Artık bu konuda kendime karşı çok daha acımasız olabiliyorum. Bir akşam “Ne yapmalıyım?” diye düşündüm, 14-15 farklı takımda futbol oynadım. Bunların bir amacı ve sebebi olmalıydı. Futbolcu Ergin olarak Türk futbol tarihinin çok parlak sayfalarına adımın yazılacağı bir kariyer elde etmedim ama o sayfalarda adının yer almasını isteyen gençler olacaktır. Onlara bu ülkede karşılaşabilecekleri şeyleri anlatmak ve olaylara nasıl tepkiler verdiğimi göstermek istedim. Birde küçük kızım var. O büyüyüp ‘Baba sen futbol oynamışsın’ dediğinde en azından ona bu kitabı veririm. ‘Bak bunları yaptım’ derim düşüncesiyle Nasıl Yıldız Olunmaz?’ı yazdım.”
Doğru zamanda doğru hamlenin önemli olduğunu vurgulayan Keleş, “Genç bir futbolcuyken yaptığım hataların sebebi tavırlarımdan kaynaklanıyordu. Heyecanlı ve aşırı fevriydim. Trabzonspor’la sözleşme imzalamaya yanaşmamak benim en büyük hatalarımdan biriydi. Sonradan imzaladım ama Tofaş Marka arabanın arka koltuğunda Akçaabat Sebatspor’a gönderildim. Doğru zamanda doğru hamleyi yapmak lazım. Doğru yerde olduğumdaysa doğru kişiyle karşılaşamadım. Belki de yaptığım hatalar nedeniyle hiçbir zaman doğru yerde olamadım” dedi.
Ergin Keleş’in röportajdaki açıklamaları şöyle:
VAHŞİ YAŞAM
“2005 yılında Merdiyen Kupası’nda Genç Milli Takım Forması giyiyordum. Gol krallığını Benzema ile paylaştım. Sonra o Real Madrid’e ben Akçaabat Sebatspor’a gittim. Bu durumda nasıl hissettiğimi şöyle anlatayım: Belgesel izlemeyi severim. Vahşi yaşam belgesellerinde ara ara gösterilen bir sahne vardır. Zebra, aslandan kaçarken güvende olsun diye suya giriyor. Suda da onu timsah ısırıyor, o sırada sudan çıkayım derken bir de boynundan aslan yakalıyor. İşte psikolojim o haldeydi.”
PROBLEM ADAM ERGİN!
“Açık sözlülüğüm nedeniyle ayrıldığım takımlar oldu. Hocaların gözünde onlara karşı kendimi ifade ettiğim için “Sorunlu oyuncu!” oldum. Futbola devam etmek, oynamak istiyorum. Görüştüğüm takımların teknik direktörleri şöyle söylüyor; “Ergin iyi futbolcu ama bize olmaz, sorun çıkarır.” Bunu hep söylüyorum: Teknik direktörlerin sorunsuz futbolcu araması kadar ahmakça bir şey yok. Alt ligde sorunsuz oyuncu mu arıyorsun? Sorunsuz oyuncuların yüzde 90’ı sahada rakibe de sorun çıkarmaz. Maç kazandıran, ön plana çıkan oyuncuların yüzde 90’ı sorunludur. Teknik direktörlük de liderlik de zaten bunu yönetmektir. Sen bugün bir şeyleri idare edemiyorsan büyük bir teknik direktör olamazsın. Kendine güveni olan teknik adam için sorunlu futbolcu yoktur, yönetememe sorunu vardır. Sorunsuz oyuncu nedir ya? Bir oyuncunun morali oynamadığında bozulmuyorsa, canı sıkılmıyorsa, isyan etmiyorsa zaten onu gönder… Futbolu hayatın kendisinden de ülkenin içinde bulunduğu durumdan da ayıramayız. Konuşan insanlar sadece futbolda değil her alanda tercih edilmiyor. Bizim toplumumuzda “doğruya doğru” diyen insanların nasıl cezalandırıldığını görüyoruz. Toplum neyse futbolda o.”
-BEN İŞE YARAMAZDIM YA
“Gençken çok üzülüyordum. Hatayı başkalarında arıyordum, yanlışı başkasına yüklemek beni bir nebze konforlu alana çekiyordu. Bu şekilde nefes alabileceğimi, yeniden bir şeyler olabileceğimi düşünüyordum. Ama “Ergin hayır! Hatayı sen yapıyorsun, üslubun doğru değil” demeliydim. Genç futbolcu kardeşlerimle konuştuğumda aynı şeyleri duyuyorum. Diyor ki “Filancayla milli takımda arkadaştım, şimdi o nerede, ben neredeyim?” “Boşver onu, ikinizin hikâyesi farklı, sen kendine bak,” diyorum. Akıl verenim olmadı mı? Hiç olmadı. Yaşça büyük futbolcular, gençlere en fazla “Oğlum kafaya takma, şöyle yap, böyle yap,” derler, bana da dediler. Ama bu cümlelerin bir karşılığı yok. Bu konuya daha profesyonel şekilde yaklaşmak gerekiyor. Küçükken iki seans psikologa gittim, sonra bıraktım. Ya ben işe yaramazdım ya…”